Arzu eve geldiğinde annesi salonda oturmuş sevdiği kanalda bir program seyrediyordu. Kızın hışımla salonu girdiğini görünce “Hayırdır yavrum bu ne hal?” dedi merakla.
“Anne babamla konuşmam lâzım!” dedi hırsla Arzu.
“Erken geldi bu gün başı ağrıyormuş, o da gergin nedense”
“Ah geldi mi süper, nerede?”
“Kızım gergin diyorum ne söyleyeceksen sonra söyle!”
“Bu konu bekleyemez anne!” diyerek çalışma odasına doğru gitti Arzu, Hatice hanım da kızını durdurmak için kalkıp peşinden gitti.
Arzu kapıyı çalmadan girdi içeriye, Arslan bey gergin bir telefon konuşmasının ortasındaydı. Kızının içeri daldığını gördünce eliyle ahizeyi kapattı, “Arzu ahır mı kızım burası, nasıl girmek o öyle?”
“Baba seninle çok önemli bir şey konuşmam lâzım” dedi Arzu duymamış gibi.
“Sonra kızım şimdi işim var!” dedi Arslan bey dişlerinin arasından.
“Baba konu ablam ve çok önemli mutlaka şimdi konuşmalıyız!” diye direnince Arzu, Arslan bey karşı tarafa arayacağını söyleyip kapattı. Hatice hanım kocasının iyice gerildiğini anladığı için Arzu’yu dürtüp duruyordu arkadan ama Arzu bir şeyi kafaya taktı mı asla vazgeçmezdi. Okulda da bu huyu sayesinde başarılı olmuştu. İki tane dil biliyordu, bölüm altıncısı olarak mezun olmuştu iki ay önce. İşe girmek için acele etmiyordu. Önce biraz dinlenip gezmeyi planlamıştı. Hatice hanım kızının bu rahatlığına da kızıyordu. Öğrencilik yaptı diye neredeyse emekli olması gerekmiş gibi konuşuyordu. İnsanların nasıl çalıştıklarından ve yorulduklarından haberi bile yoktu.
“Arzu söyle ne var vaktim çok değil kızım!” dedi Arslan bey yumuşak konuşmaya çalışıyordu ama sesindeki gerginlik Hatice hanımı ürkütmeye yetmişti.
Arzu hemen babasının çalışma masasının karşısındaki koltuğa yerleşti.
“Baba ablamın derhal boşanması gerekiyor!”
“Ne?” dedi adam artık sinirlerini kontrol edemeyerek, “Nedenmiş o?”
Hatice hanım da şaşkın şaşkın bakıyordu kızına.
“Bu gün eniştemi alışveriş merkezinde bir kadınla gördük baba, sarmaş dolaşlardı. Ablam evlediklerinden beri o adi eniştemin bir sürü metresi olduğunu söyledi!”
“Sana ne bundan!” diye gürlerdi Arslan bey kızının hiç beklemediği bir şekilde.
“Baba? Ablamın kocasından bahsediyorum!”
“Kimden bahsettiğini gayet iyi biliyorum. Sana daha önce de karı koca arasındaki meselelere karışmamanı söylemedim mi ben? Bunun için mi böldün konuşmamı?”
“Ama ben..”
“Bak Arzu sen yaşadığın hayatın nasıl sağlandığını sanıyorsun bilmiyorum ama artık biraz sorumluluk almanın zamanı geldi. Efe beyin oğlu ile sözünü kestik haberin olsun bir kaç aya isteme gelecekler. Ercüment’in bazı meseleleri varmış, onlar hallolunca gelecekler!”
“Ne Ercüment mi? Baba delirdin mi sen o oğlan gerizekalı!”
“Arzu!” diye gürledi Arslan bey yeniden. Arzu babasını hiç bu kadar öfkeli görmediği için koltuğa büzüştü önce ama sonra toparlanıp yeniden konuşmaya başladı.
“Ben kendi istediğim biriyle evleneceğim. Kusura bakmayın. O gerzizekalı Ercü ile evlenemem. Ablamın haline bak beni de onun gibi mi yapmaya çalışıyorsun. Bu mu baba senin bize sevgin?”
“Ah demek öyle Arzu hanım, babanızın parası ile gezip tozup her günü alışveriş merkezlerinde gezerken babanız iyi, ama sizde bir şey yapmanızı söylediğinde kötü öyle mi? Ablannda senden aşağı kalır yanı yok. İkinizde sadece yemeyi biliyorsunuz. Her istediğini alıyor, geziyor tozuyor, kuaförü, masörü her şeyi eve geliyor. Daha ne istiyor acaba?”
