Sen olmasan – Bölüm 8

Başından beri sessizce yanlarında duran Vural’a Sabri’nin yanında kalmasını söylediler.

“Ben niye kalıyorum ya bu pislikle, sizinle geleceğim?” diye itiraz etti oğlan hemen.

“Birinin kalması gerek!” dedi Mustafa sert sert, “Polis gelene kadar herif kaçıp gitmesin!”

“Bağlı nereye gidecek?”

“Vural bir işe yara oğlum!” dedi Nedim’de ona dönüp. Hepsi Nesrin’i kurtarmaya gitmek istiyordu bir an önce, Vural’da geriye bırakılmasına bozuluyordu ama aslında aralarında en çelimsiz ve çekingen davranan da oydu. Çocuklar onu geride bırakıp korumak istiyorlardı sadece. Sarhoşluktan ayakta duramayan Sabri, yediği dayağın etkisiyle iyice pelteye dönmüştü zaten. Sımsıkı da bağlamışlardı elini ayağını. Vural başında durmasa da bir yere gidemezdi gerçekten.

“Polise olanları senin anlatman lazım ki bizim başımıza bir iş gelirse desteğe gelsinler. Tamam mı Vural? Sana güveniyoruz!” dedi Mustafa elini arkadaşının omuzuna koyup.

“Tamam!” dedi Vural bu sözler hoşuna gitmişti.

Onu Sabri ile bırakıp çıktılar evden ve Nedim’in öğrendiği yere nasıl gideceklerini konuşmaya başladılar. Hiç birinde araba yoktu. Coşkun’un motoruna üçü birden binemezdi.

“Yavuz ağabeye soralım!” dedi Coşkun.

Yavuz ağabey mahallenin bakkalıydı. Daha doğrusu babası yaşlandıktan sonra bakkalın başına geçip onu markete çeviren mahallenin delikanlı ağabeylerinden biriydi. Hemen koşarak gittier dükkana ve müşterisi çıkar çıkmaz Yavuz ağabeye anlattılar olanları.

“Lan bu pis herifin bir halt yiyeceğini biliyordum ben zaten!” dedi Yavuz ağabey sinirle. Bizim çocuklardan en az on yaş büyük iri yarı bir adamdı. “Erhan!” diye dükkanın arkasındaki depoya doğru seslendi.

“Efendim ağabey?” diye elma yanaklı toraman bir genç oğlan çıktı geldi arkadan.

“Erhan, Yavuz ağabeyinin bir işi var koçum! Dükkan sana emanet. Ben yokken arkaya geçme, ben gelince devam edersin işine tamam mı?”

“Tamam ağabey!”

“Sen de mi geleceksin Yavuz ağabey?” dedi Coşkun sevinmişti yanlarında onun olacağına. Aklı başında adamdı Yavuz ağabey. İri yarı, sözünü esirgemez, mert bir adamdı ama mahalledeki çoğu insana göre aklı başındaydı.

“Geleceğim tabi, mahallemizin kızını bir başına bırakacak değiliz! O Sabri’nin de!”

“Babamlar gelip onu alacaklar Yavuz ağabey!” dedi Mustafa hemen.

“Şu yirmi dört saat saçmalağını da uydurmasalarmış!” dedi Yavuz ama çocuğu bozmak isremediği için sustu devamını söylemedi, “Haydi yürüyün!” dedi arabanın anahtarını alıp.

Markete mal almak içi kullandıkları kamyonet tarzı bir arabaydı bu.

“Neredeymiş bu ev?” dedi Yavuz direksiyona geçince.

“Ağabey tam adresi bilmiyoruz da mevki olarak söylediler!” diyerek nereye gideceklerini tarif etti Nedim.

Coşkun yumrukları sıkılı vaziyette hiç konuşmadan dışarı bakıyordu sürekli. Oraya vardıkalrında geç kalmış olmaktan korkuyordu aslında en çok. Nesrin o herifle sabah gitmişti şimdi ise akşam olmak üzereydi. Bunca saat boyunca kim bilir neler olmuş? Neler gelmişti başına.

“Allahım ne olur onu sağ salim bulmamız için sen bize yardım et!” diye dua etti içinden. Eğer ona bir şey olmuşsa tek başına bıraktığı için kendini affetmeyecekti.

“Oğlum bulacağız kızı merak etme!” dedi Mustafa onun aklından geçenleri okumuş gibi.

Nedim’de onaylayan bakışlarla baktı ikisine. Yolu tarif etmek için öne Yavuz’un yanına oturmuştu o.

“Bu Sabri denilen iti serbest bırakırlarsa, hatırlatın bir de ben kırayım ağzını burnunu.” diye hırladı Yavuz, “Bizim mahallemizin kızı diye baş tacı ediyoruz, herif öz yeğenine neler yapıyor! Erkekliğin yüz karası!”

