Kanatlarım var – Bölüm 2

“Yok bir şey!” dedi Mehtap.

“Ya nasıl yok bir şey ben kaç yıllık arkadaşımı tanımıyor muyum? Karakter mi değiştirip geldin orada?” dedi Ozan sabırsız bir tonlamayla, “Yoksa bana mı küstün?”

“Hayır Ozan! Sana neden küseyim?” demeye kalmadan öğürmeye başladı Mehtap.

“Sahiden hastasın sen?” dedi sonra şaşkın şaşkın, “Nurcan teyze biliyor mu? Bir doktora gidelim mi?”

“Ya dur duyacak annem şimdi?”

“Duysun zaten kızım neyi saklıyorsun ki?”

“Anlatırsam sessiz olacak mısın?”

“Olacağım!” diyerek dikkatle Mehtap’a bakmaya başladı Ozan, meraktan ölmek üzereydi zaten.

Ne yazık ki konu o tatlı çocuktu yine, okula döner dönmez ikisi de aralarındaki yoğun elektiriğin geçmediğini farketmişlerdi. Üstelik ikisi de geçen zaman boyunca birbirlerini düşünmüşlerdi. Tatlı çocuğun adı Selçuk’tu ve o İstanbul’da yaşıyordu. Bu yüzden okulda yatılı kalmıyor ders bitince evine gidiyordu. İlk bir ay her şey çok güzel gidiyordu. Bir ayın sonunda Selçuk bir haftasonu onu kendi evlerine davet etti. Mehtap İstanbul’u da daha önce hiç görmediği için okuldan çıkıp biraz gezme fikrinden çok hoşlanmıştı. Annesinin imzasını taklit ederek Selçuk ile birlikte onların evine gitmişti.

Selçuk’ların öyle bildiği ailelerden olmadığını o zaman daha iyi anlamıştı. Yaşadıkları yer bir saraydı adeta. Evlerinde sayamayacağı kadar çok insan çalışıyordu. Annesi Mehtap’ı gördüğünde yüz ifadesi değişmiş fazla da konuşmadan ayrılmıştı yanlarından. İki gün o evde geçirmiş olmasına rağmen babasına hiç rastlamamıştı bile. Zaten evde de fazla durmamışlardı. Selçuk’un babasının teknesi ve Selçuk’un arkadaşları ile denize açılmış ve gerçekten çok eğlenmişlerdi. Mehtap’ın yanında gerekli giysiler olmayınca Selçuk hemen aldırmıştı bedenine göre bir şeyler. Mehtap daha önce böyle bir yaşamı ancak filmlerde gördüğü için çok şaşırmış ve etkilenmişti. Elbette parada pulda gözü yoktu ama böyle yaşamların gerçek olduğunu bilmek hele ki içinde bulunmak çok farklı bir şeydi.

Ertesi hafta yine aynı yöntemle birlikte geçirmişlerdi. Okulun kapanacağı hafta sonu da öyle, ikisi de yine ayrılacakları için çok hüzünlülerdi. O yüzden sadece ikisi vakit geçirmeye karar verdiler. Selçuk o zenginliğe rağmen gerçekten çok mütevazi ve kibirsiz bir gençti. Okulda da çok başarılı bir öğrenciydi. Neredeyse mükemmeldi. O gece Mehtap’a “Eğer evlenirsek hiç ayrılmayız!” dedi. Mehtap ne diyeceğini bilemiyordu Eğer Selçuk ile evlenirse böyle bir hayatı, Selçuk gibi mükemmel bir kocası olacaktı. Bir kız bundan daha iyi ne isteyebilirdi ki?

Ozan dinlerken yumruklarını sıkıyordu ama yine de neler olduğunu öğrenmek için bölmeden dinliyordu.

Son sabah Selçuk Mehtap evdeyken yanlarına neredeyse hiç uğramayan annesine Mehtap’ın yanında onunla evlenmek istediğini açıkladı. Bunu yaparken Mehtap’ın elini sımsıkı tutuyordu. O anda kadının yüzündeki gülümseme Mehtap’ın gözlerinden hiç gitmiyordu.

“Henüz çok erken bir karar değil mi?” dedi tıslar gibi kadın.

“Okul bitince diyoruz elbette, ben sadece bu sevincimizi sizinle paylaşmak istedim!”

“Çok iyi yapmışsın! Baban bu gün döndü seyahatten ve yukarıda. İstersen önce bir ona görün, ben de bu arada gelin adayımızla biraz sohbet edeyim. Pek fırsat bulamadık bu güne kadar!”

“Tamam!” dedi Selçuk ve sevinçle Mehtap’ı alnından öpüp babasının yanına gitmek için çıktı yanlarından.

Selçuk’un annesinin yüzünde o tuhaf gülümseme yapışıp kalmış gibiydi, “Benim oğlumun saflığından faydalanmak istiyor olabilirsiniz küçğk hanım ama bu eve ait olmadığınızı ve olamayacağınızı benim ağzımdan duymaya ihtiyacınız yok sanırım.”

Mehtap yine filmlerde olabilecek bu konuşma karşısında afallamıştı.

