Er ya da Geç – Bölüm 16

Ailesi ve Seçkin Taner’i sürekli tedaviye zorladıkları için evi terketmişti. Kendine tuttuğu küçük bir dairede yaşıyordu tek başına. Eve de uğramıyordu. Annesi onu her gördüğünde göz yaşlarına boğuluyordu. Ölecekse ölecekti ama yaşayacağı anları hastanelerde ve daha nefes alırken adına yas tutanları görerek yaşamak istemiyordu.

“Benim için harcayacağınız onca parayla adıma bir okul yaptırın!” demişti babasına en son. Uygulanacak tedavi uzun sürecekti, işe yarayıp yaramayacağını kimse bilmiyordu. Hayatının uzun yılları daha hastanede geçecek ve belki ondan sonra da ölüp gidecekti. Bir gelecek planı yapamadığı için hayatının bir amacı da yoktu.

Sema bir kaç gün önce girmişti hayatına, onun ise yaşamak için sağlam bir bedeni ama isteği yoktu. Kendini kurtaramasa bile onu kurtarabilirdi bu yüzden. Ona yardım eder yaşam isteğini geri kazanmasını sağlarsa hiç değilse bu hayattan iyi bir amaca hizmet etmiş olarak ayrılabilirdi ya da ayrılabileceğini bilirdi. O zaman gider tedaviyi denerdi. Şimdi gidip ailesi ile bunu konuşacaktı.

Babası eski bir bürokrattı, çok yerde tanıdıkları ve çevresi vardı. Güçlü bir adamdı, zengindi. Ancak tüm bunlar biricik oğlunun hastalığa yenik düşmesine engel olamamıştı. Bir iyileşme umudu vardı ama onu da Taner reddediyordu. Mevhibe hanım oğlu onların ısrarları yüzünden evi terkedince iyice mahvomuştu. Oğlunun ömrü sınırlıyken bir de ondan uzak kalmak kadıncağıza çok acı veriyordu.

Aslında Sema’yı dinledikten sonra annesini düşünmüştü Taner. Onun daha bir bebekken verdiği ve bir daha hiç kucaklamadığı kızına olan bağlılığı ve kaybından duyduğu acı annesine yaşattıklarını düşündürmüştü ona. Hem Sema’ya yardımcı olmaları için ailesi ile konuşacak hem de Mevhibe hanıma çektirdiği acıyı biraz olsun telafi edecekti. Başından beri her şeye kendi açısından bakıyordu. Yaşanmadan tükenip giden hayatı yüzünden herkese ve her şeye kızgındı ama bu ailesinin suçu değildi. Annesinin suçu hiç değildi.

Mevhibe hanım ve Fatih bey oğullarının geldiğini duyunca çok şaşırdılar. Taner eve geldiğinde onlar dışarıda bir banka işi için bulunuyorlardı. Fatih bey karısının ısrarına dayanamayıp işlemleri yarım bırakıp döndü eve.

“İnşallah durumu ağırlaşmamıştır.” dedi kadıncağız dönerken.

“Öyle olsaydı Seçkin mutlaka haber verirdi bize, sakin ol!” dedi Fatih bey karısının elini tutarak.

Eve vardıklarında Taner ev yardımcısının yaptığı kahveyi yudumluyordu. Anne ve babasının endişeli suratlarını görünce derin bir iç geçirdi ama bu defa öfkelenmeyecekti.

“Merhaba ailem!” dedi gülümseyerek.

Mevhibe hanım hemen koşup gitti oğlunun yanına, yüzünü ellerinin arasına alıp baktı ona uzun uzun, “İyisin değil mi oğlum!” dedi sevecen bir sesle.

“Gayet iyiyim anne! Seçkin size haber vermiyor mu?”

“Veriyor oğlum ama insanın gözüyle gördüğü gibi olmuyor işte!”

“Anneciğim senden çok özür diliyorum bu zamana kadar sana çektirdiğim acının farkında değildim!” dedi Taner ona sımsıkı sarılarak.

Mevhibe hanım göz yaşları içinde kucakladı oğlunu.

Fatih bey bu ani değişikliğin nedenini merak ederek bakıyordu oğluna. Taner annesine sarılırken ona da açtı kollarını. Üçü bir süre durdular öylece.

“Eminim bana ne olduğunu merak ediyrosunuz!” dedi Taner onları ellerinden tutarak kanepeye oturturken.

“Ediyoruz” dedi babası.

“Bir kadın ile tanıştım!”

“Allahım!” dedi Mevhibe hanım sevinçle.

“Hayır öyle bir şey değil!” dedi Taner ama sonra “Yani şimdilik değil!” dedi gülümseyerek. Sonra Sema’yı nasıl tanıştıkları bölümünü atlayarak anlattı. Onun başına gelenler Taner’e ders olmuştu ve ona borçlu hissettiği için elinden geleni yapmak istiyordu. Sonra da tedavi olacaktı.

