Hayal – Bölüm 10

“Ne yaşadım ben böyle?” dedi Hayal etrafına bakınarak. Aklı kurgusunun içinde bedeni ise burada kalmış gibiydi. Sonra yüreğindeki keskin acıyla Harun’u hatırladı yeniden.

“Smokini nasıl verir? ” diyerek çantasından telefonunu çıkarıp kontrol etti, dönüş olmuş mu diye. Günlerdir olduğu gibi Harun’dan hiç ses seda yoktu. Yeniden çevirdi numarasını.

“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor”

Üzeyir beyin üzerindeki o hırkayı doğumgününde örmüştü Harun’a. Aslında örgü örmeyi öğrenmişti o hırka sayesinde. Aylarca söküp yeniden örmüştü bir türlü başaramadığı için. Ancak sevdiği adam için olunca bu uğraşı mutluluk vermişti ona. Harun’da çok beğenmiş ve sevmişti hırkayı. Ünlü bir markanın modeline benzetmişti Hayal örerken. Harun’un en sevdiği markaydı o. Şimdi elindeki tüm kıyafetleri Hayal’in hediye ettikleri hatta kolyesini emanete verip aldığı smokin dahil verdiğine göre artık istediği markalardan giyiniyordu herhalde.

“Bu smokini hayatım boyu saklayacağım!” demişti Hayal’e üstelik. Ucuz ve kalitesiz bir smokinde değildi üstelik aldıkları. Kolyenin parası ucu ucuna yetmişti almaya. Farkında olmadan epeyce yürümüştü bu arada. Artık ayakta duracak hali olmadığını hissediyordu. Bir otobüse binip eve gitti. Daha kapıdan girer girmez yoğun bir ağlama krizine girdi önce. Sonra Harun’un ona aldığı ne varsa bulup çıkardı. Bunca yıldan sonra dört parça şey çıktı ortaya. Biri bir fulardı, diğeri bir küçük peluş oyuncak, bir kolye ve çay kupası. Onları masanın üzerine dizdi önce. Her birine ne kadar önem verdiğini düşündü.

Sonra Üzeyir beyin üzerindeki hırka gözünün önüne gelince koluyla sıyırdı hepsini masanın üzerinden. Kupa gürültü çıkararak düştü yere bir tek ve ikiye bölündü. Eğilip pelüş oyuncağı aldı ve duvara fırlattı. Öfkesini yönlendirecek kadar bile eşyası yoktu Harun’un bu evde. Bu güne değin Hayal için neredeyse hiç bir şey yapmamıştı ve Hayal bunu bu dört parça eşyaya bakarken anlıyordu ancak. Harun hep gösteriş sevmişti, marka sevmişti. Hayal ona her hediye alışında veya hazırlayışında marka gibi görünmesine dikkat etmişti bu yüzden. Sırf o mutlu olsun diye. Marka bir şey almaya parası yetmemişti hiç bir zaman. O smokin hariç. İnsan neden alınırken onca anlam yüklenmiş bir smokini verebilirdi ki bu kadar çabuk. Hayal bu kadar sahte miydi Harun’un hayatında. Onun çocukça ihtiyaçlarını karşılaması için bir ana kucağı mıydı bunca zamandır. Onun bütün ruhunu ve duygularını sömürmüş müydü Harun?

Yere diz çöktü ağlayarak. Fuların üzerinde ünlü bir giyim markasının logoları basılmıştı. Gerçeği gibi yapılmış sahte bir fular. Harun gibi mi? Yoksa Harun için Hayal’in olduğu gibi mi? Halının üzerine yan yatıp dizlerini karnına doğru çekti. İçinin acısı geçmiyordu bir türlü.

Ertesi gün evinin tam karşısındaki ilan panosuna yakında başlaycak olan dizinin tanıtım afişini asıyorlardı. Harun’un gülümseyen yüzü Aysun Kutlu’nun hemen yanında Hayal’in penceresine bakıyordu şimdi.

“Bu bir şaka herhalde!” diyerek çekti perdeleri. Dün gece halının üzerinde saatlerce yattığı için üşütmüştü. Gözleri ağlamaktan şişmişti, başı ve tüm kemikleri ağrıyordu. Koltuğun üzerine bıraktığı kağıtlar gözüne takıldı. Senaryosu için aldığı notlar. Hepsini öfkeyle toplayıp çekmeceye sokuşturdu. Dün eve yürüken yaşadığı garip geçişi yazmamıştı zaten. Yazmakta istemiyordu.

Seti arayıp hasta olduğunu söyledi. Bir gün önce kötü göründüğü ve sesi de berbat geldiği için ona üç gün gelmemesini söylediler. Sahneler bu kadar ertelenebilirdi. Programda değişiklik yapılıyordu zaten. Hayal bu halde sete gelirse herkesi hasta edebilirdi ve o aman bütün iş aksardı.

