Hızlı adımlarla caddenin ters yönüne sokağın içlerine doğru yürüdü. Arada bir dönüp arkasını kontrol ediyordu. Nereye gideceğini bile bilmiyordu aslında. Tek düşündüğü Mustafa’dan olabildiğince uzaklaşmaktı önce sonra anne ve babasını arıyacak ve derhal gelip onu bulmalarını isteyecekti. Artık Mustafa’nın bildiği evlerden birinde veya burada yaşamaları mümkün değildi. Köyden ayrılırken kimseye bir şey söylememeleri gerektiğini tembihlemeliydi onlara. Anlamayacaklardı muhtemelen neler olduğunu ama yine de dinleyeceklerine emindi. Nefes nefese kaldığı için durup elini bahçe duvarlarından birine dayadı ve soluklandı biraz. O kadar uzun zamandır ev hapsindeydi ki vücudu hızlı hareket etmeyi bile unutmuştu neredeyse. Birazcık hızlı yürüdüğü halde ona direniyordu şimdi. Telefonu çalmaya başladı cebinde ısrarla çıkarıp baktı Mustafa’ydı arayan. Yokluğunu farketmiş olmalıydı. Açmadan cebine koydu telefonu yeniden. Onu atıp kurtulabilirdi ama önce anne ve babasını araması gerekiyordu. Onlarla buluştuktan sonra telefondan kurtulmalıydı. Mustafa’nın onları bulmaması için azami dikkat göstereceklerdi bir süre.
Telefon durmaksızın çalıyordu. Muhtemelen tuvaleti kontrol ettirmişti o çıkmayınca, hatta kendisi girip bakmıştı. Telefonu cebinden çıkarıp sessize getirdi sesi sinirlerini bozuyordu. Zaten bu hızla aramaya devam ederse şarjını bitirirdi yakında.
Belki de bir karakola gitmeliydi önce. Oradan anne ve babasını arar durumu anlatır, Mustafa’nın onun bulma olasılığına karşı da güvende olurdu. Gerçi onun gelip polise neler diyeceği belli olmazdı. Vagzeçti hemen bu fikrinden. Hiç iz bırakmadan kaybolmalıydı ortadan. Ona kimse yardım edemezdi. Kimse onun gerçekte nasıl bir adam olduğunu bilmiyordu.
Arkasından yaklaşan ayak seslerini duyunca panikle dönüp baktı arkasına ve dönmesiyle tokadı yemesi bir oldu.
“Seni kaltak! Benden kaçacağını mı sanıyordun ha? Kiminle kaçacaktın, nereye gidiyordun cevap ver!”
Mustafa onu omuzlarından yakalamış sarsıyordu habire arada bir de bir tokat indiriyordu yüzüne. Sallanmaktan midesi bulanmaya başlamıştı. Bu kadar çabuk nasıl bulmuştu onu.
“Sen kendini ne sanıyorsun? Sana kaçarsan olacakları söylemiştim değil mi? Annen ve babanın başıba gelecekleri söylemiştim değil mi?” diye bağırıyordu Mustafa.
Sokakta kimse yoktu ya da onun bağırtısını duyan herkes içeri kaçmıştı, Sema etrafına bakmaya çalışıyordu yardım istemek için ama göremiyordu kimseyi.
“Mustafa dur ne olur! Hamileyim biliyorsun!”
“Başlarım sana da bebeğine de? Bebeğin babasına kaçıyordun değil mi?” diyerek saçından tuttu bu sefer onu. Başının tam tepesinden tutmuş savuruyordu şimdi. Kafa derisi bir an için ayrılacak sandı olduğu yerden. Sonra sert bir yumruk geldi bu kez yüzüne ve karardı etrafı. Kendinden geçmeden önce bir telefon melodisi duydu sadece, bir türkü gibi geldi ona. Sanki bildiği bir türkü ama daha fazla düşünmeye fırsatı olmadan kaybetti bilincini.
Gözlerini açtığında her yanı ağrıyordu. Özellikle de başı. Yüz üzeri bir toprağın üzerinde yatıyordu. Nerede olduğunu anlamak için başını kaldırdı. Hava çok karanlıktı. Kalkmaya çalıştı ama dengesini kaybedip geri düştü toprağın üzerine. Elinde bir şey olduğunu farkedince kaldırıp ne olduğunu görmeye çalıştı. Bir bina vardı hemen önünde, onun ardından gelen ışığa doğru tuttu elindekini.
“Bir bıçak! Nereden geldi bu?” der demez üzerindeki kırmızılığı farketti ve fırlattı elinden. Hızla doğruldu olduğu yerden. Kendini kontrol etti yaralı mıyım diye? En son hatırladığında Mustafa onu sessiz bir sokakta yakalamı hırpalıyordu. Elini cebine attı, telefonu duruyordu. Çıkarıp ışığını yaktı, az önce attığı bıçak biraz ilerisinde duruyordu.Bıçağın üzerinde kan vardı gerçektende. Işığı etrafına doğru gezdirdi nerede olduğunu anlamak için. O sırada gördü Mustafa’yı. Hemen biraz ilerisinde yerde yatıyordu. Bir kan göletinin tam ortasında.
