Sen olmasan – Bölüm 3

Coşkun’un aksine Nesrin’in ne lise de ne de başladığı üniversite de henüz bir erkek arkadaşı olmamıştı.

“Önce okuyup kendimi kurtarmam lazım benim, evin hali ortada diyordu sürekli!”

Ne zaman başı sıkışsa Coşkun daima yanındaydı zaten. O anlamda bir sıkıntısı olmuyordu. Dayısı yüzünden artık kendi evlerinde güvende ve huzurlu hissetmek mümkün değildi.

Sultan hanım kızına bir şey söylemiyor olsa da çok bunalmıştı kardeşinden. İki gün önce küçük bir haciz olayı atlatmışlardı Sabri yüzünden. Yine bir başka gün Sabri’nin alacaklıları evin penceresine taş atıp kırmışlardı. Mahalleden de arada bir şikayet oluyordu ama Sabri hepsine bir bahane uydurup kendine temize çıkarıyordu. Sultan hanım da inanmıyordu kardeşine ama baş edemiyordu artık. Kocasından onlara kalan iş tek gelir kaynaklarıydı. Kızını bir an önce okutup kurtarmak istiyordu. Kardeşine de para yetiştirmek zorunda olduklarından Nesrin’e söylemeden hamama dışarıdan ütü işleri almaya başlamıştı. Bir yandan da onları yapıp akşama kadar iyice yoruluyordu artık. Kocası öldüğünden beri omuzlarındaki yük artık taşınmaz hale gelmeye başlamıştı.

Nesrin ikinci sınıfı bitirdiğinde nihayet Sultan hanımın kalbi de dayanmadı bunca strese. Nesrin ikinci ve büyük bir şok daha yaşamış oldu böylece. Peşpeşe hem babasını, hem annesini kaybetmiş bir de yedi bela bir dayı ile başbaşa kalmıştı aynı evde.

“Kov artık şu adamı evden diyordu Coşkun! Senin o herifle aynı evde oturmanı istemiyorum!”

“Kovuyorum, geçen hafta eşyalarını toplayıp kapının önüne çıkardım, yine geldi girdi içeri.”

“Nasıl girdi? Annen gibi sen acıyorsun yine değil mi?”

“Üç saat ağladı kapının önünde oturup!” dedi Nesrin çaresizce.

Annesinin ölümünden sonra hamamı işletecek kimse olmadığı için işlemleri tamamladıktan sonra devrini yapmaya karar vermişti. Sonunda hamamı birileri alınca eline geçen parayı ertesi gün bankaya götürüp yatıramadan yarısını dayısına kaptırmıştı. Kendi eliyle vermemişti elbetteli. Hatta dayısına paradan söz etmemişti bile. Ancak adam fare gibi eve paranın kokusunu almış olmalıydı ki sabah uyandığında evde olmadığı gibi paranın yarısı da yoktu. Nesrin hemen kalan parayı götürüp kendi adına bankaya yatırdı. O para ve bu evden başka hiç bir hayat garantisi yoktu henüz. Önce mezun olup çalışması gerekiyordu ama o üçüncü sınıftaydı.

Dayısı akşam hiç bir şey olmamış gibi gelmiş, ablası olduğundan paranın yarısının onun olduğunu iddia etmişti.

“Nasıl yarısı senin oluyor o hamam babamındı bi kere!”

“Evet ama benim kardeşim o işe çok emek verdi küçük hanım. Annenin emeklerini görmeze gelecek kadar nankörmüşsün. Sultan’ın kemikleri sızlıyordur senin yüzünden!” diyerek yine üste çıktı kendince Sabri.

Nesrin ona laf yetiştirmenin bir sonuca vardırmadığı gibi insanın sinirlerini iyice bozan bir şey olduğunu bildiği için başka bir şey diyemedi.

“En azından hepsini almamış!” diye kendini teselli etmeye çalıştı sadece.

Tabi ki adamın o parayı tüketip sıfırlaması çok sürmedi. Oysa ilk haftalarda o parayla iş kuracağını, bu evden çekip gideceğini anlatıp hava basıyordu kıza. Daha bir ay geçmeden gelip Nesrin’den borç istedi yine arsız arsız.

“Yok dayı para bitti, ben de harcadım kusura bakma!” dedi o da.

Bu son olaydan Coşkun’a hiç bahsetmemişti. Çünkü onun bu defa boş duracağını hiç sanmıyordu. Ona bütün parayı götürüp bankaya yatırdığını söyledi sadece. Annesi de öldükten sonra Coşkun ona iyice sahip çıkmaya başlamıştı. Okulu daha fazla uzatamadığı için yüksek lisansa başvurmuş, bir de işe girmişti bu arada. Öyle ciddi ve resmi bir iş değildi, daha çok esnek zamanlı bir grafikerlik işiydi yaptığı ama seviyordu böyle çalışmayı.

Bu arada son iki yıldır bir roman yazdığını iddia ediyor ama Nesrin’in okumasına kesinlikle izin vermiyordu. Çünkü o okursa çenesi durmaz bir sürü şey söyler, o da etkilenir değişiklik yapar, böylece roman onun olmaktan çıkardı.

