Er ya da Geç – Bölüm 10

Hapishaneden çıktığında babası sayesinde dönecek bir evi vardı en azından Sema’nın. Aynı koğuşta yattığı bir çok kadın buna da sahip değildi. Aileleri onları reddetmişti. Eninde sonunda bir suç işleyip geri döneceklerdi bu yüzden. Dışarıda onlar için bir hayat yoktu.

Gürsel beyin yanındaki adamlardan biri ona kart bırakmıştı kızını almaya geldiklerinde. Babası Enver beyin evine veya iş yerine girmenin mümkün olmadığını söylediği için Gürsel beye ulaşmayı deneyecekti önce. Kızını almak için karşılarına dikilmeden önce bir iş bulması gerekiyordu ama. Kızının onu hatırlamayacağını biliyordu. Orada zengin bir hayat yaşıyordu. Annesinin yanına geldiğinde de iyi bir hayat sürmesini istiyordu Sema. Elbette onların sunduğu konforu sunamazdı ama en azından yokluk içinde büyümesini de istemiyordu. Babasından ona kalanlar vardı biraz. Babası emekli maaşının büyük bir kısmını bir banka hesabına yatırmıştı kızı ileride harcasın diye. Tek başına onun çok fazla masrafı olmuyordu zaten. Köydeki evde duruyordu Mustafa’nın yaptırdığı haliyle ama tüm bulayların ardından Sadık bey de bir daha dönmemişti oraya.

“Kendi memleketimdeki evimden soğudum bunların yüzünden” diyordu.

Sema evlendiğinde oturdukları eve dönmüştü bir süreliğine sonra bu evin hatırlattıklarına dayanamadığı için satıp, anahtarını kızına verdiği evi satın almıştı.

Babası anahtarlığa bağladığı patiğin içine evin adresini de yazıp koymuştu kızına verirken. Bir de yeni evlerini görmesi için bir dosya kağıdına basılmış fotoğraflarını. O kağıda bakıp hayaller kurmuştu Sema’da koğuştayken. Artık babası olmadığı için hapishaneden çıkınca onu karşılayacak kimse de olmamıştı. Öylece yapayanlız bir hayata çıkmıştı dışarıya. Mustafa ile şirketin girişinde karşılaştıkları o günü hiç yaşamamış olmayı dilerdi. O günden başlayarak bütün hayatı mahvolmuş, sevdiği her şeyi birbir kaybetmiş, o gencecik ışıltılı kızdan geriye bir harabe kalmıştı. Mustafanın vücudunda bıraktığı yaraların izlerinin bir kısmı duruyordu hâlâ. Onlara görmemek için kendi vücuduna bakmıyordu bu yüzden yıkanırken. Onunla evliliği hem bedeninde, hem de yüreğinde çok derin yaralar açmıştı.

Hapishanenin kapısından çıkınca öylece durdu düşündü tüm bunları. Vedalaşırken gardiyanlara babasının verdiği adrese nasıl gidebileceğini sorup öğrenmişti. Hatta yemekhanede görevli Satı hanım onun serbest kaldığını duyunca çok sevinmiş, ben arkadaşlardan alırım diyerek cebindeki otobüs kartı ile biraz parayı zorla ona vermişti. Yıllardır gördüğü en büyük iyilik buydu Sema’nın. Kadının boynuna sarılıp uzun uzun ağlamıştı bu yüzden.

“Kızım dışarıda da görüşürüz üzülme bu kadar” dese de kadıncağız o ağlamaya devam etmişti. Adresini ve telefonunu da almıştı zaten bir gün arayabilmek umuduyla.

Babasının satın aldığı eve gidip anahtarı kapıya takınca göz yaşlarına hakim olamadı yine. Babasının binbir umutla bu kapıdan girişini hayal etti eve. Baba, kız, torun yaşayacakları evdi burası. Acı izler kalmış olsa da hayatlarında birbirlerine sarılıp yaşayacaklardı. Öyle hayal etmişlerdi. Şimdi babası eksilmişti bu hayalden, Sema’da hayatın ona yapacağı başka eziyet yoksa kızı ile devam etmek istiyordu bu hayale.

Anahtarı çevirip içeri girdi ağlayarak. Ev sessiz ve loştu. Ayakkabılarını çıkardı ama ayağına yerde duran bir cam parçası takıldı. Bu neymiş diye bakarken, evin içindeki her şeyin kırılmış ve dökülmüş olduğunu farketti. Biri eve girmiş her şeyi talan etmişti.