“İyi ama kızı doğrulayacak hiç kanıt yok ki oğlum!” dedi Fatih bey.

“Koğuştaki arkadaşları biliyormuş bebeği Gürsel’e verdiğini”

“İyi güzel de onlar görmüş mü verirken!”

“Hayır!”

“Zavallı kız!” dedi Mevhibe hanım.

“Evet yaşadıkalrı çok kötü gerçekten ama madem oğlumuzu tedaviye ikna etmiş biz de elimizden gelen bir şey olursa yardım ederiz elbette” dedi Fatih bey de.

“Harikasınız, beni geri çevirmeyeceğinizi biliyordum. Hapishane müdürü değişmemiş, adamın birilerinden nemalandığını düşünüyorum bu iş için. Yani o Gürsel denilen adamın bağlantılarını ortaya dökebilirsek her şey ortaya çıkar!” dedi Taner heyecanla.

“Dur bakalım. Bahsettiğin adamların ne kadar tehlikeli oldukları ortada, beni ve anneni bu riske sokmak istemiyorsun herhalde. Bunu çözmek için başka bir şey bulmak gerekiyor. Şu şifre mesela.”

“Evet doğru” dedi Taner çaresizce.

“Eve dönecek misin?” dedi Mevhibe hanım çekinerek.

“Döneceğim, hatta döndüm. Ne yiyoruz?” dedi Taner hemen.

Mevhibe hanım heyecanla kalktı koltuktan ve bizzat kendi girdi mutfağa hemen. Oğlunun en sevdiği şeylerin hazırlanmasını istiyordu.

Ertesi sabah Sema hâlâ annesinin en sevdiği sayıyı hatırlamaya çalışıyordu.

“Dedemin köstekli saati!” diye tekrarladı kendi kendine, “Dedemin köstekli saati!”

Taner uzun bir aradan sonra kendi evinde anne ve babası ile kahvaltı yaptıktan sonra bir markete uğrayıp yığınla şey aldı ve Sema’nın evine geldi hemen.

“Bunlar da ne böyle?” dedi Sema onun eli kolu dolu olduğunu görünce

“Babanın maaşı bağlanana kadar sana ben bakacağım!”

“Anlamadım neden?”

“Yapmak istiyorum! “

“Hayır, hayır lütfen ben bunları kabul edemem. Çok fazla şey var burada!” dedi Sema endişeyle.

“Hikayemi dinlemek istemiyor musun?”

“İstiyorum ama bunlarla ne ilgisi var?”

“Bunları kabul etmezsen anlatmam!”

Sema istemeye istemeye aldı torbaları içeri, birlikte mutfağa yerleştirdiler hepsini. Sonra birer kahve yapıp geçtiler salona ve Taner söz verdiği gibi hastalığını nasıl öğrendiklerini olanları ve dünden beri ailesi ile konuşup yaşadıklarını bir çırpıda anlattı ona. Mevhibe hanımın oğlunu ona geri gönderdiği için dualar ettiğini de ekledi.

Uzun zamandır ilk kez gülümsedi Sema, “Ben bir şey yapmadım ki, bunların hepsini sen kendi kendine düşünmüş, bunca çıkarıma varmışsın!”

“Hiç bir şey tesadüf değildir. Babam o alçaklara derslerini vermemiz için elinden geleni yapacak. Ben yarın yaşadığım evi boşaltacağım, o yüzden uğrayamayabilirim.”

“Her gün uğraman gerekmiyor zaten çok teşekkür ederim her şey için. Yardım etmemi ister misin? Benim de işim yok sonuçta.”

“Aslında çok sevinirim biliyor musun? Belki işine yarayan bir şeyler de alabilrisin evden. Bir kısmını emanet almıştım Seçkin’den onları geri vereceğim. Onun bekarlık evinden kalanlardı yani. Senden iyi emanetçi mi bulacağım nasılsa evlenmeyeceksin diye dalga geçmişti benimle verirken!”

“Emanetçi!” dedi Sema gözlerini kocaman açarak.

“Evet hani şu eşyaların bırakıldığı yer!” diye tekrarladı Taner.

“Hayır onu demiyorum. Biliyorum öyle olduğunu. Dedemin köstekli saati. Babam ben evleneceğim zaman onu bir emanetçiye verip masraflar için kullanabileceğinden bahsediyordu anneme. Şimdi hatırlıyorum”

“Ne yaptı peki verdi mi?”

“Bilmiyorum. Bir şey söylemedi sonradan, yani ben sormayı hiç akıl etmedim.”

“Saati hiç gördün mü evi yerleştirirken?”

“Hayır ama hırsızlar onu almış olabilirler!” dedi Sema endişeyle, “Eğer öyleyse tek ipucumuz da gider!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s