Bir koğuşta bebek bakmak hiç kolay bir şey değildi, bebeğin altını temizlemek için yeterli malzeme yoktu. Neyse ki Sema’nın sütü gelmiş bebek aç kalmamıştı. Çarşafların bir kısmından kundak, bir kısmından ise bebeğin altına bez yaptılar. Ancak çarşaf ıslanınca bebeğin cildine zarar vermeye başlayınca, koğuştaki tecrübeli kadınların birinin tavsiyesi ile altını iyileşene kadar açık bırakmaya karar verdiler.
Sema’nın bebeğine bakabilmek için parası yoktu, kadınların bir kısmı onun haline acıyıp para toplamışlar, pişik kremi, bebe şampuanı ve biraz bez almışlardı ama bunlar eninde sonunda tükenecekti. Hapishane doktoru bebeğin ilk muayenesini yaptı ve gayet sağlıklı olduğunu söyledi Sema’ya. Kordon bağının düşmesini beklemesi gerekiyordu bir hafta sonra da topuk kanı alacaklardı. Normalde hapishane doktoru bu tür şeylerle ilgilenmezdi ama bu bebek onu da etkilemişti nedense.
Koğuş Ayşegül’ün ağlamalarıyla uyanık kalmaya alışmaya başlamıştı. Bir kaç kişi huysuzlanıyordu ama diğerleri onları ikna ediyordu. Bir bebek hepsinin hayatına renk getirmişti. Hiç çocuk sevmediğini söyleyenler bile uzaktan onu takip ediyorlardı. Kadınlar iyice duygusallaşmıştı, Sema ile birlikte hepsi ağlıyor. Ya da içlerinden biri durup dururken çocuklarını anlatmaya başlıyordu.
Sadık bey karısının ölümünden sonra bir süre hastaneye yatmak zorunda kalmıştı. Cenazenin ardından fenalaşmış yanındakilerce hemen hastaneye götürülmüştü. Zavallı adamın yanında kimse kalmamıştı. Kızını ilk ziyaret edişinde Sema henüz doğum yapmamıştı. İkisi de ağlamaktan konuşamamışlar ve ayrılmak zorunda kalmışlardı. Bir torunu olduğunu öğrendiğinde ne yapacağını bilemedi. Hemen bir eczaneye koşup yeni doğan bebek için ne gerekiyorsa aldı. Sonra eczacının yönlendirmesi ile diğer ihtiyaçlarını da tamamladı ve hapishanenin ziyaret günü geldiğinde hepsini Sema’ya teslim etti. Gardiyan bebeği dedesinin kucaklayabilmesi için onun kucağına verdi.
“Ayşegül canım kızım! Sana çok iyi bakacağız merak etme!” dedi sevgiyle adamcağız. Elleri ve dudakları titriyordu. Ayşegül o kadar minik ve güzeldi ki, “Keşke bahtında kendin kadar güzel olsaydı melek kızım!” diyerek ağamaya başlayınca bebeği ondan alıp annesine geri verdiler.
Sadık bey kızının ve torununun hapishanede olmalarını bir türlü hazmedemiyordu. Torununu kucağına aldıktan sonra onları kurtarmak için kendi kendine söz verdi. Sema’yı umutlandırmamak için ona bir şey söylemeyecekti ama kızını katil ilan edip ona tuzak kuranları ortaya çıkaracaktı. Onlar sadece kızını katil ilan etmemişler, aynı zamanda karısını da öldürmüşlerdi. Enver bey ve karısı ile bir türlü görüşmeyi başaramamıştı. Bir torunları olduğunu haber de verdiği halde hiç sesleri çıkmamıştı.
Kızını nasıl bir aileye gelin verdiklerini ve ona yaşattıklarını düşününce iyice kötü oluyordu zavallı adam. Mustafa’nın öldürüldüğü yerden başlamaya karar verdi araştırmaya. Polisin gözünden kaçan bir şey var mı diye, oradaki herkese sorular sordu, bahçeyi defalarca dolandı. Mutlaka ama mutlaka bir yol bulmak zorundaydı onları kurtarmak için.
Ayşegül’ün doğumundan yirmi gün sonra Gürsel bey çıkageldi hapishaneye. Sema bir ziyaretçisi olduğunu duyunca yine babasının geldiğini düşünüp bebeği ile birlikte gitti görüşme alanına. Karşısında Gürsel beyi görünce şaşırdı.
Ailenin Mustafa’yı öldürdüğünü düşündükleri için ondan nefret ettiğini biliyordu. Kızını iyice göğsüne yaklaştırıp beklemeye başladı dayının konuşmasını.
“Saklayıp durma o bebeği, o benim yeğenimin çocuğu! Bir kız mı?”
“Evet!” dedi Sema, “Adını Ayşegül koydum!”
“Zavallı yeğenim seninle birlikte bu hapishanede mi büyüyecek?”
“Eğer yeğeninizi öldürmediğimi ispatlamama yardım etmiş olsaydınız öyle olmayacaktı?”
