Sema pastaneden kaçtığında, Mustafa içeride onu bulamayınca dışarı Yusuf’ın yanına çıkmış ve karısını görüp görmediğini sormuştu. Sema’yı aramak için sokakları dolaştıklarında Mustafa onu görmüş ve sokağın ortasında tartışmaya başlamışlardı. Yusuf bu arada Gürsel beyi arayıp olanları anlatınca, adam ona peşlerinden ayrılmamalarını tembihledi. Olay büyürse hemen dayıyı arayacaktı yine. Tartışma alevlenip Sema sokağa yığılıverince Yusuf yeniden aradı Gürsel beyi, o da hemen Mustafa’nın yanına gitmesini ve onu sakinleştirmek için çevrede sakin bir yere götürmesini ve sonra işini bitirmesini söyledi. Yusuf adamın önce ne istediğini anlamadı.
“Eğer Mustafa’nın işini bitirip, Sema’nın yaptığı hissi verirsen, hayatın boyu senin ve ailenin sırtı yere gelmez aslanım! Suçu Sema işlemiş gibi yaparsan kimse senin peşine düşmez”
“Ama Gürsel bey o sizin yeğeniniz, ben daha önce hiç!”
“Yusuf! Bana güveniyor musun oğlum. Mustafa’nın durumunu sen de görüyorsun artık, ona yakınsın. O hasta oğlum, kendine ve ailesine bir zarar vermeden ondan kurtulmak zorundayız. Bunu onun iyiliği için yapacağız, yoksa deli diye bir yerlere tıkacaklar zavallıyı. İster misin bunun olmasını ha?”
“Hayır tabi ki istemem?”
“İyi o zaman ne diyorsam onu yap. Sana hediye ettiğim bıçak yanında mı?”
“Evet”
“İşte onu kullanmanın zamanı gelmiş”
Yusuf telefonu kapatıp Mustafa’yı binanın arkasına götürdü koluna girip, Mustafa onun gittiğini sandığı için şaşırdı birden karşısında görünce.
“Ağabey kıza bir şey yaptığını sanacaklar, sen geç şöyle ıssız bir yere, ben kızı alır gelirim. Başın belaya girmesin!” dedi.
Mustafa sinirden titriyordu. Yusuf’a güvendiği için geçti onun söylediği yere. Yusuf bir koşu gidip Sema’yı kucakladı ve getirdi. İkisi birden kızın üzerine eğilip iyi mi diye bakarlarken bıçağı saplayıverdi Mustafa’ya. Sonra bıçağı temizleyip Sema’nın eline tutuşturdu. Etrafta güvenlik kamerası vb var mı diye iyice kontrol etti. Mustafa’nın eline bulaşan kanını temizlemek için ileride toprağa sürttü biraz. Günlerce o elinde bir koku olduğunu düşünerek yıkadı durdu. Gürsel bey ona bir daira açtı, bir de metres tuttu. Bankayada yüklü bir para yatırdı.
Güler hanım oğlandan kurtulduğu için rahatlamıştı. Yusuf’u sürekli görüp onu daha fazla hatırlamamak için Gürsel beyin emrine yolladı. Yusuf Güler hanımın her şeyi bildiğinden habersizdi zaten. Yusuf için sonun başlangıcı olmuştu Mustafa’nın eline bulaşan kanı. Bebeği kendi öldürmemişti ama Mustafa’ya bıçak darbelerini o indirmişti. Gürsel beyin kirli işlerine bakmaya başladı onun yanına geçtikten sonra.
Mustafa’nın başına gelenlerle ile ilgili ayrıntılar Osman amcanın ifadesinde yoktu elbette. Yusuf ve Mustafa ölmüş, Sema’da o sırada baygın olduğundan hiç birine şahit olmamıştı.
Enver beyin ailesi bu karmaşayı yaşarken, Taner Ayşegül, yeni adıyla Melek’in babasını aramış ve onun gerçek annesinin kızını görmek istediğini söylemişti.
Ertun bey önce onu bir dolandırıcı sanmış, sonra buluştuklarında Sema’nın kızına benzerliğini farkedince inanmıştı.
“Bakın biz Melek’i aldığımızda bir bebekti. Eşim de ben de doktoruz. Psikolog arkadaşlarımızın da tavsiyesi ile üç yaşına geldiğinde ona evlat edindiğimizi söyledik. Bunu sonradan başka yollarla öğrenmesini istemiyorduk çünkü. Yani o bizim kızımız olmadığını biliyor.”
“Peki annesi ile ilgili hiç soru sormadı mı?” dedi Taner
“Sordu bir kaç kez, anne ve babası hakkında sordu. Ona gerçeği söyledik. Bilmiyorduk”
“Sema kızını görebilir mi?”
