Nesrin biraz daha kendine gelmiş gibi hissediyordu artık, en azından ellerini eve ayaklarını oynatabildiğini farketmişti ama henüz onları kontrol edemiyordu. Bütün vücudu uyuşmuş gibiydi ve kemikleri ağrıyordu. Gözlerini açık tutabiliyordu şimdi. Biraz önce bir köpek havlaması duymuştu dışarıdan. Bu yataktan doğrulup gitmek için bir yol bulması gerekiyordu. Sefa’nın onun ayılmasını bekleme sebebini bilmiyordu ama iyi bir şey olmadığı ortadaydı. Başına her ne gelecekse farkında olarak gelmesini istiyordu belli ki. Dayısı ile bu adam nasıl bir araya gelmişler, dayısı onu bu oyuna nasıl dahil edebilmişti. Bu hale gelmesi için ne içirmişti ona, nasıl içirmişti bir de? Kesin içtiği çayda vardı bir şey. Sabah evde yiyip içtiklerini düşünüyor aklına bir tek çay geliyordu. İki bardak içmişti hem de kocaman bir fincanla. Demek haftalardır büyük bir nezaketle peşinde dolaşan Sefa dayısı ile işbirliği yapan tehlikeli bir adamdı. Nesrin belalı insanlara bulaşmaz, konuşmazdı. Bu adamın onunla ne hesabı olabilirdi. Dayısı sahiden onu kumar borcuna karşılık satmışsa, ne diye ayılmasını beklediğini söyleyip duruyordu. Ne kötülük yapacaksa baygınken de bal gibi yapabilirdi.
Yavuz, arkasında Coşkun en üst kata çıktıklarında üç tane kapı buldular yine. Kapıların hepsi kapalıydı. Coşkun Yavuz’u beklemeden ilk kapının koluna asıldı hemen ama kapı beklenmedik bir ses çıkaradı açılmadan önce. Aşağıdakiler yukarıdan gelen bu sese kulak kesildikleri anda evin ziline basıldığı için hepsi güvenlik kamerasına verdiler dikkatlerini. Gelen Sefa’ydı.
“Oğlum napıyorsun sakin olsana!” diye fısıldadı Nedim.
“Jandarma mı geldi acaba?” dedi Mustafa kapı sesini duyunca.
“Jandarma olsa telaş etmezler mi bir ses gelmedi aşağıdan!”
Hepsi kulak kesilip aşağıdaki sesleri duymaya çalıştılar. Bu arada Coşkun’un gürültüyle açtığı kapı küçük bir banyoya açılıyordu.
“Var mı bir gelişme!” dedi Sefa’nın gür sesi.
“Yok ağabey, yemek söyledik!”
“Kızı soruyorum!” dedi Sefa ters ters sonra merdivenlerde ayak sesleri duyuldu.
“Yukarı geliyor!” dedi Yavuz, hemen banyoyu gösterdi çocuklara girmelere için. Hepsi birden banyoya doluşup kapıyı iteklediler. Az sonra Sefa ve arkasında bir adamı birlikte kata geldiler ve banyonun hemen çaprazındaki odanın kapısını açtılar.
“Nihayet gözlerin açılmış!” dedi Sefa, içeriden bir ses gelmedi.
“Orada!” diye hareketendi Coşkun hemen ama diğerleri onu sıkı sıkı tuttular.
Kapının kapanma sesini duydular ama konuşulanlar duyulabiliyordu. Diğer adamın kapının dışında kaldığını nefes sesinden anlayabiliyorlardı. Adam biri burnunu sıkıyormuş gibi nefes alıyordu.
“Şimdi beni dinleyecek kadar kendindesin!” dedi Sefa’nın sesi yeniden, “Neden burada olduğunu bilmek istersin herhalde değil mi? Seni dayından neden aldım? İntikam için!” diye gürledi sonra.
“Yıllardır istiyordum bu intikamı. Annenin hayatta olması gerekiyordu planlarıma göre, onun acı çekmesini istiyordum benim anneme çektirdiği gibi! Dayın onun öldüğünü söyleyince önce çok canım sıkıldı. Sonra yine de onun kızına zarar vermek istediğime karar verdim. Bu dünyada olsa da olmasa da kızı onun yüzünden zarar görsün istiyordum çünkü. Ardından kimse üzülmese bile, içimi soğutmak için bunu yapmam gerekiyor!”
“Ne saçmalıyor bu?” dedi Nedim Yavuz hemen dürttü onu.
Nesrin’in hiç cevap vermiyor olması korkutuyordu Coşkun’u. Kız kim bilir ne haldeydi. Belki onu öldüresiye dövmüşlerdi konuşamıyordu. Belki ağzı bağlı acı içinde kıvranıyordu. Bir an önce gidip onu bu serserinin elinden almak istiyordu artık. Mustafa ve Nedim onun kollarına sıkı sıkı yapışmışlardı. Bıraksalar kapıya fırlayacağından emindiler.
