Otobüsle Tanyurdu’da doğru ilerlerken, planlarını yapmaya devam ediyordu. Mobilyalı bir ev tutacaktı başlangıç olarak, bir günde eşya bulması söz konusu değildi zaten. Bu gece o evde kalır hemen yarın da iş aramaya başlardı.
“Dik dur Arzu, babana göstereceksin süt kuzusu olmadığını!” dedi kendi kendine.
Dışarıdaki evlerin kat sayıları azalmaya başlamıştı otobüs ilerledikçe, evlerin bahçeleri vardı. Hafiften kar yağışı da başlayınca, dilleriyle yağan karı yakalamaya çalışan çocuklar gördü.
“Hah işte bu süper, bende deneyeceğim!” dedi kendi kendine. Son durakta ineceği için rahatça seyrediyordu etrafını. Duraklar ilerledikçe otobüsteki insan sayısı da azaldı. Feride hanımın yerinde gibi düşündü kendini. Kadıncağız zaten akşamın altısında çıkıyordu onların evinden, otobüse bineli yirmi dakika olmuştu ki evinden daha sonraki duraklardan binmişti o. Beş altı dakika sonra şoför son durak diye seslendi otobüste kalanlara. Herkes indi. İnenlerden birine Satıkadına gitmek için trene nereden bineceğini sordu. Adam eliyle hemen karşıyı gösterdi. Otobüsl son durağının hemen karşısı istasyondu. Kar iyice hızlandığı için inince üşümüştü. Ayağıda kaymaya başlamıştı yine. Fazla yürümeden istasyona gireceğine sevindi ve dikkatlice geçti karşıya. Buralar onların yaşadığı yerlere benzemiyordu pek. Şimdi bunun değerlendirmesini yapmanın sırası olmadığı için istasyona girdi, gişeye yaklaşıp trene bir bilet altı. Şansına tren istasyonda kalkmayı bekliyordu, hemen binip yerleşti bir yere.
Yeniden sıcak bir yere girmek gevşetti onu. Yorgun hissetmeye başlamıştı daha şimdiden ama vazgeçmek yoktu. Tren yavaş yavaş doldu yolcularla. Ayakta kalan insanlarda vardı. Sonra bir sarsıntı ile ilerlemeye başladı. Arzu daha önce bir kaç kez trene binmişti. Çocukken babası onalara harika bir tren seti almıştı. Ablası ile onu kurup dönmesini seyrederlerdi. Tabi o trene binip çok uzaklara seyahat ettiklerinide hayal ederlerdi. Kutuplara kadar.
Hatice hanım onların köyünde trenlere ineklerin baktığını söyleyip kızdırırdı kızlarını. Bütün büyülü an darmadağın olurdu o zaman. Şimdi bir trendeydi işte ama pek büyülü bir an olduğunu düşünmüyordu. Gerçi kar dışarıda cam bir kürenin içindelermiş gibi yağmaya başlamıştı. Evlerin azaldığını farketti. Dümdüz çorak bir arazide gidiyordu tren.
“Bu Satıkadın başka bir şehirde mi acaba?” dedi kendi kendine yine. Etrafındaki insanların yüzlerine baktı, yorgun ve renksiz görünüyorlardı. Sonra dışarının içeriden daha iyi olduğuna karar verip başını yeniden dışarı çevirdi. Tren bir istasyonda durdu ama burası Satıkadın değildi. Her istasyonda yapılan anonsu dikkatlice dinledi gideceği yeri kaçırmamak için. Satıkadın’da bu trenin son istasyonuydu. Bu defa son durağa kadar fazla inen olmamıştı.
Kalabalıkla birlikte dışarı çıktı, hava iyice ayaza dönmüştü ve kar burada da yağmaya devam ediyordu. İçi titredi birden. Feride hanımı burada nasıl bulacaktı şimdi? İstasyondan çıkıp nasıl bir yerde olduğuna bakmaya karar verdi önce.
Gördüğü tek katlı eski gecekonduların olduğu küçük bir mahalleydi. Belki de köydü burası emin olamadı. Evlerin bazılarının tenekeden korunmaya alınmış pencereleri vardı. Üstleri başları ip incecik olduğu halde karın altında neşeyle oynayan çocuklar vardı. Ağaçlar vardı burada. Bu eski gecekonduların bahçelerinde ve aralarında bir sürü ağaç vardı. Kaldırımlar, asfalt yollar ve arabalar yerine bir sürü ağaç görmek hoşuna gitti.
“Güzel bir yer burası yaşamak için!” dedi kendi kendine ve oynayan çocukların yanına doğru ilerledi.