“Aman Allahım!” dedi panikle, kalkıp hemen onun yanına koştu, “Mustafa? Cevap ver!”
Ona dokunur dokunmaz o soğukluğu hissetti. Gömleğinin gemen önündeki kırmızı kocaman lekeya takıldı gözü.
“Yo! Bunu ben yapmadım! Ben yapmadım!”
Bağırarak binanın arkasından dolanıp caddeye çıktı. Sokak lambaları caddeyi boydan boya aydınlatıyordu ama kimse yoktu. Elleri kan içinde kalmıştı. Onlardan kurtulmak için ellerini üzerine silmeye başladı aceleyle.
“Yardım edin! Yardım edin!” diye bağırıyordu bir yandan da. Bir kaç evin ışıkları yandı biraz sonra. Bir adam pencereye çıktı.
“Hanımefendi ne oluyor? Niye bağırıyorsunuz bu saatte!”
“Kocam, o yaralı,ölmüş! Polis çağırın ne olur, ambulans çağırın! Yardım edin bana!” diyerek olduğu yere çöküverdi.
Yaklaşık on dakika içinde onun çöktüğü cadde polis arabaları ve ambulans ile dolmuştu. Mustafa göğsünden, karnından defalarca bıçaklanmıştı. Öleli ortalama beş altı saat olmuştu. Cesedin yanında bir bıçak ve Sema’dan başka kimse yoktu. Mustafa’yı ambulansa bindirip götürdüler ve Sema’yı da karakola ifadesini almak için götürdüler.
“Ben öldürmedim. Gözlerimi açtığımda bıçak elimdeydi ama ben öldürmedim yemin ederim!” dedi durdu sadece. .
Bıçağın üzerinde sadece onun parmak izleri vardı. Enver bey gelmişti karakola polisler arayınca. Oğlunun öldüğüne inanamıyordu.
“Neden yaptın bunu?” dedi ağlayarak Sema’yı görünce, “Onu neden öldürdün?”
“Ben yapmadım, yemin ederim!”
Şoför Yusuf gelip ifade vermişti. Mustafa işten sonra eve gidip karısını alacaklarını ve sonra pastaneye gideceklerini söylemişti. Onlar içeri girdikten sonra Yusuf kapıda bekliyordu. Yaklaşık kırk dakika sonra Mustafa öfkeyle dışarı çıkmış ve ona Sema’yı görüp görmediğini sormuştu. Görmemişti, onu en son gördüğünde kocasıyla pastaneye girmişti. Mustafa çok şaşkın ve öfkeli görünüyordu. Arabaya bindi ve civardaki sokakları gezmeye başladılar. Yusuf ne olduğunu anlayamamıştı ve Mustafa çok gergin olduğu içinde soramamıştı. Sonra Sema hanımı uzaktan görmüşler, Mustafa arabayı durdurup hızlı adımlarla onun peşinden gitmişti. Karı koca kavgasına karışmak olmaycağından Yusuf arabayı kenara çekip beklemeye başlamıştı. İkisi birden bir süre sonra gözden kaybolmuşlardı. Mustafa’nın ona yetiştiğini ve konuşmaya başladıklarını görmüştü ama. Bir kaç saat orada bekledikten sonra gelmeyeceklerini kanaat getirip, Mustafa’yı aramıştı dönmek için. Mustafa telefonu açmayınca, karısıyla başbaşa rahatsız etmemek için o da geri dönmüştü. İhtiyaçları olursa nasılsa ararlar diye düşünüyordu. O arabayı bırakıp oradan eve geçtiği için onların eve dönüp dönmediğini de farketmemişti haliyle.
Yusuf’un hikayesinin başınıda pastane sahibi doğrulamıştı. Mustafa karısı ile birlikte gelmişti tatlılarını yedikten sonra onlar Mustafa ile koyu bir sohbete dalmışlar, karısı bu arada tuvalete gitmesi gerektiğini söylemişti. Mustafa karısına eşlik etmek istemiş ama kadın kabul etmemişti. Neredeyse on dakika geçmesine rağmen kadın tuvaletten çıkmayınca Mustafa merak etmiş kalkıp tuvalete bakmıştı. .Karısını orada göremeyince ise ne yapacağını bilememişti.
Onu telefonla bir kaç kez pastane sahibinin yanından aramış, yanıt alamayınca dışarı çıkıp şoförü ile bekleyen arabasına binip gitmişti.
O caddedeki insanlar sonradan alınan ifadelerinde sokakta bağırışan bir kadın ve erkek gördüklerini doğrulamışlardı. Karı koca kavgası diye düşündüklerinden müdahale etmek istememişlerdi. Ancak kimse onların bir binanın arka bahçesine dolandıklarını ve orada bağırıştıklarını görmemişti. Hava karanlık bina da boş olduğundan orada olanları doğrulayacak kimse yoktu.
(devam edecek)