Bir anda Nesrin’in inleme sesi duyuldu, Coşkun bir yay gibi gerildi hemen.
Nesrin onu duyuyor ve anlıyordu ama ağzını açtığında kelimeler yerine bu tuhaf inleme sesi çıkıyordu nedense.
“Kimsin sen? Annem size ne yaptı?” diye bağırmak istiyordu ama dili ona yardımcı olmuyordu bir türlü.
“Senin annen! Benim annemin hayatının acılar içinde geçmesine neden oldu!” dedi Sefa yeniden tükürür gibi, “Sana hiç anlattı mı marifetlerini? Cevap ver!”
Nesrin’den yine benzer bir inleme sesi çıktı.
“Annem senin baban ile sözlenmişti. İkisinin ailesi de tanışıklardı uzun süredir. Annem henüz on altı yaşındaydı o zamanlar. Babanın onu sevdiğine inanmış, mutlu bir yuvası olacağını hayal ediyordu. Annemin yaşı küçük olduğundan babanın asker dönüşü resmi nikahlarının yapılmasına karar vermişlerdi. Ancak imam nikahı o gitmeden önce yapıldı. Annem senin babanın ailesinin yanına geldi imam nikahının ardından. Babanla bir gece o evde kaldıktan sonra baban askere gitti. Bir buçuk yıl sonra döndüğünde resmi nikahları yapılacaktı artık. Annem o evin gelini olduğu için bir buçuk yıl boyunca o evde yaşadı. Baban birlikte kaldıkları gece anneme elini sürmemişti aslında. Bu yüzden bir bebekleri olmadı neyseki. Çünkü senin o adi baban askerlik için gittiği o şehirden geri gelmedi. Bir kız aşık olduğunu ve onunla gidip resmi nikah yaptıklarını söyledi telefonla arayıp! Babanın ailesi de annemi kendi evine geri gönderdi tam bir buçuk yıl sonra!”
Nesrin duyduklarına inanamıyordu, “Yalan!” diye çıktı bu sefer ağzından.
“Nihayet çözüldü dilin! Sonra ne oldu biliyor musun, annemin babanla birlikte olmadığına kimse inanmadı, kendi ailesi de dahil! O geri gönderilen istenmeyen gelindi artık. Hakkında olmadık dedikodular çıkarıldı. Kısırdı, gelin gittiğinde kız çıkmamıştı daha neler neler! Bu yüzden babasından da çok dayak yedi ve eziyet gördü Sonunda onu yüksek başlık parası isteyen bir adama sattılar. Babama. Kumarhaneci Fevzi’ye. Nasıl olmuşsa babam onu görüp acımıştı. Acımıştı evet. Bunu da evlilkleri boyu anneme söylemişti. Evlendiklerinde onun yalan söylemediğini anladığı halde onu aklamak için kimseya bundan bahsetmemişti. Annem ben doğduktan iki yıl sonra intahar etti biliyor musun? Ben annesiz büyüdüm bu yüzden! Senin annen yüzünden oldu bunların hepsi!”
Sefa’nın sesi giderek yükseliyordu. Yavuz’da her an kapıdan fırlayacakmış gibi bir tavır takınmıştı. Çocuklar onun halini görünce birbirlerine baktılar. Sefa’nın öfkesi giderek yükseliyordu ve bu Nesrin’e her an bir şey yapabilir anlamına geliyordu. Daha önce neler yaptığını henüz bilmiyorlardı bile.
Herkes gerginliğin son noktasına gelmişken, yeniden kapının ziline basıldı. Kapıda bekleyen adam merdivenlerin başına doğru yürüyüp aşağı bakmaya başladı.
“Yemek mi?” diye seslendi adam. Bu az önce lahmacun yemek istemeyen adamdı.
“Jandarma!” dedi tuhaf bir tonlama ile aşağıdakilerden biri.
“Ne Jandarması ya?” ya diye Sefa’nın olduğu odanın kapısına yöneldi adam ama onun sesinin konuşmaya devam ettiğini duyunca giremedi içeri. Tekrar merdivenin başına yönelip ilk basamağı indi ve aşağı dinlemeye başladı.
Yavuz yine beklenmedik bir şekilde kapıyı açtı ve adamı bir anda aşağı yuvarlayıverdi. Çocuklar onu izlerken Coşkun’u bıraktılar. Adam gürültü ile merdivenlerin altına kadar yuvarlandı bu arada aşağıda da gürültülü bir şeyler olmaya başlamıştı. Coşkun fırladığı gibi Sefa’nın olduğu odanın kapısını açtı. Sefa ne olduğunu anlayamadan suratının ortasına yumruğu yedi.
(devam edecek)