Coşkun babasına bir şey olacak diye çok korkmuştu. Neyse ki doktorlar korkulacak bir şey söylememişlerdi. Korkulacak olan kısım spazmdı ve onu zaten atlatmıştı. Üvey annesine en ufak bir terslik hissederse onu aramasını tembihlemişti. Zaten bundan sonra ona rağmen gider çalardı kapılarını. Babasını o halde ilgisiz bırakacak değildi. Zaten yıllardır annesiz yaşıyordu, bir de babasını kaybetmeyi göze alamazdı şimdi. Tam böyle düşünürken Nesrin geldi aklına. O zavallı kızı hem annesiz, hem babasız kalmıştı uzun zamandır. Üstelik berbat bir dayı vardı başında. Bu gün hiç sesi çıkmamıştı Nesrin’in. Dayısının doğum günü yemeğinde neler olmuştu acaba? Babasının hastane telaşına öyle dalmıştı ki ona olanları da anlatamamıştı. Belli ki o da uğramamıştı bu gün hiç. Bu da pek hayra alamet değildi. Hemen telefonunu alıp Nesrin’in numarasını çevirdi. Uzun uzun çaldı ama açan olmadı. Mesajlarına baktı tek tek, o koşturmacada bir şeyler yazmıştı da Coşkun mu kaçırmıştı acaba?Dayısı ile yemeğe gideceklerinden sonra gelen bir mesajda yoktu. Balkona çıkıp onların eve doğru baktı. Mutfağın camı aralıktı. Belki de yemek yapıyordu yine ve mutfağın gürültüsünden duymamıştı.
“İşin bitince ara, sana anlatacaklarım var!” diye mesaj attı, içeri girmeden.
Tam o sırada mutfak camının hemen önünde Sabri’yi gördü. Sabri onu görünce içeri girdi ve camı kapattı. Yeniden çevirdi Nesrin’in numarasını ama telefon yine açılmadı.
“Nerede bu kız?” dedi kendi kendine. İçinde tuhaf bir his vardı ama günü zaten endişeli ve kötü geçirdiği için böyle hissediyor olabilirdi.
“Neyi uzatıyorum ki? Gidip bakayım eve içim rahat etsin!” dedi kendi kendine. Çok yorgundu bir duş alıp uzanmak istiyordu aslında ama aklı Nesrin’deyken bunu yapamayacaktı. En güzeli gidip onunla konuştuktan sonra dinlenmekti bu yüzden.
Hızlıca merdivenlerden inip sokağa çıktı ve Nesrin’lerin bahçe kapısından geri girdi. Zile basıp beklemeye başladı. Yaklaşık otuz saniye bekledikten sonra yeniden bastı. Nesrin duymuyorsa bile Sabri’nin evde olduğunu görmüştü. Kapı yine açılmayınca bu defa yumrukladı.
“Nesrin?”
Biraz sonra Sabri gergin bir yüz ifadesi ile açtı kapıyı. Ağzının kokusu hemen yayıldı kapının ağzına.
“Ne var? Ne yumrukluyorsun alacaklı gibi?” diye söylendi dili dolaşarak.
“Nesrin’i arıyorum, evde mi?”
“Evde yok!”
“Nasıl yok? Nerede peki?”
“Nereden bileyim ben nerede? Sanki hesap verirmiş gibi!”
“Siz bu gün beraber yemeğe gitmediniz mi?”
“Sen bizi başka aile ile karıştırdın herhalde!” diyerek gülmeye başladı Sabri.
“Senin doğum günün değil mi bu gün?”
“Yooo!”
Coşkun durdu biraz. Yani Nesrin ona yalan mı söylemişti şimdi. Peki neden?
“Okuldan sonra eve geldi mi?”
“Sabah çıktı gitti sonra bir daha görmedim!” diyerek kapıyı kapatmaya çalıştı Sabri.
Coşkun ayağını attı kapıya, “Yeğeninin nerede olduğunu merak etmiyor musun? Telefonlara cevap vermiyor!”
“Etmiyorum!” diye hırladı Sabri, “Bu seni neden ilgilendiriyor acaba? Aile mahkemesinden mi geliyorsun?”
“Allah belanı versin!” dedi Coşkun çekti ayağını kapıdan. Hemen yeniden aradı Nesrin’i, yine açılmadı telefon.
Sonra şu mesaj atan oğlan geldi aklına. “Neydi adı? Sefa! Hah Sefa!”
Koşarak geri döndü kapıya yeniden yumruklamaya başladı.
“Yok kız evde anlamıyor musun?” diye bağırdı Sabri bu kez
“Sefa kim? Sen tanıyor musun onu!”
Kafası bulanık olan Sabri sorunun nedenini anlamadığı için doğruyu söyledi “Patronum!” dedi boş boş.
Coşkun yapıştı onun yakasına hemen, “Senin patronun niye arıyor Nesrin’i ulan! Üstelik buluşalım diye ısrar ediyor kıza?”