“Tamam ağabey! Sen de sakin ol!” dedi Nedim sesini alçaltarak, Yavuz ona dönünde de Coşkun’u işaret etti başıyla.

“Tamam!” dedi Yavuz, aynadan Coşkun’un yüzüne baktı. Oğlanın rengi neredeyse simsiyah olmuştu hırstan. Dişlerini öyle sıkıyordu ki dudaklarının yerinde bir çizgi vardı sadece.

Aslında hepsinin aklında aynı soru vardı “Ya geç kaldıysak?”

“Google’dan baktım biraz, bu Sefa denilen herif bir kaç fotoğraf koymuş aslında sosyal medya hesabına bu evden!”

“O ev olduğunu nereden biliyorsun?” dedi Mustafa ön koltuğa doğru yaklaşarak.

“Baksana şu fotoğrafa, konumu işaretlemiş işte Aydındere Mevkii”

“Tam adresi göstermiyor mu?” dedi Yavuz’da araya girip, “Belki mevcut konumu seçmiştir oğlum, tıklasana haritaya!”

“Tamam!” dedi Nedim ve fotoğrafın üzerindeki konuma tıklayıp açtı haritayı. Daha bakamadan Mustafa kaptı elinden telefonu arkadan uzanıp.

“Versene şunu bana?”

“Ne oluyor oğlum bakıyordum işte!”

“Oğlum harita okumak benim işim! Boşuna okumadık tapu kadastro herhalde!”

Mustafa haritayı büyütüp inceledi iyice, “En azından belirli bir alan içini kapsıyor bu konum!” dedi ciddi bir sesle.

“Daha ne kadar yolumuz var?” dedi Coşkun sabırsız bir sesle

“En az bir buçuk saat!” dedi Nedim iç çekerek, “Herif kızı alıp baya uzağa götürmüş!”

“Onu elime geçirince!” diye hırslandı yeniden Coşkun. Devam etmedi sonra, yeniden dışarı bakmaya başladı. Mustafa gidecekleri yeri navigasyona tanımlayıp uzattı Nedim’e. O da yol boyunca Yavuz ağabeye tarif etti gidecekleri yeri.

“Bu herifin kıza bir zarar verebileceğini ben nasıl göremedim!” diyordu Coşkun habire içinden, “Kız gelip sığınıyordu işte senin evine salak herif, ne diye yolluyordun ki geri evine. Gitme kal yaşayalım burada beraber bile demedin. Yuh olsun Coşkun sana yuh! Şimdi ya başına bir iş geldiyse ne yapacaksın? Ya şimdi onu öylece bulursan ne yapacaksın?”

Hırsla yumruğunu vurdu dizine. Mustafa ona döndü hemen.

“Oğlum gidene kadar hırsından öleceksin kimseye bir faydan olmayacak!” dedi yumruğunu tutup.

“Coşkun oğlum kendine gel, bir şey yoktur kızın sen merak etme. Nesrin öyle kolay lokma mı Allahaşkına. Hepimiz tanıyoruz. Delikanlı bir kız o!” dedi Yavuz’da aynadan ona bakıp, “Mustafa sen bu konumu babana da attın mı?” dedi sonra.

“İyi düşündün ağabey atayım!” dedi Mustafa, kendi telefonunu çıkarım haritadan buldu yeniden mevkiyi ve babasına mesajla açıklayarak yolladı.

“Sen neredesin?” yazdı babası hemen, cevap yazmadı, arkadaşlarına da söylemedi birşey. Babasına biz kızı kurtarmaya gidiyoruz dememişti elbette. Hangi baba izin verirdi ki böyle bir işe girişmelerine. Nedim’de bir şey söylememişti ailesine biliyordu. Bu Sefa denilen herifin alinin altında bir sürü adamı vardı muhtemelen. Koskoca kumarhane işletiyorlardı. Belalı bir aileydi aslında. Yasak olmasına rağmen onların alenen kumar oynatlamalarına bulaşmıyordu kimse. Silahları da vardı bu adamların mutlaka. Onlar öyle arabaya doluşmuş gidiyorlardı yumrukalrın gücüne güvenip. Tedirgin olduğunu arkadaşları anlamasın diye arkasına yaslandı telefonda bir şeye bakıyormuş gibi yapmaya başladı.

“Attın mı Mustafa babana?” dedi Yavuz önden.

“Attım ağabey”

“Bir şey dedi mi? Sabri’yi almışlar mı?”

“Sormadım dur sorayım!” dedi bu kez ama deminki mesaja cevap vermediği için soramadı. Yazıyormuş gibi yaptı sadece, “İş yerinde çok yazmaz babam!” dedi yine cevap sormasın diye.

Varmalarına çok az kalmıştı, iyice sessizleştiler hepsi.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s