Bu yüzden bitene değin kimse okuyamazdı. Dosya bilgisyarında kayıtlı ve şifreliydi. Nesrin’in bilgisayar bilgisi onunki kadar olmadığı için o yokken denese de bir türlü açamamıştı.

Bu arada ikisininde tüm arkadaş toplantıları Coşkun’un evinde olmaya devam ediyordu. Gruptan da ya da Coşkun’un arkadaşlarından da Nesrin’den hoşlananlar oluyordu ama Nesrin annesi öldükten sonra kendini iyice derslerine vermişti. Okulu bitirecek oturdukları evi satıp daha küçük bir ev alacak dayısına da asla nereye gittiğini söylemeycekti.

“Şimdi neden yapmıyorsun?” diye soruyordu Coşkun ve arkadaşları.

“Çünkü şimdi okula gidiyorum. Nereye gidersem gideyim gelip beni okulda bulur!”

Nesrin okula odaklanıp ondan kurtulmak için sabırla derslerine çalışırken, ondan para koparamadığı için eli iyice daralan Sabri kendine yeni ve genç bir arkadaş edinmişti. Oğlan gittiği kumarhanenin patronunun oğluydu, Sefa.

Bir gün parası olmadığı halde oyunlara katılmak isteyince, kumarhanenin korumaları onu yaka paça dışarı atacakken gelmiş ve onları durdurmuştu. Ona yüklüce bir hesap açtırmış ve oynamasına izin vermişti ayrıca.

Sabri patrondan böyle bir ayrıcalık görünce iyice havalara girmişti tabi. Oğlanın yanından ayrılmayıp sürekli yalakalanıyordu her gittiğinde ve patronun yakın arkadaşıyım havalarında dolaşıyordu kumarhanenin içinde.

Hayat ummadığı bir şekilde böyle rahatlaşınca Nesrin’den de borç istemedi bir süre. Nesrin onun hayatında bir şeylerin iyileşmiş olabileceği sonucuna vardı kendince burdan ama hiç bozuntuya vermedi. Her ne olmuşsa en azından Nesrin’in kafasının biraz rahatlamasına neden olmuştu çünkü. Garip bir şekilde üzeri başı da düzelmişti dayısının.

“Çıkar yakında kokusu,” demişti Coşkun olanları dinleyince, “hiç Sabri’in tarzı bir şey anlatmıyorsun çünkü. Sen yine de temkinli ol!”

“Aman benim başım rahat olsun da ne olursa olsun!” diye geçiştirmişti Nesrin’de.

Birkaç ay boyunca kumarhanede forsu yükselen Sabri’yi koruma olarak da işe aldırmıştı Sefa. Sabri’nin kumarhaneye borçlandığı para aldığı maaşı çoktan geçiyordu tabi. Bu yüzden eline hiç para geçmiyor olsa da kumarhane korumalarının giydiği takımını çekip dolanıyordu ortalıkta. Nesrin’in üzeri başı düzeldi diye anlattığı aslında buydu ama kızcağızın olanlardan haberi yoktu elbette.

Sefa üniversiteyi bitirmiş oldukça akıllı bir delikanlıydı aslında. İçki içmiyor, kumar kesinlikle oynamıyor, bu piyasanın hiç bir pisliğine de bulaşmıyordu. Toplum içinde gayet mütevazi, eğitimli ve kültürlü bir genç adamdı. Babasının kumarhanesinin yönetimine gelmişti okul bitince. Babası çok yaşlı veya işten el çekmiş bir adam olmadığı için şimdilik sosyal hayatına devam ediyor sürekli kumarhanede durmuyordu. Efendiliği ile de bu pis dünyanın içinde saygı görüyordu. Bu kadar temiz kumarhane patronu az rastlanır bir şeydi çünkü.

Sefa’nın bu dünya dışındaki çoğu arkadaşı onların bir kumarhane işlettiğini bilmiyordu bile. Özel sektör diyerek yuvarlıyordu çok soru soranlara.

Sabri’yi borçlarıyla iyice kendine bağladı bir kaç ay boyunca. Artık Sabri ya o borcu ödeyecek ya da ne isterse yapmak zorunda kalacaktı. Tabi o aptal kendini bulunmaz hint kumaşı sanmaya devam ediyordu hâlâ Sefa’nın korumasında olduğunu düşünüyordu.

Bir gün Sefa ona bu yaşadığı ferahlığın bir karşılığı olduğunu ve artık borç ödeme zamanının geldiğini söyledi.

Elbette ki Sabri’nin bu borcu ödeyecek parası yoktu ama utanmadan ablasının yeğenine kalan evinden bahsetmeye başladı. İsterse bir yolunu bulup o evi Sefa’ya verebilirdi.

Sefa’nın bu pisliğe bakınca midesi bulanıyordu aslında, “Peki yeğenin ne olacak o zaman? Daha üniversite okumuyor mu?” diye sordu

“Bakar o başının çaresine!” dedi Sabri hiç umurunda olmadığını belli etmek için.

“Evi istemiyorum!” dedi oğlan bu sefer.

“Bankada biraz parası var ama yeteceğini sanmıyorum!” dedi Sabri bu sefer.

“Parayı da istemiyorum!”

“Ya ne istiyorsun?”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s