Bir anda içeride biri olabileceği fikrine kapılarak ürperdi. Kim böyle bir şey yapmış olabilirdi ki? Eline kapının hemen önünde duran viledanın sapını alıp bütün odaları gezdi parmak ucunda. Her oda birbirne girmişti. Evde kimsenin olmadığına kanaat getirince katılarak ağlamaya başladı yeniden.

“Hayata yeniden hoş geldin Sema!” dedi kendi kendine.

Eve muhtemelen bir hırsız girmişti babasının ölümünden sonra ama ne alıp gittiğine dair Sema’nın bilgisi yoktu. Ailesinden kalan son şeyleri de kırıp dökmüştü, hayatından kalan son sağlam şeyleri. Olayın ne zaman olduğunu ve ne çalındığını bilemediği için polise de haber veremedi. Yatak odalarından başlayarak göz yaşları içinde kırılanları bir çöp poşetine toplamaya başladı. Geçmişten hatırladığı her parçaya dokunduğunda daha da çok ağlıyordu. Kapının önüne dolan çöp torbasını çıkardıktan sonra salonu temizlemek için geri döndü.

Salonun bir duvarında şöyle yazıyordu.

“Dedenin köstekli saati, annenin, senin benim uğurlu sayılarımız”

“Bu da ne böyle?” dedi kendi kendine. Öne eve giren adamların yazdıklarını düşündü. Sonra babasının ona verdiği kağıt geldi aklına birden bire. Onların babasının aklı karışık olduğu için yazdığı saçmalıklar olduğunu düşünmüştü. Peki o zaman babası bu sözleri evin salonunun duvarına niye yazmış olsundu?

Bir yanan kırıp dökülenleri toplarken bir yandan da “Baba ne anlamı var bu sözlerin?” diye düşündü durdu kendi kendine. Ağlaması kesilmişti böylece. Geceyarısını geçtiğinde evi toplayıp temizlemesi anca sona ermişti. Geldiğinden beri hiç bir şey yemediği için karnı zil çalıyordu. Neredeyse iki yıldır boş duran evin dolaplarını karıştırmaya başladı ve açılmamış makarna paketleri bulunca sevindi kendi kendine. Zeytinyağı ve tuz da babasının bıraktığı gibi duruyordu dolabın içinde. Hırsızlar mutfak dolaplarınını içini dökmemişlerdi neyse ki. Makarnanın suyu kaynarken, buz dolabının kapağını açtı içini temizkemek için ama açması ile kapaması bir oldu. Babasının son bıraktığı şeylerden yayılan koku bütün evi sarmıştı açar açmaz. Camları açıp yeni temizlediği evi iyice havalandırdı. Gecenin soğuğu doldu içeriye. Tam yeniden ağlamaya başlayacaktı ki, durdu bu sefer.

“Artık güçlü olmak zorundayım kızım için!” dedi kendi kendine. Makarnasını tabağına koydu. Ağır ağır yedi düşüncelere dalarak. Sonra banyoya girip duş aldı. Neyse ki kombi çalışıyordu hâlâ.

Babasının kokusunun kaldığı yatağa girip yorganı başına kadar çekti ve bıraktı kendini uykuya. Düşünmeye başlarsa asla uyuyamayacağını biliyordu. O kadar yorulmuştu ki zaten, bedeni direnemen sızdı hemen. Acayip rüyalar gördü uykusu boyunca. Gözlerini açtığında ertesi gün öğlen olmuştu çoktan. Evi gündüz gözüyle yeniden dolandı. Yeniden hırsız gelirse diye korktuğu için kapının zincrini de takmıştı arkasından. Akşamdan kalan makarnayı ısıtıp yedi yine. Çaydanlığı da bulup çay demledi kendine. Uzun bir süre sonra özgürce yediği ilk yemek ve içtiği ilk çaydı bu ama kafası o kadar doluydu ki ayırımına bile varamadı bunun. Onun hapishanesi zihninin içiydi hayatını yeniden düzene koyana kadar. Kızını yanına aldığı, onunla rahat bir yaşam kurduğu zaman özgür olacaktı.

Sadık beyin duvara yazdığı yazının ne olduğunu düşündü bir süre evden çıkmadan. Sonra da iş ilanlarına bakmak için gazete bayine gidip bir gazete aldı. Babasının maaşına başvurup kendine bağlatabileceklerini söylemişlerdi. Bunun için sigortaya gidip ölüm belgelerini alması gerekiyordu. Gazeteyi alıp sigortaya gitmek için bir otobüse bindi ve evden yanına aldığı bir kalemle gidebileceği ilanları tek tek işaretlemeye başladı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s