Coşkun aklı Nesrin’de kaldığı için arkadaşları gider gitmez ona mesaj attı.
“Uyudun mu? Sabah seni bırakayım mı? Okul çıkışı da gelip alırım!”
Epeyce bekledi ama mesajına cevap gelmedi. Nesrin çoktan uyumuştu muhtemelen. Sabah arkenden kalkıp onu yakalayabilirdi kapının önünde. Yatağa uzandı ama uyku tutmadı. Gözlerini açtığında güneş evin içine dolmuştu bile. Hemen telefonunu aldı ve saate baktı.
“Aman be!” dedi öfkeyle. Uyuyakalmış ve Nesrin’i çoktan kaçırmıştı. Ona cevap yazmış mı diye mesajlarına baktı hemen.
“Sabah gördüm yazdıklarını, gelmene gerek yok! İşlerim var, öptüm!”
“Ne işin var?” yazdı aceleyle. Bu defa da Nesrin derste olduğu için yanıt gelmedi muhtemelen. Okul çıkışına yetişmek için kalkıp duş aldı ve giyindi. Bir saat sonra bitiyordu Nesrin’in dersi. Artık ders programını ezbere biliyordu. Onu her zaman aldığı yerde motoru ile beklemeye başladı çıkış saatinde. On dakika kadar bekledikten sonra Nesrin ortalarda görünmeyince gerilmeye başladı. Aradı ama “Aradığınız kişiye ulaşılamıyor!” mesajı ile karşılaştı. Motoru düzgün bir yere parkedip hızla okulun içine girdi ve koridorlarda dolanmaya başladı. Neredeydi bu kız? Az sonra onu okulun kapısından çıkarken gördü uzaktan ve koşarak gitti hemen ve yetişti. Nefes nefese kalmıştı.
Nesrin onu okulun içinden nefes nefese çıkarken görünce şaşırmıştı.
“Hey ne arıyorsun sen burada?”
“Seni almaya geldim.” dedi Coşkun
“Sınıfın önünden mi alacaktın beni? Neden aramadın?”
“Aradım ama telefonuna ulaşılamıyor ki!” dedi sitemle
“Ah evet sınavda kapattım sonra da açmayı unuttum haklısın” diyerek çantasından telefonunu çıkardı Nesrin. Bir anda bir sürü mesaj sesi duyuldu telefondan. Nesrin Coşkun’u unutup tek tek okudu hepsini. Mesajlar Sefa’dan geliyordu. Sonra hızlıca bir yanıt yazdı ve çantasına koydu tekrar.
“Kim o?” dedi Coşkun, “O oğlan mı yine?”
“Sen ne zamandır benim yazışmalarımı takip eder oldun? Söylesene okulun içinde ne arıyordun. Şimdi de buradan bir kız mı buldun yoksa itiraf et!”
“Seni almaya geldim dedim ya!”
“Tamam, tamam haydi yürü gidelim.” diyerek koluna girdi Coşkun’un.
“İşin vardı hani senin?” dedi Coşkun bu sefer
“İptal oldu!” dedi Nesrin kısaca. Dönüp eve geldiler birlikte. Nesrin önce kendi evlerine geçeceğini söyledi. Dayısından ne kadar nefret etse de yemek yapmak zorundaydı. Kendisi de yiyordu çünkü. Coşkun’a da getiriyordu arada sırada. Onun kız arkadaşları bakıyorlardı oğlana ama Nesrin onun çok sevdiği yemekleri bildiğinden kıyamayıp birkap ayırıyordu onun içinde.
Nesrin işleriyle uğraşırken Sefa’dan mesaj geldi yine “Bu gün için özür dilerim. Beklenmedik bir işim çıktı sahiden. Yarın mutlaka sözümü tutacağım!”
“Sorun değil! Ben de uygun değilim aslında. Sonra gideriz!” yazdı Nesrin. Sefa’dan hoşlanıyordu ama okul dışında bir yerlere gitmek için çok ısrar ediyordu. Yani gitmemesi için bir neden yoktu ama kendi kendine verdiği sözü tutmak istiyordu Şurada çok bir zaman da kalmamıştı ki.
“Yarın okulda görüşürüz” yazdı Sefa.
İşlerini bitiremeden dayısı çıkageldi dışarıdan. Biraz üşüttüğü için işe gitmiyordu. Bu gün sabah bir doktora gideceğini söyleyerek çıkmıştı evden. Elinde bir kaç torba ilaç vardı döndüğünde.
“Neyin varmış?” dedi Nesrin gene duramayıp, ona kızsa da annesinin onu ne kadar sevdiğini hatırlayınca iyi davranmak zorunda hissediyordu kendini.
“Üşütmüşüm bir kaç ilaç verdi! Televizyon seyredip dinleneceğim. Yemek var mı?”
“Yemek sıcak ocağın üzerinde. Lütfen bana da bırak. Ben ders çalışmaya gidiyorum Coşkun’a!”
