Evliliklerinin üçüncü ayınca Sema’nın adeti kesildi. Kocasına bir şey demek istemediği için eczaneyi arayıp bir ağrı kesici ile test istedi. Testin üzerindeki çift çizgiyi gördüğünde sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Kocasının nasıl bir tepki vereceğini ise hiç kestiremiyordu. Bir kaç gün kendi içinde mücadele etti. Çocuğu olunca Mustafa düzelebilir miydi acaba? Belki de bir bebek onu sakinleştirir, hayata bağlardı. Ya da belki tam tersi ona zarar verdiği gibi bebeğe de zarar verebilirdi. Oturup uzun uzun ağladı karnını tutarak. Daha kaç kaç haftalık olduğunu bilmediği bebeğini okşadı eliyle.
O akşam Mustafa gene çok gergin geldi işten, bahaneler bularak yine Sema hırpalamaya başladı. Sema karnındaki bebeği düşündüğü için onu eliyle itti bu defa. Mustafa kızın direnmesine alışmadığı için iyice gerildi ve o da Same’yı itip yere düşürdü.
“Mustafa dur ne olur vurma!” diye bağırdı.
O bağırınca Mustafa tam ayağını kaldırıp tekme atmaya hazırlanıyordu ki, “Hamileyim!” diye kapandı karnının üzerine elleriyle.
Mustafa durdu bir an için, sonra ona elini uzatıp kaldırdı yerinden. Sema kocasının tuhaflıklarını bildiği için çok tedirgindi. Ayağa kalktı. Daha kalkar kalmaz Mustafa bir tokat attı bu defa yüzüne.
“Kimden ulan bu piç?”
Sema’nın artık sinirleri iyice gerilmişti.
“İğrenç bir adamsın sen!” diyerek yüzüne tükürdü kocasının. Mustafa yeniden elini kaldırdı vurmak için ama kızın karnınını korumak için yeniden iki büklüm kapandığını görünce vazgeçti. Kolundan tutup kapıya doğru savurdu.
“Git gözüm görmesin seni bu akşam!” diye hırladı arkasından. Sema hemen çıktı odadan ve yanaki misafir odasına gidip kapıyı da arkasından kilitledi. Bütün gece ağladı durdu, neyse ki Mustafa’dan bir daha ses çıkmadı.
Ertesi sabah ağlamaktan sızmış bir vaziyette yarı baygın yatarken odanın kapısı çalındı.
“Canım karıcığım! Çok özür dilerim, kendimi kaybettim. Lütfen çık dışarı, bana yüzünü göster!” dedi Mustafa’nın yalvaran sesi.
Sema artık iğreniyordu kocasından, o bir ruh hastasıydı. Bu da yetmiyor gibi bir de bağımlı olmuştu. Artık onun için bir kurtuluş olduğunu düşünmüyordu ama o bebeğini kurtarabilirdi belki. Ailesini de Mustafa’dan koruyacak bir yol düşünmeye başladı. Belki kaçıp onların yanlarına gider ve sonrasında da polise her şeyi anlatırsa, ondan kurtulabilirlerdi.
“Karıcığım haydi çık lütfen!” diye ağlıyordu Mustafa kapıda. Bu oyunu daha önce de oynamışlardı. Sema dışarı çıkacak, Mustafa onu sarılıp öpecek, özür dileyecek, akşamına yine aynı şeyler olacaktı.
Anahtarı çevirip çıktı dışarı, odada kalmak onu yeniden delirtebilirdi. Tahmin ettiği gibi Mustafa ona yalvarıp yakardı.
“Bak akşam seni o çok sevdiğin tatlıcıya götüreceğim. Artık hamilesin canın çekmiştir. Ne dersin. Başbaşa ağzımız tatlanır!”5
“Olur!” dedi buz gibi bir sesle. Ağlamaktan yüzü gözü şişmiş, uykusuzluktan serseme dönmüştü. Midesi de bulanıyordu. Mustafa işe gittikten sonra bir duş aldı ve yatağa girip bütün gün yattı. Zaten bu evde yapacak hiç bir şey yoktu ki. Delirecek gibi oluyordu bazen. Kitaplar, örmek için yünler, her şeyi denemişti ama bir süre sonra hiç biri yetmiyordu. Hapishaneden farkı yoktu evliliğinin, şiddet görüyor, bir yere gidemiyor sadece çok iyi bakılıp, besleniyordu. Bu evde nasıl bir çocuk büyüyebilirdi ki.
