Birinci sette beklenmedik aksilikler olunca çekim uzamış, ikinci sete zar zor yetişebilmişti.Bu aksilikler onun senaryosunu bitirmesine ve gidip teslim etmesine engel olmuştu elbette. Zaten hikayenin kalanını bu kısa aralıklarla yazması mümkün değildi ama en azından para kısmını olsun verse içi rahatlayacaktı kolyenin korunması açısından. İkinci setteki yönetmenle konuşamayı düşündü ama senaryo da bitmemişti henüz. Bir boşluk bulup yeniden emanetçiyi aramaya karar verdi. Telefon iki çalışta açıldı hemen ama adam yine tek başına parayı kabu l etmeyeceğini senaryonunda mutlaka birlikte gelmesi gerektiğini söyledi. Ne tuhaf adamdı bu emanetçi parasını zamanında getirecek müşteri geri çevrilir miydi?
“Sorumluluğunuzu takip eden bir müşterimiz olduğunuzdan size özel bir şey yapabiliriz!” dedi telefonu kapatmadan. Hayal o kadar sevindi ki bunu duyduğuna hemen “Tamam lütfen söyleyin!” dedi yalvarır gibi.
“Bu akşam temizlik nedeniyle geç kapatacağız. Hikayenizi on ikiden önce getirirseniz, paranızla birlikte sizi bekliyor olacağız!”
“Tamam teşekkür ederim!” dedi Hayal heyecanla. Buna fırsatı olup olmayacağını da bilmiyordu henüz ama en azından bir umut ışığı doğmuştu. Emanetçinin geç kapanması bir avantaj olacaktı onun için.
İlk bulduğu fırsatta otobüste gelirken rüyasında gördüklerini yazdı hızlıca. Yönetmenin onu yakalamaması için kuytu köşelere gidiyordu sürekli ama her nasıl oluyorsa adam bir şekilde onu görüyordu yazarken.
Turel diğer tüm kızlara cinler sayesinde ilacın ulaştığını duyunca sevinçten dans etmeye başlamıştı. Derisinden akan cerahatler o dansettikçe etrafa sıçrıyor koku her yana bulaşıyordu. Moil o güzeller güzeli sevgilisinin bu halini görünce daha da çok gülmeye başladı. Aslında ikisininde yaşadklarının etkisinden sinirleri bozulmuştu ve karşılıklı bbir sinir boşalması yaşıyorlardı.
O sene kurban töreni için seçilen kızların tuhaf bir hastalığa yakalandığı haberi hem sarayda hem de ülkenin dört bir yanında duyulmaya başlamıştı. Çoğu bunun bir lanet olduğunu inanıyordu. İnsanların evlatlarını ellerinden alıp öldürdükleri için ölen kızların laneti ülkeyi sarmıştı. Bir diğer rivayete göre bu sadece o kızların yakalandığı değil herkese bulaşabilecek bir salgındı. Hatta söylenilenlere göre sarayda da bu hastalığa rastlanıldığı için kral odasından çıkamaz olmuştu. Hastalığın kendisine de bulaşacağından korkuyordu. Kurban güne bu kadar az kala çıkan bunca olay sarayın da aklını karıştırmıştı gerçekten. Ülkede bir huzursuzluk başlamıştı ve bunu nasıl yatıştıracaklarını bilmiyorlardı. Sonunda kurban edilecek kızda kalmayınca o yıl ki kurban gününün iptal edildiğini duyurdular. Ancak bu ülkedeki berketi bitirebilirdi yine de halkın huzuru daha önemli olduğundan halkını seven kralın tercihi bu yönde olmuştu. Kurban törenin iptali sevinç yaratmasına rağmen hastalığın yayılacağı korkusunu yenememişti ne yazık ki. İnsanlar saraya kızgındılar çünkü onların yüzünden aldıkları canların lanetine kapılmışlardı hepsi. Kurban günün bu yıl iptal edilmesi yeterli değildi. Bir daha olmayacak şekilde kaldırılması gerekiyordu.
Kral baştan bunun nesillerdir uygulanan bir gelenek olduğunu ve sırf bu yıl aksilikler oldu diye tüm geleneği ortadan kaldırmanın atalarına saygısızlık olacağını duyursa da, sonunda halk sarayın kapılarına dayanınca kurban gününün ülke geleneği olmaktan çıkarıldığını duyurmak zorunda kaldı.
