Arzu, soba yakmak, temizlemek, yemek yapmak, temizlik konularında iyice ilerlemişti altı ay geçtiğinde. Ancak hafızasında en ufak bir düzelme olmamıştı. Turgay onu iki kez daha götürmüştü kontrole ama doktor bunun normal olduğunu, ne zaman normale döneceğini kimsenin bilemeyeceğini söylemişti. Saime hanım, Aysel, Turgay ve İhsan artık yeni hayatının en önemli ve sevdiği kişileriydi Arzu’nun. Sürekli birlikte vakit geçiriyorlardı. Havalar ısınınca hep birlikte önce Arzu’nun, sonra Saime hanımın, sonra da kendi bahçelerini düzenlemişti çocuklar. Saime hanım da yanlız yaşayan bir kadın olunca, erkek gücü ile yapılacak işleri çocukların halletmesine mutlu olmuştu. Mahalleli de hikayeyi bildiğinden ve uzaktan izlediğinden öyle çok bir dedikodu olmuyordu. Olanı da umursamıyorlardı artık. Aysel okula gidiyordu gündüzleri akşamları da ders çalışması gerekiyordu. Turgay onun matematik ve fen derslerine yardım etmeye başladı. Tam bir aile gibi oldular geçen süre içinde ve bu hepsine çok iyi geldi.
Polis onun izini bulamadığını bildirmişti Arslan beye, aile artık endişesini gizlemiyor, herkes geri dönmesi için dualar ediyordu.
Hatice hanım kocasıyla konuşmuyor “Kızım senin yüzünden gitti!” diyerek sürekli suçluyordu. Arslan bey zaten vicdan azabı çektiği için karısına diyecek bir söz bulamıyordu. Arzu bambaşka bir hayata sürüklenmişken evde de yaşam değişmeye başlamıştı.
İhsan, Turgay’ın Arzu’ya olan ilgisinin farkındaydı.
“Ağabey sen yandın bu kıza bence, açıl artık bak kaç ay geçti!”
“Tamam da İhsan bizim işler yoluna girmeden nasıl açılayım kıza ben şimdi!”
“Ne alakası var ağabey ya? Aşk bu! Öbür işler olacak diye önüne çıkan fırsatı kaçıracaksın vallahi biri kapacak bu kızı bak yakında. O pastanedeki Murat’ın nasıl ilgilendiğini görmedin mi?”
“Murat kim?” dedi Turgay gergin bir sesle.
“İşte garson ağabey, Arzu yengemin çalıştığı pastanedeki garson!”
Turgay yumruğunu sıktı öfkeyle, hiç farketmemişti oğlanın bakışlarını. Bazen İhsan ile bazen de İhsan’sız oradan geçiyor gibi yapıyorlar, ya girip bir çay içiyorlar, ya da Arzu’nun çıkış saatine denk getirip onunla eve kadar yürüyorlardı. Genellikle Turgay ve Arzu lafa dalıp önden yürüyorlar, İhsan arkadan geliyordu yavaş yavaş. İkisi de onu geride bıraktıklarını farketmiyorlardı birbirleri ile ilgilenmekten. İki gencin arasındaki elektriği hisseden bir İhsan değildi tabi, Aysel’de cin gibi kızdı.
“Arzu abla Turgay abi ile sen ne zaman evleneceksiniz?” diyordu habire,
“Nereden çıkarıyorsun Aysel bunları?” diye gülüyordu Arzu ama Saime hanım da anlıyordu bu gülüşün anlamını.
“Bir şey demedi değil mi daha?” diye soruyordu o da arada.
“Yok abla demedi vallahi. Öyle genel konuşuyoruz hep!”
“Dur bakalım mahcup bir oğlan bu Turgay, çok da ketum kereta! Sana ailesi ile ilgili falan bir şeyler anlatıyor mu?”
“Yok anlatmıyor aslında.”
“Evet bende hiç duymadım ikisinin de ailelerinden bahsettiklerini”
“Ben de hiç duymadım” diye atılıyordu Aysel.
“Zaten sen de duymadıysan kesin bir şey dememişlerdir!” diye gülüyorlardı Arzu ile Saime hanım.
Arzu arada bir Aysel ile konuşuyor, artık genç kız olduğunu çocukça davranışları bırakması gerektiğini tembihliyordu. O da annesine söyleyemiyordu ama sınıftan bir oğlandan hoşlanıyordu. Oğlan henüz bilmiyordu tabi ama Arzu’ya anlatırken bile ayakları yerden kesiliyordu kızın. Arzu onun saçlarını örüyordu farklı modellerde bazen.
“Arzu abla sen bu modelleri yapmayı ne biliyorsun?” diye soruyordu Aysel her defasında ama bir şey hatırlamıyordu ki Arzu. Nermin ile internetten videolar seyredip, saç ve makyajları ile oynadıklarını hiç hatırlamıyordu. Sırf bunun için dünyanın kozmetiğini satın aldıklarını da. Şimdi bir kolonya bir de kremi vardı en çok. Bir de diş macunu ile sabunu. Eski Arzu’nun aklının almayacağı kadar az eşya ile yaşamını sürdürüyordu.
“Bilmem belki kuaförde falan çalışmışımdır daha önce.” diyordu Aysel’e de. Aklına ne kadar zengin olabileceğine dair bir ihtimal bile gelmiyordu. Bazen rüyasında karışık şeyler görüyordu aslında ama anlamlandıramıyordu bir türlü. Daha doğrusu gerçek hayatı ile ilgili olabileceğini düşünemiyordu.