“Baba o adam senin kızına saygı duymuyor!” dedi Arzu hırsla bu defa
“Sen neye saygı duyuyorsun küçükhanım! Ercüment ile evleneceksin hepsi o kadar. Bir daha da ablanın evliliği hakkında konuştuğunu duymayacağım!”
“Hayır efendim o salakla evlenmeyeceğim!”
“Öyle mi! O halde bu günden tezi yok kendi hayatını kurmaya başla, eğer beceremezsen gelir o oğlanla evlenirsin?”
“Yapamaz mıyım sanıyorsun. Ben kendime bakabilirim. Çalışadabilirim. Sadece biraz dinleniyordum!”
“Ablanda böyle hava basmıştı bana, bir hafta sonra ağlayarak geri geldi. Demek şimdi sıra sana geldi sorun değil Ercüment için zaman var daha. Şİmdi sende aynı ablan gibi benim aldığım her ne varsa, telefonun ve kredi kartların dahil, evde bırakıyorsun. Para, mücevher gibi benim tarafımdan temin edilmiş hiç bir şeyi almadan çıkıp gidiyorsun bu evden. Sana üç ay süre veriyorum. Bu üç ayın içinde kendine bir hayat kurup, ayaklarının üzerinde durabildiğini ispatlarsan kiminle istersen evlenebilirsin. Aksi durumda Ercüment. Haydi çık şimdi!”
“Baba?” dedi Arzu kızgın kızgın, “Beni kovuyor musun?”
“Evet! Ha bu arada ablana, bir arkadaşına gidip kalamazsın, onlardan yardım para alamazsın. Takip edeceğim seni duydun mu?”
“Arslan bey nereye gitsin bu kız başına?” dedi Hatice hanım endişeli bir sesle
“Hatice hanım sen karışma, Kesinlikle yardım etmeyeceksin. Seninde bir şey yaptığını duyarsam kızınla yollarım ona göre!”
“Öyle olsun!” diyerek hırsla çıktı odasına Arzu. Hemen bir sırt çantası çekti kendine ve arkadaşlarının hediye ettiği bir kaç kıyafeti ayırdı, diploması, kimliği ve yine doğumgününde arkadaşları tarafından alınan altın ve gümüş takıları, yine hediye bir kaç ayakkabıyı aldı ama hepsini birden sırt çantasına sığdıramayınca biraz daha büyük bir valize geçti. Hatice hanım odasına geldi peşinden.
“Kızım niye şu çenenizi tutamıyorsunuz acaba siz?” dedi üzgün bir sesle.
“Anne ablam babamın da metresleri olduğunu söyledi doğru mu?”
“Arzu yeter artık neyin eksik kızım?”
“Neyim mi eksik saygınlığım eksik anne!”
“Daha ne yaşadın, ne gördün, saygınlık kazanacak ne yaptın?”
“Ha demek öyle sen de babam gibi düşünüyorsun öyle mi? Tamam göreceksiniz siz diyerek yatağın üzerine ayırdıklarını valize itelemeye başladı.
Arslan bey onu valizle antrede görünce, “Ne bunlar?” dedi sinirle.
“Gidiyorum merak etme bu valizdekilerin hiç biri senin paranla alınmadı.”
“Sahi mi şu giyeceğin milyarlık ayakkabılar, o valiz, sırtındaki o pahalı montu kim aldı acaba?”
“Yok artık baba ya!” diyerek montu fırlatıp çıkardı Arzu.
Arslan bey bu sırada evde yardımcılık yapan Gülsüm’ü çağırdı. Gülsüm ve ailesi arka bahçedeki evde kalıyorlardı.
“Kızım git evden şunun üzerine uyacak bir şeyler getir!”
Gülsüm bir Arzu’ya bir Arslan beye baktı şaşkınlıkla.
Arslan bey “Kime diyorum!” diye kükreyince fırlayıp gitti ve beş dakika sonra elinde bir eşofman bir kalın kazak ve bir eski montla geri geldi.
Arzu’yu işaret ederek “Git ona ver üzerinden çıkanları de sen al!”
Arzu hırsla çekti kızın elinden kıyafetleri, hemen kapının yanındaki misafir tuvaletine girdi ve değiştirdi üzerine. Sonra valizi açıp içinden sırt çantasını altınları koyduğu keseyi, kimliğini aldı valizi ağzı açık bir şekilde Gülsüm’e doğru itekledi ayağıyla.
“Kusura bakma sorun sen değilsin!” diye fısıldadı şaşkınlıktan donup kalan kıza.
“Gülsüm al kızım onların hepsi senin!” dedi Arslan bey, sonra kızına dönüp, “Haydi şimdi gidebilirsin.” dedi ters ters.
Hatice hanımın iyice sinirleri bozulmuş ağlamaya başlamıştı.
Arzu bir şey söylemeden kapıyı vurup çıktı evden.
(devam edecek)