Cevap vermedi dayısı. Nesrin’de kitaplarını toplayıp çıktı evden. Coşkun o gün dersi akşam üzeri olduğu için çıkmaya hazırlanıyordu. Fazla vakit geçiremeden ayrıldılar ve Nesrin derslere gömüldü yine. Coşkun kendi olmasa bile onu kendi evinde bırakıp çıkınca içini rahat hissediyordu. Ayyaş ve kumarbaz bir dayı ile aynı evde yaşaması yeterince endişe verici bir durumdu ama onu evden atma konusunda Nesrin bir türlü başarılı olamıyordu.
Bu arada Coşkun’un babasının sağlık durumu da bozulmaya başlamıştı. Karısıyla kavgaları hiç bitmiyordu. Coşkun’un evinden her gece bağrışmaları duyuluyordu zaten. Fatih bey bir kaçkez öfkeyle kapıyı çarpıp oğlunun evine çıkmıştı.
“Neden ayrılmıyorsun?” diye sormuştu Coşkun babasına, “Zaten hastasın ve bu kadının dırdırı seni yiyip bitiriyor!”
Ses çıkarmıyordu Fatih bey, “Aslında hasta olduğu için yanlız kalmaktan korkuyorum” diyemiyordu oğluna bir türlü. Dırdırcı da olsa iyi kötü bakıyordu karısı ona, ondan ayrılırsa kim bakacaktı?
Coşkun henüz bunları görüp anlayamayacak kadar genç ve tecrübesizdi. Adamcağız zaten hastalanıp oğlunun başına kalmak istemiyordu. Karısından boşanırsa Coşkun ona bakmak zorunda kalacaktı. Bu kadın için oğlunu üst kata göndermek zorunda kaldıktan sonra bir de gençliğinin en güzel yıllarını hasta bir babaya bakarak harcamasını istemiyordu Fatih bey. Coşkun içn hayat net ve kolaydı.
“Anlaşamıyorsan ayrıl gitsin!”
Aslında Fatih bey Nesrin ve onun arasındaki yakınlıktan çok memnundu. Nesrin’in oğluyla ilgilendiğini ve onu her zaman kolladığını biliyordu. Bu iki çocuğun bunca zamandır birbirlerine aşık olmadan sadece dost kalmış olmaları garipti. Tabi dost olmaları çok daha iyiydi aslında. Bu yaşta güvenebilecekleri yaşıtlarını bulmaları zordu. Sonraki yaşlarda ise bu şans neredeyse sıfıra inecekti. Çocukluk arkadaşlıkları sonradan edinilemediği için değerliydi. Sonrasında edinilen hiç bir arkadaşlık onların yerini tutmazdı bu yüzden. İnsanın en mutlu olduğu yaşların şahidi olan arkadaşlarla bir araya gelindiğinde hep o yaştaymış gibi rahat ve mutlu hissederdi insanlar. Yeni karısının kıskançlıkları yüzünden çocukluk arkadaşları ile de uzaklaşmıştı Fatih bey. Bu nedenle oğlunun ve Nesrin’in bağlarının kopmamasına seviniyordu. Nesrin iyi bir kızdı. Gerçi o dayısı olacak adam gelip eve yerleşmişti ama bunda kızın bir suçu yoktu tabi. İnsan akrabalarını seçemiyordu ne yazık ki.
Coşkun eve geldiğinde Nesrin çoktan gitmiş, Fatih bey onun ders çalıştığı kanepede televizyon izliyordu.
“Kavga mı ettiniz?” dedi Coşkun içeri girince.
Güldü Fatih bey bir şey demedi.
“Nesrin nerede gitti mi?”
“Kızcağız ben gelince rahat edemedi sanırım. Ders çalışıyordu. Ben ses çıkarmam dedim ama duramadı ne yapsın?”
“Gürültüye alışıktır o. Sen rahat et diye gitmiştir!”
“Belki de! Bu akşam maç var baba oğul izler miyiz?”
“Elbette, dolapta bira var, mısır da patlatırım!” dedi Coşkun gülerek. Babası ile vakit geçirmeyi hep seviyordu.
Nesrin eve döndüğünde Sabri tencerenin neredeyse yarısını yemiş kanepede horluyordu. Kanepenin hemen önünde yerde bir şarap şişesi vardı. Ona aldırmadan mutfağa geçti ve bir tabak yemek yedikten sonra kendi odasına gitti. Dayısı orada kalmaya başladığından beri odasının kapısını evde olsa da olmasa da kilitlemeyi adet haline getirmişti. Adamın eli her zaman uzundu. Ne zaman neyi çalıp götüreceği veya karıştıracağı belli olmuyordu.
“Yarın gidiyor muyuz?” diye mesaj geldi Sefa’dan.
“Dayım hasta olduğu için yarın hemen eve dönüp ona bakacağım” yazdı Nesrin. Dayısı ve Sefa’nın tanışıklığını bilmiyordu tabi.
“Tamam geçmiş olsun, bir ihtiyaç olursa haber ver! Ben pazartesi gelirim madem!” yazdı Sefa.
“Görüşürüz sağol” diye cevapladı Nesrin. Pazartesi için yine dışarı çıkalım mı diye mesaj geleceğini biliyordu artık.
(devam edecek)