Bir gün Turgay ile ikisi pastaneden eve yürürerken sordu merak edilen soruyu, “Turgay senin ailen yok mu? Hiç bahsettiğini duymadım!”
Turgay durdu birden cevap veremedi kıza, “Annem öldü.” dedi durgun bir sesle.
“Ya çok üzüldüm”
“Evet ben de, bir yılı biraz geçti.
“Hasta mıydı?”
“Hayır”
“Peki ya baban?”
“O hayatta yaşıyor!”
“Kardeşlerin var mı?”
“Yok”
“Tek çocuk musun sen? Ne güzel!”
“Evet öyleyim”
Turgay’ın kısa ve açıklama içermeyen cevapları ve sıkıldığını belli eden ses tonu yüzünden başka bir şey soramadı Arzu.
İhsan aileden bahsedildiğini duyunca hemen adımlarını hızlandırıp gelmişti yanlarına zaten.
“Abla sen bir şey hatırlamıyorsun değil mi hâlâ?” diye sorarak konuyu Arzu’ya geri döndürmüştü.
“Hatırlamıyorum! Ne zamana kadar bilmiyorum da! Kim bilir, belki de hatırlanacak bir şey yoktur!”
Bir kaç gün sonra bir akşam Aysel koşa koşa Turgay’ların kapısını çalınca, ikisi de Saime hanıma veya Arzu’ya bir şey olduğunu sanıp paniğe kapıldılar ama sonra Aysel’in niye acele ettiğini anladılar.
“Turgay ağabey, şu Arzu ablamın çalıştığı yerdeki oğlan var ya?”
“Murat mı?”
“Hah evet o! Nereden bildin ki? Neyse!”
“Bir şey mi yapmış yoksa Arzu’ya?” diye gerildi Turgay birden
“Ablama çıkalım mı demiş”
“Al dedim ben sana!” dedi İhsan hemen elini bacağına vurarak, “Ablan ne demiş kızım onu de sen?”
“Ablam bir şey dememiş!”
“Ne demek bir şey dememiş?” dedi Turgay dik dik, “Reddetmemiş mi?”
“Yok etmemiş, cevap vermemiş!”
“Niye istiyor muymuş ki?”
“Yok istemiyormuş!”
“E niye reddetmemiş o zaman?” diye gürledi Turgay bu kez.
“Ağabey bir anlattırmıyorsun ki? Ne bağırıyorsun hem”
“Pardon Aysel sen Turgay ağabeyine aldırma, akılsız başına yanıyo o şimdi!” dedi İhsan araya girip.
“Anlat başından yeniden!” dedi Turgay
“Bu Murat ablamın eline iş çıkışı bir kağıt sıkıştırmış işte, o kağıtta yazıyormuş ‘çıkalım mı?’ diye. Ablam kağıdı yolda eve gelirken okuduğu için cevap vermemiş daha.”
“Oğlum bir gün gitmedik kızın yanına oğlan hemen harekete geçmiş görüyor musun?” dedi İhsan yine elini bacağına vurarak.
“Ne diyecekmiş peki, ne düşünüyormuş bir şey dedi mi ablan size?” dedi Turgay ters ters İhsana baktıktan sonra.
“Annem de böyle sordu zaten.”
“E ne dedi Arzu söylesene?”
“Mektup yanlış adresten geldi’ dedi.”
“O ne demekmiş yani?”
“Ya Turgay ağabey öldüreceksin sen beni ya!” dedi İhsan yine duramayıp.
“Turgay ağabey sen hakikaten aptal mısın, her zaman ki gibi benimle kafa mı buluyorsun?” dedi Aysel’de gözlerini kocaman açarak
“Niye be?” dedi Turgay gergin gergin savurdu elini.
“Arzu ablam başından beri sana aşık, biz her gün konuşuyoruz evde!”
“E niye söylemiyorsun kızım ya bu güne kadar!” diye bu sefer Turgay vurdu dizine.
“Ağabey sen anlamışsındır sandık ne bilelim. Senden bekliyor ablam tekliifi”.
“Bak Turgay ağabey biraz daha oyalanırsan bu oğlan kızı kapar ben sana diyeyim!” diye iyice gazı verdi İhsan’da araya girip.
“Kapar mı diyorsunuz yani?”
“Kapar tabi, yarın gidip oğlana evet deyiverse ne yapacaksın acaba?” dedi Aysel bu sefer.
“Beni seviyorsa niye ona evet desin ki?”
“Sen bir şey demediğin için olabilir mi?”
“Off! Off!” diyerek saçlarını karıştırdı Turgay. İyice köşeye sıkışmıştı, “Ya ne yapacağım ben şimdi!”
“Konuşacaksın!” dedi Aysel ve İhsan aynı anda.
“Tamam ulan! Ne olacaksa olsun konuşacağım!” diyerek kalkıp kabanını aldı ve çıktı dışarı Turgay, doğru Arzu’nun kapısına.
Arzu o saatte Turgay’ı kapıda görünce endişelendi hemen, “İyi misiniz ne oldu?” dedi dışarıyı kontrol edip.
“İyiyiz de ben seninle bir şey konuşacaktım!”
(devam edecek)