Sabahlığına sarıldı ve ısıttığı süt bardağı elinde kanepeye oturdu. Perdeleri kapattığı için içerisi loştu. Sıcak sütten bir yudum aldı ve boğazı yandı. Bademcikleri kocaman olmuşlardı soğuk yerde yattığı için. Bütün kemikleri sızlıyor ve sürekli uyumak istiyordu. Boğazı çok acıyınca bardağı bıraktı elinden sehpaya. Kıvrılıp kanepeye uzandı. Bütün gece uyumamıştı, berbat hissediyordu.

“Bu Turel için bir şans olabilir!” dedi babası annesini durdurarak.

“Nasıl bir şans olacak, ölmeden önce kendini üst rütbeli bir askere mi sunacak yani?” dedi annesi öfkeyle. Zaten hepsinin sinirleri bozuktu, hiç bir fikir ayrılığını konuşacak halde değldiler.

“Hayır tabi ki!” dedi adam sesini yumuşatarak “Eğer bu asker kızımıza gerçekten aşık olursa o zaman onu kurtarmak için yardım edebilir! O üst rütbeli bir asker. Belki saray abir mektup yazar, onu sevdiğini söyler düşünsene!”

Turel’in annesi kızın sıkı sıkı tuttuğu kolunu gevşetti. Kocasının söyledikleri aklına yatmıştı.

“Ondan hoşlandın değil mi?” dedi kızına dönüp özür diler gibi.

Turel’in gözlerinden yaşlar inmeye başladı. Kadıncağız zaten korkan kızına bir de böyle davrandığı için çok pişman olmuştu. Sarıldı ona, “Tamam canım bir yolunu bulacağız sana söz veriyorum!”

Moil gerçekten de Turel’i bir türlü aklından çıkartamıyordu. Onun içinde karşı olduğu bir sisteme kurban gidecek olması düşüncesi ise içini yakıyordu iyice. Hissettiklerinden kimseye bahsedemezdi, bu hem onun, hem de kız ve ailesi için çok sakıncalı sonuçlar doğurabilirdi. Bir hafta sonra onların evinde yeniden gidebilmek için günleri zor saydı.

Bu defa Moil geldiğinde tüm aile onu güleryüzle karşıladı. Bunu önceden aralarında konuşup planlamışlardı. Moil’i içeri aldılar ve sonra hepsi bir iş bahane edip evden çıkarak Turel ile ikisini evde yanlız bıraktılar.

Moil ailenin ne yapmak istediğini anlayamamıştı ama onunla yanlız kalmış olmaktan mutluydu. Kızın da bakışlarını ondan alamadığını farketmişti bu defa.

“Sizi yeniden görebildiğime çok sevindim!” dedi nazikçe

Turel güzel gözlerini yere indirdi mahcup bir şekilde.

“Ben başka türlü tanışmış olmayı isterdim aslında.”

Turel annesinin yapmış olduğu çörekten bir tabağa koyup masaya bıraktı ve ona da oturmasını işaret etti. Kendisi de tam karşısındaki sandalyeye geçti.

“Benim de kız kardeşlerim var!” dedi Moil çörekten ısırarak, “Ailenizin ve sizin neler hissettiğinizi anlıyorum inanın. Onaylamıyor olsam da benim görevim her hafta gelip sizi kontrol etmek! Sonunda böyle trajik bir durum olmasa inanın bunu yapmaktan çok büyük mutluluk duyuyor olurdum”

Turel gülümsedi yine, ailesinin planını biliyordu, başına geleceklerden ölesiye korkuyordu ama bu adama bir şeyler hissetmemek elinde değildi.Plan ya da kurtulma umudu değildi bu içinde hissettikleri. Onu uzun süredir tanıyor gibi hissediyordu. Sanki kalbinin sahibi hep oymuş gibi. Ancak bir şey söyleyerek onun kurtuluş gördüğü için böyle davrandığını sanmasını istemiyordu.

Moil ertesi hafta bir buket kır çiçeği ile geldi. Yanlış anlaşılmaktan korktuğu için buketi ceketinin içine saklamıştı. Ancak bu defa geldiğinde aile fertlerinden hiç biri evde olmadığı için onu hemen uzattı Turel’e. Kız çiçekleri alırken de hafifçe dokundu güzel parmaklarına. İkisi de kıpırdamadan beklediler biraz.

“Sizi göreceğim günün gelmesi için saatleri saymayı başladım!” dedi Moil, “Siz sessiz kalmaya kararlı mısınız?”

Kalan günlerimin içinde size rastgelmiş olmaktan çok mutluyum”

Turel ilk kez ona böyel bir yanıt verdiği için çok mutlu olan Moil kendini tutamadı ve çiçekleri bir vazoya yerleştiren Turel’in arkasına gidip ona sarıldı. Kızda ona dönüp bu sarılışa karşılık verdi.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s