“Görmüş beğenmiş, sana ne bundan?” dedi Sabri yine ters ters.
“Ne demek lan görmüş beğenmiş. Yoksa onunla mı beraber Nesrin?”
“Seninle mi beraber olması lazımdı?” dedi Sabri gevşek gevşek.
Coşkun dayanamadı yumruğu patlattı sarhoşun yüzüne. Sabri dengesini koruyamadı yere oturdu yumruğun etkisiyle.
“Ne oluyo be?” diye savurdu elini ama boşluğa geldi.
“Nesrin o herifle mi beraber söyle?” dedi Coşkun yumruğu havada bekleyerek.
Sabri yine gevşek gevşek gülünce yumruğu yapıştırdı yine adamın suratına. Artık iyice hırslanmıştı. Üçüncüyü sorgusuz savurdu. Sonra dördüncüyü.
“İmdat! Yeter be! ” diye bağırıyordu Sabri tiz bir sesle.
Tam bir yumruk daha yiyecekti ki arkadan biri gelip tuttu Coşkun’u yumruğunu.
“Oğlum napıyorsun delirdin mi ?” dedi Mustafa’nın sesi.
Coşkun kafasını çevirip ona uğramaya karar veren arkadaşlarını görünce kendine geldi.
“Nesrin yok ortalıkta!” dedi endişeli bir sesle.
Sabri yerde ağzı burnu kan içinde ağlıyordu, “Beni öldürecekti, polis çağırın!”
“Nasıl yok, arkadaşları ile buluşmuştur!”
“Bunun patronu dolanıyordu kızın peşinde. Daha doğrusu az önce öğrendim o itin bunun patronu olduğunu!”
“Nesrin’i unut sen gerizekalı bok!” diye bağırdı Sabri kanlı ağzından tükürükler saçarak.
Coşkun yeniden delirdi bu cevap üzerine, “Sen biliyorsun değil mi yerlerini? Söyle ulan nerede kız?”
Sabri ciyak ciyak bağırmaya başladı yeniden “Bakın öldürecek beni, ne duruyorsunuz polisi arayın!”
Mustafa yeniden tuttu Coşkun’un yumruğunu, diğerleri onu tutup geri çektiler.
“Bana bak ayyaş herif, hepimiz senin ne mal olduğunu biliyoruz. Benim babam polis. Çağırayım mı buraya? Karakola çekere konuşturur o seni!” diye hırladı Mustafa bu defa öne geçip.
“Gitti ulan kız sabah tıpış tıpış Sefa ile !” diye hırladı Sabri bu kez.
“Gitmez Nesrin o herifle okul vakti!” diye bağırarak öfkeyle öne atıldı Coşkun ama diğer çocuklar onu tuttukları için Sabri’nin üzerine atılamadı.
“Gitti işte! Kendi gönlüyle gitti, on sekiz yaşını geçti o! İstediği adamla gider!”
“Telefonu niye açmıyor o zaman it herif?”
“Senden kurtulmak istiyo belki?” diye sırıttı Sabri.
“Ara ulan, sen ara o zaman kendi telefonundan! Açacak mı bakalım?” dedi Mustafa, eğilip Sabri’nin cebinden unu gözüken telefonu alıp uzattı adama.
“Açamaz!” dedi Sabri gene sırıtarak.
“Ne geldi lan kızın başına?”
“Başına talih kuşu kondu! Onun hayatını kurtardım ben! Ben dayısı!”
“Ne hayatını kurtardın lan! Kıza ulaşılamıyor bile! Nereye gitiler ya söyle ya da ağzını burnunu kırmaya ben devam edeceğim, sonra da babamı arıyacağım!” dedi Mustafa
“Aman iyi be! Patronun dağ evine gittiler işte!”
“Nerede bu ev?”
“Nereden bileyim ben hiç gitmedim ki!”
“Sefa Tarhan” dedi Coşkun hırlar gibi.
“Kumarhaneci Sefa’mı?” dedi o zamana kadar hayretle olanları dinleyen Nedim.
“Tanıyor musun?” dedi Coşkun hemen ona dönüp.
“Çok değil ama o böyle şeyler yapacak biri gibi değil pek!”
“Dağ evini biliyor musun?”
“Ben bilmem de bizim Şakir var o bilir!” diyerek arkadaşını aradı Nedim. Arkadaşı önce neden evi sorduğunu sorguladı.
“Özel bir mesele” diye yanıtladı Nedim. Biraz dil döktükten sonra tam adresi olmasa da evin yerini öğrendi ve kapattı.
“Sahiden babamı arasam iyi olacak!” dedi Mustafa, “Zaten bu pis herifi de gelip alsınlar kaçmadan!”
Sabri’nin elini kolunu bağlayıp, Mustafa’nın babasını aradılar ve olanları anlattılar. Adam bunun bir kayıp vakası olmayabileceğini, henüz üzerinden yirmi dört saat geçmediğini, ama yine de ilgileneceğini söyledi. En azından Sabri’yi alıp sorguya çekeceklerdi.
(devam edecek)