Hayal – Bölüm 7

Hayal evde hikayesini kurgulayadursun Harun’un seçmeleri başlamıştı çoktan. O kadar heyecanlıydı ki aslında Hayal’i arayıp konuşmayı ve onu sakinleştiren sesini duymayı çok istiyordu ama onunla konuşunca ezberlediklerini unutacak diye çok korkuyordu. İkisi de yıllardır asıl oyuncuların gölgesinde dublörlük yapıyorlardı. Bütün tehlkeli sahneleri onlar oynuyorlar, asıl oyuncular ise bu sahneler ile övgüler alıp, ödülleri topluyorlardı. Düzenli bir maaşları yoktu, bir sete çağırılırlarsa o sette onlara verilen dublörlük rolü ile doğru orantılı ödemeler alıyorlardı. Tabi her filmde ya da dizi de dublöre ihtiyaç olacak diye bie şey yoktu. Bazen senaryolarda onlara hiç gerek bile oluyor, bazen de özellikle erkek oyuncular bu sahneleri de kendileri oynamak istiyorlardı. Kadınlar bu tür riskleri almaktan hoşlanmadıkları için Hayal bu anlamda daha şanslıydı. Harun bazen haftalarca bir senaryo çıkmasını bekliyordu. O yüzden hayatlarının kalanını daha iyi geçirebilmek için bu seçmeyi kazanması gerekiyordu. Seçmede elbette senaryonun seçilen oyuncuları yer almıyordu. Aslında karşısında gerçekten Aysun Kutlu olacak olsa ezberliediği bu rolü çok daha inanarak oynayabilirdi. Çalışırken hep onunla aynı sette olduğunu hayal etmişti. Aysun hanım çok başarılı ve tabi çok güzel bir kadındı. Bütün Türkiye ona hayrandı, geçtiğimiz yıl iki ödül birden kazanmıştı. Üstelik o da oyunculuğa dublörlükten geçmişti tıpkı Harun gibi. Bu yüzden onu kendine çok yakın buluyordu. Onunla bir senaryoda buluşmak bile Harun’un hayatını kurtarmaya yeter de artardı bile. Tabi Hayal içinde. Hayal’de çok beğenirdi onu. O da dubörlükten geldiğ için onu kendileri adına bir umut olarak görüyordu. Yetenekte gerekiyordu tabi. Dublörlük rol yapma yeteneği değil daha çok risk alma becerisine dayanıyordu ama doğrudan rolü üstlenmek bambaşka bir şeydi. Kendini unutup o kişi olmak gerekiyordu doğrudan. Hayal iyi bir senarist olacaktı muhtemelen.Hayal gücü ve kalemi kuvvetliydi. Sıra ona geldiğinde kalbi çarparak girdi sahneye, karşı replikleri okuyacak hocayı görünce onu Aysun Kutlu gibi hayal etmeye çalıştı. Hayal olsaydı bunu kesin başarırdı ama Harun için hayal ile gerçeğin yerini değiştirmek daha zordu. Sonunda konsantre olmayı başardı ve kendince oldukça iyi bir şekilde seçmeyi tamamladı. Seçme heyetinin ifadelerinden bir şey anlamak pek mümkün değildi. Seçme biter bitmez çıkıp aradı Hayal’i.

“Haydi gel Rüstem ağabeyde buluşalım!” dedi hemen.

“Nasıl geçti söylesene, nasıl sabredeyim o kadar?” dedi Hayal hemen. Sabahtan beri bu aramayı bekliyordu.

“Bence iyiydi ama bekleyip göreceğiz!”

“Ne zaman öğreneceksin?”

“Haydi uzatma gel işte orada konuşuruz!”

“Tamam”

Hayal hemen notlarını sehpaya fırlatıp kalktı ve üzerini değiştirdi. Kendini gerçekten kafasındaki hayale kaptırmıştı. Senaryosundaki ülkede yaşayanlar, yeryüzünüi gökyüzünü, suyu ve yiyeceklerini koruyan farklı tanrılara inanıyordu. Bu tanrılar onların ülkelerinin refahını, topraklarının bereketini sağlıyor ve koruyorlardı. Tabi onları kızdırmadıkları sürece. Şimdilik bu kadar planlamıştı, kurgunun devamı aklındaydı ama cümlelere ancak bu kadarını dökebilmişti henüz.

Harun arayınca hızlıca giyindi ve Rüstem’in köftecisine gitmek için çıktı evden. Arabaları olmadığı için oraya otobüsle gitmesi gerekiyordu.

Köfteciye vardığında Harun onu bekliyordu.

“Anlatsana nasıl geçti meraktan öldüm bütün gün!”

Harun detaylı detaylı anlattı ona olanları. Kendisinden çok berbatları vardı. Nasıl bir cesaretle bu seçmelere geldiğini anlamamıştı Harun. Yine de onların varlığı seçilme şansını artırıyordu tabi ki. O yüzden iyi ki gelmişlerdi.

