Kanatlarım var – Bölüm 11

Seden, Sude’nin öfkesini anlayabildiği için önceleri onunla yakın olmayı denemişti, yani Atlas ile yakınlıklarının dostluk olduğunu düşünmesini istiyordu. Üçü birliktelerse de öyle davranıyordu özellikle vurgulamaya çalışıyordu. Ancak bir süre sonra üçüncü kişi olarak varlığının bile Sude’yi gerdiğini farkedince bu sefer o geldiğinde bir bahane üretip uzaklaşmaya başladı. Buna da Atlas bozuluyordu ama Seden doğru olanın bu olduğu konusunda sürekli ona telkinde bulunuyordu.

Baykurt Seden’in stüdyo çalışmalarını izlemeyi bırakmıştı bir kaç gün, sonra her nasıl olduysa onu sahnede hayal ederken buldu bir kaç kez kendini. Sonra bunun onu sahneden hayal etmek değil doğrudan onu hayal etmek olduğunu farketti.

“Yok canım!” dedi kendi kendine ilk farkettiğinde, “Daha neler! İyi dansediyor hepsi bu! Müzik, dans ve tabi kareografi herkesi etkiler!”

“Peki ya o yüz ifadesi?” diye cevapladı bu kez içindeki ses, “O ilk doğaçlama kısmındaki yüz ifadesi, daha önce kimsenin yüzünde cenneti gördün mü?”

Sonra hemen kovaladı kafasından bu düşünceleri, bir kaç gün yapabildi bunu da, sonra bir gün yeniden stüdyoda buldu kendini. Seden’i izlemeye gelmişti yeniden. Bir hafta ancak geçmiş olmasına rağmen Seden kareografide gözle görülür değişiklikler yapmıştı.

“Böyle daha iyi olmuş!” dedi yine kendi kendine arka, karanlık koltukta izlerken. Tam o sırada Atlas girdi içeri ellerini çırparak. Seden aniden durdu ve karanlığa baktı gözlerini kısarak, Baykurt o sırada yakalanacağını sanıp ani bir hareketle eğildi koltukların arasına. Az kalsın Atlas’da görüyordu onu, çünkü koca cüsseyi koltukların arasına sokmaya çalışırken ses çıkarmıştı biraz. Atlas tam dikkatlice onun olduğu tarafa bakarken, Seden arkaya geçip müziği kapadı ve söylenmeye başladı.

“Az kalsın düşüyorum, neden böyle ani hareketler yapıyorsun? Ya düşseydim şurada sınava kaç gün kaldı! Ah Atlas!”

“Sedoş ya seni izlemek için kaçtım ben dersten sen bana ne yapıyorsun?”

“Ne yapıyorum? Sessizce girip izleseydin olmaz mıydı küçük bey?”

“Ya ne bileyim ben alkış hoşuna gider diye düşündüm işte. Özür dilerim!”

“Sahiden dersten mi kaçtın sen bu arada?” dedi Seden platformdan inip, koltuğa fırlattı havlusu ile terini silerken. Şimdi ikiside Baykurt’a daha yakın duruyorlardı. O yüzü daha yakından görmek için saklandığı yerde biraz daha kıpırdandı sessizce Baykurt.

Seden ve Atlas’ın aklına orada biri olabileceği elbette hiç gelmiyordu.

“Evet kaçtım ne olmuş? Biraz karnım ağrıyor dedim!”

“Ağrıyor mu?”

“Biraz ağrıyor”

“Ama dersten kaçacak kadar değil!”

“Değil evet!” dedi Atlas çocuk gibi, “Annem gibi davranmak zorunda mısın?”

“Ablanım!” dedi Seden gözlerini kocaman açarak, ellerinide beline koymuştu.

“Ne? Abla mı?” dedi Baykurt kendi kendine. Bu aralarında bir şakaydı herhalde. Sude, kızın Atlas’tan biraz büyük olduğunu söylemişti yaşça. Yoksa boylarına bakılınca kimse Atlas’ın küçük olduğuna inanmazdı.

“Sedoş ya! Zaten az görebiliyorum seni!”

“Daha nasıl göreceksin Atlas ya!” dedi Seden onun ancak yetişebildiği göğsüne vurarak.

“Her gün, her saat görmek istiyorum, hayatımın senden önce eksik kalan kısımlarını tamamlamak istiyorum tamam mı?” dedi Atlas gülerek. Sonra Seden’i çekip sarıldı iyice.

“Dur boğacaksın beni!” diyerek kurtuldu Seden onun elinden, “Terim soğudu zaten, bekle giyineyim de çıkalım bari. Babam bize özel bir yemek hazırlayacaktı bu gün!”

“Ah Ozan amcam ya! Can o can! Benimki daha yemeğe tuz atmayı bilmiyor!” diye seslendi Seden’in arkasından Atlas.

