Saime hanım işten döndüğünde ne yapıyorlar diye bakmak için doğrudan Arzu’nun evine uğradı. Ancak içeride kimsenin olmadığının anlayınca, herhalde yoruldular diye düşünüp kendi evine geçti.
Arzu sedirde oturuyor, Turgay, İhsan ve Aysel’de oturmuş ona bakıyorlardı içeri girdiğinde. Delikanlıları görmeyi beklemediği için şaşırdı biraz. Bu kız hemen ikinci günde bu oğlanları mı getirmişti evlerine.
“Ne oluyor burada? Neden karşıda değilsiniz?” dedi girer girmez sert bir sesle.
“Anne Arzu ablam düştü hafızasını kaybetti!” diye hemen anlatmaya başladı Aysel motor gibi. Hastanede gidip gelmelerini de tamamlayınca Saime hanımın şaşkınlığı iyice arttı.
“Hay Allah ben de ne sandım?” dedi kendi kendine, “Vah zavallı çocuk. Oğlum sizden de Allah razı olsun Aysel’i de yanlız bırakmamışsınız!”
“Olur mu abla!” dedi Turgay, “Kim olsa yapardı”
“Ya görüyor musun kızın evi de kaldı şimdi öylece, kimi kimsesi de yok herhalde gariban bi kız!”
“Yani saçlarındaki boyalar, bu bakımlı eller pek gariban gibi değil ama?” dedi İhsan düşünceli düşünceli.
“Çok güzel kız demi İhsan ağabey!” dedi Aysel pat diye, İhsan kıpkırmızı oldu.
“Aysel git çay koy sen!” diye onun yolladı annesi mutfağa, “Valla kimin ne yaşadığını Allah bilir, buraya geldiğine göre darda demek ki, iyi de bir kıza benziyor. Bu kıza sahip çıkalım”
“Olur abla, söyle ne gerekse yapalım biz!” dedi Turgay hemen.
“Şu eve bir el atsanız ya gençler, hakikaten harabe gibi, sobanın da bi temizlenmesi lazım.”
“Olur yapalım!” dedi İhsan’da, “Bu ara bir işimiz de yok zaten!”
Turgay göz uzuyla baktı İhsan’a “Çeneni tut!” der gibi.
Turgay ve İhsan’da buraya taşınalı bir yıl ancak olmuştu. Saime hanımda dul bir kadın olduğu için dedikodu olmasın diye öyle fazla etrafıyla ilgilenmezdi ama Aysel herkesle konuşmayı sevdiği için mahallenin radyosu gibi her şeyi öğrenir anlatırdı annesine. Çocuklar elleri yüzü, düzgün efendi tiplerdi. Onlar da mahalleden kimseyle muhatap değillerdi. Kendi hallerindeydiler. Ne iş yaptıklarını bilmiyordu Saime hanım ama Aysel’den duyduklarına göre durumları fena değildi. Bir ara okuyoruz demişlerdi Aysel’e. Aileleri yolluyordu harçlıklarını.
“İyi o zaman, siz kırığı döküğü halledersiniz, Aysel ile biz de temizliğini hallederiz. Bu kızı evine sokarız, rahat etsin garip”
Arzu öylece dinliyordu konuşulanları. Bir gün önce tuttuğu evden bahsedildiğini bile anlamamıştı o gece konuşulanlardan ama Saime hanım delikanlılar gittikten sonra ona anlattı yeniden. O gece yine sedirde uyudu. Sabah Saime hanım işe gidince Aysel ile başbaşa kaldılar evde.
Turgay ve İhsan sabah erkenden kalkmış gelip anahtarı almışlardı. Evin içine bakıp, ne lazımsa ona göre gidip alacaklardı.
“Hakikaten bu nası ev ya?” dedi İhsan, “Rahmetli dedemin köydeki ahırı bile bundan daha yaşanır halde”
“Sağa sola iyice bak, ne lazımsa alalım işte”
“Bu evin işi çok ağabey anca toparlarız bir kaç günde!”
“Ne işimiz var ki zaten, bahçeye de bakarız olmadı!”
“Bu soğukta toprağa el sürülür mü ağabey, baharde o dediğin!”
“İyi tamam haydi bak iyice!”
Hepsi eli ele verip evi bir haftada yaşanabilir hale getirdiler, ikinci el pazarından bir yatak alıp getirdiler. Onların evde bir şeyler yaptığını gören konu komşu da Arzu’nun hikayesini duyunca acıyıp bir iki parça eşya gönderdiler. Evin için ve mutfak dolapları boyanınca daha aydınlık bir yer olmuştu. Arzu’da ertesi gün kendini daha iyi hissettiği için onlarla canla başla çalıştı ama elinden pek bir iş gelmediğini görünce ona kolay işleri verdiler.