“Bunu eşimle de konuşmam gerek, izin verirseniz onun onayı olmadan size bir şey söylemem zor. Ancak biz ondan vazgeçmeyi gerçekten istemiyoruz. Melek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz Sema hanım. Sizin hikayenizde çok acıklı anlıyorum evladınızı istiyorsunuz ama bence Melek’in de fikri önemli.”
“Onunla konuşmama izin verirseniz, size söz veriyorum bir ısrar ya da zorlama da bulunmayacağım.”
“Tamam, eşimle konuşup sizi arayacağım”
Bir kaç gün sonra Ertun bey aradı Taner’i. Eşiyle birlikte gelip kızlarını öz annesi ile tanıştıracaklardı. Sema o kadar heyecanlandı ki bu habere, ne giyeceğini, ne diyeceğini saatlerce düşündü
“Sakin ol, kendin ol. Başka biri gibi olmaya veya gözükmeye ihtiyacın yok. Artık masum olduğunda kanıtlandı. Sen utanılacak bir şey yapmadın. Ondan kendi isteğinle vazgeçmedin” dedi Taner Ertun beyler gelmeden önce.
Melek Altı yaşına gelmişti. Sema kapıyı açtığında meraklı gözlerle onu süzdü baştan sona. Ertun bey ve eşi Özlem hanım çok tedirgin görünüyorlardı. Birlikte içeri girdiler.
“Merhaba canım” dedi Sema kızına elini uzatarak.
“Merhaba” dedi Melek, “Baban sizin gerçek annem olduğunuzu söyledi.”
Sema suçlu suçlu Özlem hanıma baktı ve sonra gülümsedi kızına, “Annelerinden biri diyelim, sanırım senin iki annen var artık” dedi.
Özlem hanım huzursuzca kıpırdandı yerinde. Onun kızını buraya getirmeye gönüllü olmadığı her halinden belli oluyordu. Ertun bey karısının huzursuzluğunu farkedince;
“Melek biz seni aşağıda binanın hemen önünde bekleyeceğiz, sen Sema hanımla istediğin kadar konuş olur mu?”
Melek başını salladı olgun bir şekilde.
Taner’de onlarla birlikte indi kapının önüne. Sema ve kızı başbaşa kaldılar salonda.
“Okula gidiyor musun?” diye sordu Sema.
“Gidiyorum. Evimize yakın çok güzel bir okulum var. Evimiz de çok güzel”
“Ne kadar sevindim.”
“Sen burada mı yaşıyorsun?”
“Evet burası benim babamın yani senin dedenin eviydi.”
“Dedem nerede peki?”
“O ne yazık ki hayatta değil artık. Ancak senin için bir oda hazırlamış görmek ister misin?”
Başıyla onayladı Melek yeniden ve birlikte Sadık beyin düzenlediği çocuk odasına girdiler.
Melek etrafı inceledi biraz ve adamcağızın seçtiği bir kaç bebeğe baktı gidip ve birini kucaklayarak çıktı odadan, “Benim odam bundan güzel!” dedi salona yürüyerek.
Bir şey demedi Sema, kızının bebeği sevdiğine sevinmişti sadece, böylece dedesinden bir hediyesi olmuş oluyordu.
“Burada benimle yaşamak ister misin?” diye sordu Sema, “Henüz birbirimizi tanımıyoruz ama birlikte zaman geçirdikçe güzel şeyler olabilir ne dersin?”
“Hayır!” dedi Melek net bir şekilde.
“Annen ve babanı seviyor musun?”
“Evet onları çok seviyorum ve onlardan ayrılmak istemiyorum. İkinci anneye ihtiyacım yok”
“Anlıyorum, haklısın. Ben de olsam senin gibi hissederdim. Arada bir görüşebilir miyiz peki?”
“Sen bize gel ama ben burayı sevmedim.”
“Tamam ben size gelirim” dedi Sema yutkunarak, gözleri dolmuştu. Kızı ile bir yabancı gibiydiler. Çocuğun ona karşı bir şey hissetmesini beklemek anlamsız olurdu zaten. Bir aylıktı onu kucağından aldıklarında. Verdikleri sözler yalan olsa da kader bir şekilde Ayşegül’e sunmuştu o sözleri. Şimdi onu sevdiği insanların elinden almak ve kendi hayatının bir parçası haline getirmek haksızlık olacaktı. Sevildiği belliydi. Çokta güzel yetişiyordu görünüşe göre.
Cebinden telefonu çıkarıp, Taner’i aradı ve yukarı gelmelerini söyledi.
Melek annesi ve babası kapıdan girince kucağındaki bebeği bırakmadan onlara koştu. Özlem hanım onu hemen kucağına aldı.
(devam edecek)