“Bütün deliller senin aleyhine. Bizim acımızı anlamak istemediğin belli. Ancak kardeşim torununun burada büyümesini istemiyor. Onun bize vermelisin!”
“Ne? Hayır, kızımı asla size veremem!”
“Sahi mi? Onu burada mı büyüteceksin. Bir hapishanede, On dört yıl daha buradasın. Şimdi bir bebek, sonra ne olacak söylesene?”
“Ben, ben bilmiyorum!” dedi Sema bocalayarak.
“Ona en iyi bakıcıları tutar kardeşim, rahat büyür, en iyi okullara gider. Onlardan evlatlarını çaldın bari torunlarını esirgeme. Tabi kızından da bu güzel hayatı esirgeme! O sadece senin çocuğun değil!”
“Peki ya onu benden alır bir daha geri vermez, göstermezseniz ne olacak?”
“Kızın annesinin babasını öldürdüğünü öğrenince seni çok mu sevecek sanki. Onu bize verirsen, senin bir seyahatte olduğunu söyleriz ona, bir katil olduğundan bahsetmeyiz. Sen de hapishaneden çıkınca seyahatten döndüm geldim dersin!”
“O zaman onu bana geri verecek misiniz?”
“Buna kızın karar verir. On dört yaşında olacak! Bunu düşün, iki gün sonra avukat ile geleceğim ve gerekli anlaşmaları yapacağız!” diyerek kalkıp gitti Gürsel bey.
Sema kafası karışık bir şekilde döndü koğuşa. Sonay onun ziyaretten allak bulak döndüğünü farkeden tek kişi olmuştu. Hemen geldi yanına.
“Sema? Ne oldu babana bir şey mi oldu yoksa?”
Sema rüyada gibi baktı ona boş boş, Ayşegül’e o kadar sıkı sarılmıştı bebek ağlamaya başlamıştı. Sonay bebeği onun sıkıca sardığı kollarından aldı ve yatırdı yatağın üzerine.
“Söylesene ne oldu?” dedi Ayşegül’ü pışpışlarken.
“Gelen kocamın dayısıydı, Ayşegül’ü almak istediklerini söyledi” diyerek Gürsel beyin söylediklerini anlattı Sonay’a tek tek. Ona anlatırken konuşulanlar daha anlam kazanmaya başladı.
“Adam doğru söylemiş!” dedi karşıdan bir kadın, “Burası bir çocuğa göre değil! Ayrıca sen de babasını öldürdün!”
“Hayır, Mustafa’yı ben öldürmedim'” diye inledi Sema.
“Evet ama mahkemenin kararı bu değil! Onu öldürdüğünü düşündükleri için buradasın. Kızın seni böyle bilecek!”
Sema çaresizce Sonay’a baktı bir şey söylemesi için. Sonay çok çaresiz hissediyordu ama kadının söylediklerini doğruladı.
“Zaten af çıkar, bir şeyler olur illa on dört yıl bırada kalacaksın diye bir şey yok. Hemen gider alırsın kızını. Ona her şeyi anlatırsın!”
“Bana inanır mı?” dedi Sema gözlerinden yaşlar akarak.
“Elbette inanır sen onun annesisin!”
“Babasını öldürdüğüm için çok kötü biri olduğumu öğretecekler ona! Ya onu bir daha göremezsem”
“Onu bir daha göremesen bile çocuk senin yanında olduğundan daha iyi yetişecek!” dedi aynı kadın.
Sema, Sonay’ın boynuna sarılıp bir saat aralıksız ağladı. Ayşeşgül’de annesine eşlik etti. Babasıyla konuşmak istiyordu bu konuyu ama babası bir kaç gündür uğramıyordu. Ertesi gün gelmesi için dua etti.
Sadık bey kendini kızını kurtarmaya kaptırmıştı. Bir şeyler bulup gitmek istiyordu onun yanına. Bir parça umut taşımak istiyordu kızına ve torununa ama bir kaç gün içinde bunun olması mümkün değildi.
Gürsel bey söylediği gibi iki gün sonra yeniden geldi yanında iki adamla. Yanlarında Sema’nın kendi isteği ile kızını onlara teslim ettiğine dair bir dilekçe vardı. Bunu hapishane müdürüne vereceklerdi. Sonuç olarak o bebeğin büyük dayısıydı.
Sema’nın iki gündür gözüne uyku girmemişti. Koğuştaki kadınların hemen hepsi bir çocuğun hapishanede büyümesinin doğru olmadığını söylüyorlardı. Karar elbette ki onundu ama dışarıda büyükanne ve dedesinin yanında her türlü buradakinden çok daha iyi yetişirdi. Evet ondan ayrılmak çok zordu ama onun iyiliği için buna katlanması gerekiyordu. Çocuk sahibi olanların hiç biri, onları çok özlemelerine rağmen yanlarına alma şansları olsa kabul etmezlerdi.
Böylece Sema bebeğini hiç istemese bile onlara teslim etti.
(devam edecek)