Mustafa akşam söz verdiği gibi onu pasta yemeye götüreceğini ve hazırlanmasını söyledi arayıp. Bir robot gibi söylenileni yaptı. Uzun süredir düşünmeyi bırakmıştı aslında. Düşünmek canını acıtıyordu. Ancak şimdi karnındaki bu bebeği düşünmek zorundaydı. Konu kendisi olmaktan çıkmıştı. Yüzü gözü hâlâ şiş ve kırmızı olduğu için biraz makyaj yaptı. Mustafa darbelerin ya da onda yarattığı ruh halinin izlerini görmekten de hiç hoşlanmıyordu. Her şeye rağmen güler yüzlü ve bakımlı bir eş olmasını bekliyordu ondan. Evdeki bir eşya gibi. Kullandıkça eskimesin, daima o ilk günkü ışıltıyla kalsın diye düşünüyordu. Oysa Sema’nın ruhunun ve umudunun ışığı söneli çok olmuştu. Bu çocuk içinde bir kıvılcım çakmıştı sadece ve Mustafa’nın onu da söndürmesini istemiyordu.
Kocasıyla birlikte pastacıya gittiler. Mustafa sabahki gibi sevecen bir ruh halindeydi.
“Karıcığım canın ne çekiyorsa iste, hatta fazlasını da alıp eve götürelim. Bir doktor da ayarlayacağım yakında, gidip muayene olabileceksin o zaman.”
Sema her zaman yedikleri bir pastadan istedi sadece ve onun yeterli olduğunu söyledi. Mustafa ise pasta dolabının başına geçip, bir sürü başka pasta da paketlettirdi. Pastalarını yiyip çaylarını içtikten sonra biraz daha oturdular. Çünkü Mustafa işletme sahibi ile koyu bir muhabbete dalmıştı. Böyle dışarıdan bakıldığından kocası çok normal ve nazik biriymiş, onlar da çok mutlu bir çiftlermiş gibi görünüyorlardı. Ancak eve girdikleri anca bambaşka birine dönüşüyordu adam. Nasıl oluyorda dışarıda kendini böyle kontrol edebildiğini anlayamıyordu Sema. İşinde de başarılıydı Mustafa. İş yerindeki herkes aynı fikirdeydi. Kimseyi kırmıyordu, sevilen bir yöneticiydi babası gibi. Acaba Enver bey de mi oğlu gibiydi. Güler hanıma bakılırsa pek öyle olamazdı. Garip olan anneside babasıda Mustafa’nın bu hallerinin farkında değil gibiydiler. Belkide kocası sadece ona gösteriyordu bu yüzünü belki de sahiden onlarda farkında değillerdi.
“Bu mümkün olamaz! Bütün çalışanları annesi seçmiş, şoför Yusuf onun adamı Hepsi görüyor neler yaşandığını bu evde!” dedi kendi kendine.
Mustafa karısına döndü sesini duyunca “Anlamadım hayatım bir şey mi dedin?” diye sordu.
Bunu yüksek sesle söylediğini farketmeyen Sema afalladı birden “Tuvalet, tuvalete gitmem gerek!” dedi aceleyle.
İşletme sahibi tuvaletin yerini işaret etti hemen.
“Seninle geleyim mi?” dedi Mustafa nazikçe
“Hayır siz konuşmanızı bölmeyin” diyerek kalktı Sema masadan ve gösterilen kapıyı açıp girdi. Burası bir koridora açılıyordu. Hemen girer girmez kadın ve erkek tuvaleti vardı. Koridorun sonundaki kapı açıldı o sırada iki tane çalışan içeri girdiler, kapı kapanmadan dışarıda sigara içen diğer bir kaç personeli de gördü Sema. Bu kapı dışarıya açılıyordu. Tuvaletin kapısını açıp içeri girdi. Sadece söylediğini kamufle etmek için tuvaletinin geldiğini söylemişti. İnandırıcı olması için musluğu açıp ellerini yıkadı. Aynada kendi yüzüne baktı bir süre, gözlerinin feri sönmüştü gerçekten. Makyajla kapatmasına rağmen yüzü çok cansız ve mutsuzdu. Ellerini kurulayıp çıktı tuvaletten, girdiği kapıya uzanacaktı ki tam vazgeçti ve hızlı adımlarla az önce gördüğü kapıya yöneldi. Açtı sigara içen çalışanların arasından başını eğerek hızla geçti ve otopark olduğunu anladığı yerin çıkışından caddeye ulaştı. Buraya Yusuf getirmişti onları. Mustafa sinirlendiği için araba kullanmıyordu. Başını çevirip arabanın durduğu yeri kontrol etti. Burası hemen yan sokağın başına çıktığı için onun bulunduğu yerden görünmüyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi hızlı hızlı atıyordu. Çok korkuyordu ama bebeğini kurtarmak zorundaydı.
(devame edecek)