“Merhaba çocuklar, ben Feride hanımı arıyordum!” dedi gülümseyerek.
Çocuklar öyle birini tanımadıklarını söylediler, kadını biraz tarif etti ama yine de faydası olmadı. Biraz ileride derme çatma bir bakkal gördü. Bakkal müşterilerini tanırdı herhalde Hemen gidip aynı soruları ona da sordu ama adam da ismen çıkaramadı. Sadece tarifinden “Vardı öyle biri oğluyla yaşıyordu ama sonra taşınıp gittiler!” dedi.
Arzu bu ihtimali hiç düşünmemişti elbette. Eğer adam doğru kişiyi anladıysa burada Feride hanımı bulup yardım alması imkansızdı. Geri dönüp başka çözüm düşünse zaten akşam olur gece sokakta kalırdı.
“Şey ben mobilyalı bir ev arıyordum aslında” dedi çekinerek.
“Mobilyalı ev mi?” dedi bakkal ağzını geniş geniş açarak.
“Evet, kalmak için. Tutacağım.”
Adam kızın ciddi olduğunu anlayınca sırıtmaya son verdi ve dükkandan çıkıp dışrıda bir çocuğa seslendi.
“Hayri, sizin şu giden komşunun evi boş mu hâlâ?”
“Evet Çetin amca boş!” dedi çocuk da ona bağırarak.
“İyi anahtarı al gel de bu ablana göster!”
Çocuk oyundan olacağı için duymaza geldi adamın söylediğini ama bakkal ikinci kez sert seslenince mecbur kaldı dönüp gitti söylenileni yapmaya.
Bakkal içeri girip “Bizim yeğen bu! Onların yanında bir gecekondu var, mobilyalı denemez tabi ama giderken içinde bir kaç parça eşya bırakmışlar. Bakın siz!” dedi. Birazdan oğlan yanında annesiyle geldi.
“Sultan, Hayri’ye dedim sen göster diye, sen niye geldin?”
“Hayri ne bilecek ağabey ya!” dedi kadın, “Bu bayana mı gösterilecek ev!”
“Evet ona!”
Arzu onların kendi aralarında o yokmuş gibi konuşmasına aldırmadan bir ona, bir ona bakıyordu.
“Ferit geldi mi?” dedi bakkal.
“Yok gelmedi daha!”
“Gelince söyle uğrasın, yağ geldi vereyim, sen taşıyamazsın şimdi!”
“Tamam!”
Bu arada Hayri işini tamamlayıp koşarak oyuna gitmişti.
“Haydi gidelim!” dedi Sultan baştan aşağı Arzu’yu süzerek. Üzerindeki kıyafetler eski olsa da ojeli tırnakları, boyalı ve fönlü saçları dikkat çekiyordu.
Arzu kadının peşinden çıktı bakkaldan, biraz yürüdükten sonra evlerin arasından dolaşıp, bahçe kapısının önüne bir sunta dayanmış eski bir gecekonduya geldiler.
“Burası mı?” dedi Arzu evin haline bakarak.
“Evet burası?” dedi kadın bir sorun mu var der gibi.
Suntayı kenara çekip bahçeye girdi. Kapının kilidini cebindeki anahtarla açıp içeri girdi ve Arzu’nun da girmesi için geri çekildi.
Yerde solmuş ve kenarından yırtılmış bir halı,duvara dayalı üzerinde sadece çarşafsız bir döşeği olan demir ayaklı bir sedir. Ayaklarından birinin altına bir takoz konarak denge sağlanmış bir masa, bir küçük buzdolabı vardı. Mutfak tezgahının altı çürümüş bir tülle perdelenerek kapatılmaya çalışılmıştı. Odanın tam ortasında da bir soba kuruluydu. Odaydı burası çünkü kapısı açık görünen tuvaletten başka bir başka kapı yoktu. Mutfak, salon, yatak odası hepsi bu odadan ibaretti.
Sultan alaycı bir tavırla onun yüzüne bakıyordu. Arzu’nun şu anda burayı tutmaktan başka bir çaresi yoktu.
“Üç aylık kira peşin!” dedi kadın
“Tamam tutuyorum!” dedi Arzu ve çantasından para zarfını çıkarıp kadına istediği tutarı verdi. Kadın bu kadar hızlı ödeme beklemediği için birden gülümsemeye başladı.
“Hayrını gör!” diyerek anahtarı kırık ayaklı ve pis masanın üzerine bırakıp başka bir şey söylemesine fırsat vermeden çekip gitti.
(devam edecek)