Yavaş yavaş Sude’nin hissettiğine benzer bir öfkenin göğüs kafesini sarmaya başladığını farketti Baykurt. Koltukların arasından bir anda fırlayıp kendini göstermek istiyordu. Bunun neye yarayacağını ya da neyi durduracağını bilmese de sanki bu öfkeyi durdurmaya yetermiş gibi hissediyordu.

“Delirdin mi sen oğlum!” diye telkin etmeye başladı sonra kendini. Bu arada Seden ve Atlas toparlanıp çıktılar stüdyodan neşeyle.

Baykurt artık tutulmaya başlayan kasları acıyarak doğruldu ayağa. Demek özel bir yemek vardı bu akşam Atlas beye kız arkadaşının evinde!

Kız kardeşini almaya gittiğinde Sude’nin de yüzü asıktı ve ağabeyini görür görmez yine başladı şikayet etmeye.

“Erken çıktı bu gün dersten, sevgilisine kavuşmak için bekleyemedi kesin, onun yanına gitti!”

Cevap vermedi Baykurt. Ağabeyinin onu teselli edecek bir şeyler söylemesine alışık olan devam etti şikayete. Baykurt o konuştukça iyice geriliyordu ama bunu kız kardeşine belli edemezdi. O yüzden onun tüm mızıldanmalarına karşılık eve gidene kadar ağzını bile açmadı.

“Senin neyin var?” dedi Sude bu kez ağabeyine surat asarak, “Beni dinlemiyor musun?” sonrada dönüp gitti odasına.

Baykurt kendi hissettiklerine o kadar şaşkın durumdaydı ki Sude’nin tepkisini farkedemedi bile.

“Küçük kız kardeşime mi benzemeye başladım yoksa!” diyerek kendi odasına gitti oda, “Sedoş ne ya? Kedi köpek adı gibi!” diye homurdandı durup dururken.

“İnsan sevgilisine ben senin ablanım der mi ayrıca ne tür bir şey yaşıyor bunlar acaba? Selçuk amca oğlunun ağzını yaya yaya kızın babasına duyduğu hayranlığı anltırken duydu mu acaba? Üstelik de kendi babasını gömerek ki onun babası bu ülkenin gördüğü en saygıdeğer, başarılı ve yetenekli adamlardan biriyken!”

Oda durdukça basmaya başlayınca yeniden arabasına gitti bu sefer, biraz gezip kafasını dağıtacaktı. Seden’i aklından çıkarmak istiyordu.

Seden o akşam babasına şikayet ediyordu Atlas’ı, hem dersten çıktığı için hem de Sude’ye göz göre göre eziyet ettiği için. Ozan bey gülümseyerek dinliyordu ikisinin çekişmelerini ama artık iyice sırtına vuran göğüs ağrısından bahsetmiyordu ikisinede. Kendini artık hiç iyi hissetmediğini saklıyordu Seden’den. Sınava girmeden önce bu defa da babasına üzülüp yarı yolda kalmasını istemiyordu. Doktor kalp damarlarında tıkanıklık olduğunu söylemişti. Tedaviyi erteleyip durması durumu daha da zor bir noktaya sürüklüyordu. Seden’in sınava girmesine sadece iki ay kalmıştı. Seden’de hem kardeşi ve öz babasını bulmanın verdiği şaşkınlık ve kafa karışıklığı hem sınava odaklanmanın verdiği dalgınlık nedeniyle babasının hastalığını farkedemiyordu. Başka zaman olsa onun mimiklerinden bile anlardı bir şeylerin ters gittiğini.

Öte yandan Atlas’ın annesinin de hastalığı kötüye gitmeye başlamıştı, kadıncağız son zamanlarda evden çıkamıyordu. Atlas’ın bu kadar hırçın olmasının altında yatan sebeplerden biri de buydu aslında. Bir türlü kabul etmek istemiyordu annesinin hasta olduğunu. Seden kardeşinin hissettiklerini çok iyi anladığı için o konuda da konuşup sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu ama bu Sude konusundan çok daha derin ve hassas bir konu olduğu için fazla işe yaramıyordu.

“Sedoş keşke anneme gidip senden bahsedebilseydim!” diyordu Atlas, “İki kadını çok seviyorum bu hayatta, ikisi de ailem. Ancak onları bir arada sevemiyorum ve birine diğerinden hiç bahsedemiyorum bile! Oysa annem senin gibi bir ablam olduğunu öğrense çok mutlu olur belki, beni bırakıp gittiğini düşünmez!” diyerek ağlamıştı son komuşmalarında.

“Keşke öyle bir şansımız olsaydı küçük kardeşim!” diyerek sarılmıştı ona Seden

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s