“Biz size haber vereceğiz” demişlerdi onları yollarlarken, hangi gün kesin karar vereceklerini söylememişlerdi. Tüm seçmeler ayrıca kameraya kaydedilmişti. Daha sonra yeniden izleyeceklerdi seçebilmek için.

“Ben inanıyorsun o rolü sen alacaksın aşkım!” dedi Hayal mutlulukla, “Nedense içinde çok güzel hisler var inan bana!”

“Zaten oradan seni aramayı o kadar istedim ki analatamam ama ezberimi unuturum diye aramadım. Yoksa senin bu pozitif motivasyonun hatta varlığın bile yetiyor benim huzurlu ve mutlu olmama. Bana aldığın o smokini ömrümün sonuna kadar saklayacağım inan bana. Yaptığın hiç unutulur bir şey değil.”

“Harun! Sen de benim için yapardın! Biliyorum! Sen seçildiğinde gidip kolyemi emanetten alacağız işte!”

“Evet bir tanem sana söz veriyorum ilk işimiz bu olacak! “

Bir kaç gün sonra setteyken aradı Harun heyecan içinde, sonuçlar açıklanmıştı.

“Seçildim! Ben Seçildim!” diyerek ağlıyordu telefonda, onun ağlayan sesi Hayal’in de gözlerini doldurdu

“Aşkım biliyordum senin başaracağına inanıyordum Tebrik ederim!”

“Çekimler yarın olduğu için bu gün hemen toplantıya gitmemiz istendi. Aşkım seni çok seviyorum! Arayacağım!”

“Tamam tatlım, sen hemen koş! Ne yapacaksın seti yarım mı bırakacaksın şimdi peki?”

“Hayal ben artık bir oyuncuyum! Benim yerime başka bir bahtsız bulmalılar!” dedi gülerek Harun.

“Ama sen onlara bir söz verdin biliyorsun!”

“Evet şimdi de seçildiğim rol için verdiğim sözü tutmalıyım öyle değil mi?”

“Tabi, evet! Tamam habersiz bırakma beni! Tekrar tebrik ediyorum!”

Harun kapattı telefonu. Hayal’in o günkü çekimleri de hâlâ sona ermemişti. Çok, çok mutlu olmuştu bu habere, artık hayatları değişecekti. Akşam otobüsle eve giderken Harun’un neler yaptığını merak ediyordu ama bir toplantı yapacaklarıı söylemişti. Şimdi o senaryoda görev alan herkes ile birlikteydi

“Aman Tanrım!” dedi heyecanla, “Orada olmak bile çok heyecan verici!”

Harun’un Aysun Kutlu’yu gördüğü daha ilk anda neredeyse dili tutulmuştu çoktan. Kadın o kadar albenisi yüksek ve güzeldi ki, ekranda göründüğünden çok ama çok daha çekiciydi. Onun herkesi büyülemiş olmasına şaşmamak gerekiyordu gerçekten.

Hayal eve gidip kurgusuna devam etmeye karar vermişti. Bir duş alıp, bir şeyler yedi ve sonra yeniden kanepeye yayıldı. Her şeyin ayrı Tanrısı olan bu garip ülkede, bir çok aile çiftçilik ile geçimini sağlıyordu. Ülkenin yöneticisi bir kocaman bir sarayda yaşıyordu ailesi ile birlikte. Tanrıların onları koruyup, bereketi artırması için her yere onların heykelleri konulmuştu. O yılın hasadından, hatta bahçedeki her ağacın ilk meyvesinden onlara hediyeler sunmak gerekiyordu. Eğer bunu yapmayan olursa, bir şekilde toprağının ya da ağaçlarının başına bir iş geliyordu.En azından bütün halk buna inanıyordu. Bu yüzden onları asla ihmal etmemek gerekirdi. Onlar her şeyin tazesini seviyorlardı. Yenisini ve ilkini. Bundan yüz elli yıl önce sarayın bu inançlara bir yenisini eklemesi ile aileilerin canı yakıyordu ne yazık ki. Yüz elli yıl önce tuhaf alışkanlıkları olan Kral Mendios bir gece gördüğü rüyadan sonra her sene ülkenin en güzel ve soylu olmayan genç kızlarından birinin veya bir kaçının kurban edildiğinde o sene hasadın önceki yıllara göre kat be kat artacağını söylemişti. Tanrılar onunla rüyasında konuşmuşlar ve bu müjdeyi vermişlerdi. O bir kraldı ve ne yazık ki kimsenin bunu sorgulama veya karşı çıkma yetkisi yoktu. O yıl köylülerden birinin kızı sarayın önünde yakılan büyük bir ateşin içine atılmıştı herkesin gözleri önünde. Herkesi dehşete düşüren bu yeni sunma geleneği Mendios’un yaşadığı her yıl tekrarlandığı gibi ardından gelenler tarafından da uygulanmaya devam edildi.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s