“Selçuk’a hiç bir şey söylemeyeceğiz ikimizde, sonra sen onun hayatından silinip gideceksin! Yoksa ben seni silmeyi bilirim!”

Mehtap’ın gözleri dolmuştu bu muameleyi hakkettiğini hiç sanmıyordu. Bu aşağılayıcı tavrı da, bu kadar zengin olmayabilirdi ama o da en az onlar kadar iyi bir insandı, hatta daha da iyiydi. Çünkü kimseye ama kimseye böyle bir tavır almazdı.

“Oğlunuzla konuşmanız daha doğru olur sanırım!” dedi sesi titreyerek.

“Sen hayatından çekildiğinde konuşurum, bunu sana danışacak değilim. Benim oğlum çok özel ve zeki bir çocuk, öyle de torunlarım olmasını istiyorum. Sen onun için yeterli değilsin, böyle özel bir çocuğun hayatını da o bozuk genlerinle lekelemek istemezsin herhalde!”

“Ne?” dedi Mehtap iyice sinirlenerek, “Bozuk gen de nedir? Siz hangi devirden kaldınız? Nazi Almanyası mı burası?”

“Burası senin hiç bilmediğin bir dünya güzelim! Eğer oğlumun hayatından çıkmazsan o okula girmeni engellerim. Selçuk babasının okulun en büyük bağışçısı olduğunu söyledi mi sana? Sadece bu okulda değil hiç bir dans camiasında yer alamazsın canım benim!”

“Geldim!” diyerek koşarak yanlarına döndü Selçuk ve hemen Mehtap’ın elini tuttu yine.

“Çeneni sıkı tut!” diye tısladı annesi oğlu görmeden.

Mehtap’ın beti benzi atmış, bütün keyfi de kaçmıştı. Selçuk olanlardan habersiz ona bahçeye çıkmayı önerdi ve birlikte ayrıldılar odadan. Mehtap o kadar hırslanmıştı ki bu aptal kadına dersini vermek için oğluna her şeyi anlatmaya karar vermişti. Bahçeye açılan kütüphanenin önüne geldiklerinde içinde biri sürü ödül olan bir dolap gördü. Selçuk onu elinden çekti bahçeye doğru ama bir tanesinin üzerindeki yazıyı okumuştı bile. “Selçuk Delgiroğlu, Matematik Alanı Birincisi, Türk Zeka Vakfı”

“Bunlar senin mi?” dedi hayretle.

“Boş ver önemli değil!” dedi Selçuk.

Ama Mehtap dolabın önünde durup tüm ödüllerin üzerlerini okudu. Satranç ödülleri, matematik, fen ödülleri.

“Bunlardan neden bahsetmedin?” dedi Mehtap aynı şaşkınlıkla, az önce annesinin söylediklerini hatırlamıştı.

“Bak bu bir şans tamamı mı? IQ seviyem biraz yüksek ve bunlar benim için çocuk oyuncağı ama bir ayrıcalık olduğunu düşünmüyorum. Öne çıkarmaktan da hiç hoşlanmıyorum. Bu dolap annemin fikri!”

“Sen üstün zekalı mısın?”

“Evet!” dedi Selçuk sıkıntıyla.

“Benimle nasıl anlaşabiliyorsun peki?”

“Ben üstün zekalıyım Mehtap, uzaylı değilim?” diye gülmeye başladı Selçuk.

Mehtap bir devlet okulunda okuyordu ve notları hiç bir zaman ortalamanın üzerinde olamamıştı. Çünkü zaten istediği bunları öğrenmek değil, sadece dansetmekti. Selçuk’u sadece iyi bir dansçı gibi görürken bunları öğrenmek çok şaşırtıcı olmuştu. Belki de annesi haklıydı bu yüzden. Çok çirkin ifade etmişti ama bu kadar zeki bir adamın karısı olmak için uygun muydu sahiden o?

“Ne saçmalıyorsun?” dedi Ozan anlatımın burasında, “Zeki olması neyi değiştirir? Buna mı üzgünsün sen döndüğünden beri, aşık olduğun adam üstün zekalı diye mi bunalıma girdin?” diye ayağa kalktı öfkeyle. İyice kıskanmıştı zaten oğlanı Mehtap onu seviyor diye, bir de üstüne üstelik mega zeka çıkmıştı herif. Onunla başetmesi mümkün değildi Ozan’ın. Gerçekten dört dörtlüktü.

Mehtap annesinin söyledikleri ile ilgili hiç bir şey söylememişti Selçuk’a ve o gün vedalaşıp ayrılmışlardı. Zaten bundan sonra kurs değil doğrudan okulun sınavları vardı. Artık dersler sona ermişti.

“Aptalsın sen!” dedi Ozan aynı sinirle, “Dönme o zaman o okula sınava da girme!”

Mehtap hıçkırarak ağlamaya başladı bu sefer, arkasınan da öğürmeye.

“Hasta oldun bu zevzek oğlanın yüzünden, seni doktora götüreceğim ve Nurcan teyzeye hasta olduğunu söyleyceğim!” dedi Ozan kapıya yönelerek.

“Dur sakın yapma! Hasta değilim ben hamileyim!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s