Beşinci gün sonunda sobada yanmış ev kalınabilir bir hale gelmişti. Arzu’ya sobayı nasıl yakacağını öğrettiler. Aysel Arzu’nun sırt çantasını bulup kıza getirmişti evin işleri sürerken,
“Arzu abla belki bir bilgi vardır hatırlamadığın bak istersen!” demişti. Çok konuşuyordu ama akıllı bir kızdı Aysel.
Çantanın içinden sadece bir miktar para bir kaç özel eşya çıkmıştı. Kimlik ya da başka bir şey yoktu. Kimliği kuyumcuda unuttuğunu, diplomayıda evden aceleyle çıkarken kapının ağzında düşürdüğünü farketmemişti bile zaten.
“Abla cüzdanın da mı yok senin?” dedi Aysel merakla.
“Bilmiyorum ki düşürdüm belki de” dedi Arzu’da şaşkın şaşkın, “En azından param varmış öyle değil mi?”
Turgay ve İhsan’ın harcadığı paraları onlara vermek istese de çocuklar kesinlikle kabul etmediler. Saime hanım çok takdir etti onları bu davranışlarından ötürü. Arzu’nun unuttuğunu düşündüklerinden ona yenidne yemek yapmayı, sobayı yakıp temizlemeyi öğrettiler. Hiç biri onun hayatında daha önce hiç bu işlerden anlamadığını bilmiyordu tabi. Unuttuğu için yapamadığını sanıyorlardı. Aysel temizlik konusunda girdi işin içine ablasına yardım etti sürekli.
Bir hafta sonra Saime hanım pastanedeki işten yeniden bahsetti Arzu’ya, bir miktar parası olsa da bu uzun süre yetmeyebilirdi. Ayrıca hafızası yerine gelince belki de o paranın başka bir iş için olduğunu hatırlayacaktı. Taşındığı gün iş arayacağını söylediğine göre, onu saklamaya devam etmesi iyi olurdu. Neyseki pastane hâlâ ilanı kaldırmamıştı. Bu arada komşulardan yedek kıyafetler veren olmuştu Arzu’ya. Aysel ile gidip çorap çamaşır da almışlardı. Arzu Aysel’e de almıştı bir kaç şey teşekkür etmek için. Alışverişe de birlikte gidiyorlardı Arzu hem buraları bilmiyor hem de neyi ne için kullanacağını öğrenmesi gerekiyordu.
Tırnakları işlere uygun olmadığı için kesmişler ve kalan ojelerinide çıkarmışlardı. Saçını toplayıp rahat etmesi için, lastikli tokalardan almışlardı. Şampuana alışan saçları sabunla yıkanınca biraz bozulmuştu ama Arzu bunun normal olduğunu sandığı için aldırmıyordu.
Pastane sahibine yaşadıklarından bahsetmişti Saime hanım. Zaten yapacağı iş, temizlik ve bulaşık olduğundan bir şey bilmesi gerekmiyordu. İşe kabul edilmişti. Maaş yüksek değildi ama tek başına ona yetecek kadar vardı.
Böylece Arzu’nun yaşamayı hayal bile etmeyeceği bambaşka bir hayatı oldu. Hatta babası bile bu kadarını öngöremezdi.
Hatice hanım kızı gittiğinden beri ağlıyordu. Arslan bey “O da Nermin gibi dönecek görürsün!” diyordu ilk önceleri. Ancak aradan bir hafta geçip Arzu’dan hiç ses çıkmayınca, o da endişelendi biraz ama belli etmedi. Karakoldan kızının kimliği gelince ise endişeleri iyice artmaya başladı. Karısına söylemeden karakola kızının kayıp olabileceği bilgisini verdi ve Hatice hanım daha çok üzülmesin diye ona kimlik olayından hiç bahsetmedi.
“Arzu inatçı bir kız biliyorsun süre dolmadan geri gelmez!” dedi karısına sadece.
Nermin’de çok şaşırmıştı kardeşinin hiç aramıyor olmasına, babasının tavrına alışıktı ama Arzu evi arayamasa da bir şekilde onu arardı mutlaka. Herkes içinde bir endişe duyuyordu ama yine de sessizce bekliyorlardı başlangıç olarak.
(devam edecek)