Kurban gününün iptalinin ardından gelen bu haber tam bir bayram havası estirdi kızları olan evlerde. Şenlikler düzenlendi. Gençlik ve güzellik kutlanması gereken bir şeyken ülkede bu tören yüzünden bir bela sayılmış, erken yaşta evliliklere neden olmuştu. Artık genç kızlar kurban edilmesinler diye erkenden evlenmek zorunda değildiler. Bu kararın açıklanmasından sonra kızların yüzlerinde azalmaya başlayan kızarıklıklar birden bire kayboldu ve hepsi eski güzelliklerine geri kavuştular. Halka göre bu lanetin bittiğni gösteriyordu. Artık herkes mutluydu. Kral da halkın öfkesini yeniden saygıya dönüştürmek için sarayda bir şenlik dönüştürerek bu genel iyleşmeyi kutladı.
O yıl hiç beklenmedik bir bereket oldu ülke topraklarında, yağmur ve sulama suyunun değdiği taşlar bile yeşerdi neredeyse. Gelincikler tüm tarlaları sardı. Onların öldürülen genç kızların ruhları olduğu konuşuldu bir süre. Kimse onları koparmadı. Zaten gencecik yaşlarında sırf güzel oldukları için hayattan koparılmışlardı bir kere. Gelincik olarak yeniden gelmişlerdi.
Turel ve Moil kutlamalar devam ederken evlendiler. Düğün şenliklerinde ikisi de Gerta ve arkadaşlarını gördüler ama onlardan başka onları kimse göremedi. Gerta Turel’in avucuna bir kolye bıraktı.
“Bu kolye senin kurtaracak!” diye fısıldayıp ortadan kayboldu.
Hayal gözlerini açtığında avucu hâlâ kapalıydı. Yazdıklarını tamamladıktans onra konsantre olup hikayenin gerisine odaklanmak için gözlerini kapamış ve o anda hikayenin içine geri dönmüştü. Hayatında ilk defa zihni ona hikayeyi hem anlatıyor hem yaşatıyordu. Çocukluğundan beri yazdığı hikayelerin içine girer hayaller kurardı ama tüm hikayeyi başından sonuna kurgulardı o zaman kendi başına. Bu sefer hikaye kendiliğinden akıp gelmişti. Son kelimesine kadar Hayal’de ne olacağını bilmeden beklemişti tamamlanmasını.
Kalbi küt lüt çarparak avucunu açtı. Gerta’nın Turel’e verdiği kolye annesinin kolyesiydi. Kolye avucunda değildi. Derin bir nefes aldı. Hikayenin sonunu hemen kağıda geçirmeliydi. Nihayet bitmişti ve bu gece yarısı olmadan parayı ve kağıtları emanetçiye yetiştirmesi gerekiyordu sadece. Ancak çekim yeniden başladığı için kağıda geçirmeye fırsat bulamadan işe döndü.
Setin tamamlanması on biri bulduğunda Hayal hikayenin kalanını yazmak için hâlâ bir fırsat bulamamıştı. Herkes yorgun argın toparlanıp giderken o aynı köşeye koşup kağıtları çıkardı ve son bölümü hızlıca yazmaya başladı. Yönetmen onun iş biter bitmez kağıtlara koştuğunu yine farketmişti. Artık çekim devam etmediği için bu sefer umursamadı Hayal ve loş ışıkta yazmaya devam etti.
Yazma işlemini bitirdiğinde gece yarısına sadece on beş dakika kalmıştı. Saate bakınca paniğe kapıldı. Buradan on beş dakikada emanetçiye yetişmesi mümkün değildi. Hemen telefonunu çıkarıp emanetçinin numarasını çevirdi. “Geliyorum lütfen bekleyin!” diyecekti ama telefon açılmadı. Apar topar her şeyini toparlayıp sokağa fırladı. Bu saatte oraya gidecek bir otobüs olup olmadığını bile bilmiyordu. Taksiye verecek parası zaten yoktu.
Koşarak otobüs durağına gitti. Sokaklar ıssızlaşmış, yoldan geçen arabaların sayıları azalmıştı. Biraz sonra bir otobüs geldi ama bu onun evine giden otobüstü. Şoföre emanetçinin olduğu semte giden otobüsün ne zaman geleceğini sordu.
“Son otobüs iki saat önceydi” dedi adam ve kızın binmeyeceğini anlayınca kapıları kapatıp gitti.
Hayal neredeyse ağlayacaktı ki önünde bir araba duruverdi. Bu saatte bir arabanın önünde durması onu korkutunca bir adım geri attı hemen. Arabanın camı indi ve direksiyondaki yönetmeni görünce rahatladı.
“Seni götüreyim mi?” dedi adam.
Bütün çekim boyunca insanlara kök söktüran bu adamın nazik teklifi onu şaşırtsada, gitmek istediği yeri söyledi.
“Yani eğer yolunuz oradan geçiyorsa çok iyi olur!”
“Orada mı oturuyorsun?” dedi yönetmen o arabaya binince.
“Hayır, bir şey bırakmam gerekiyor” diye cevap verdi.
(devam edecek)