Sema annesinin veridiği sipariş listesi ile markete gitmiş, kasalardan birinin bozulması yüzünden dönmesi gereken zamandan daha geç gelebilmişti. O geldiğinde Sadık bey çoktan gelmiş, mutfakta yemek hazırlayan karısı ile konuşuyordu. Açık olan davlumbazın sesinden kapının açıldığını ikisi de duymadılar.
“Yani sana normal geliyor mu Sadık, koskoca holding patronu kızımı gelin mi istiyormuş?”
“Oğlum görmüş beğenmiş kendi ağzıyla Münire, adam bana şaka yapacak değil ya!”
“Ne bileyim, pek rastlanır bir durum olmayınca içime sinmedi sanki”
“Kızımızı böyle zengin bir aile istiyor daha neyi sorguluyorsun. Bak borçlar var, sen hasta hasta çalışıyorsun. Benim emekli yaşım geldi geçti, kızımızı sıraya katalım diye uğraşıyoruz!”
“Evet orası öyle tabi, ama kıza sormadan olmaz ki böyle şeyler. Ya istemezse ne olacak?”
“Tabi ki Sema’nın arzusu çok önemli ama istemezse beni atarlar işten herhalde!”
“Yok artık!”
“Ne bileyim Enver bey çok iyi adam ama oğlunu beğenmeyip kız vermediğe dönerse olay ne olacak ya? Şirkette zaten tefe koyarlar beni her şeyden önce?”
“Nedenmiş canım zenginler diye beğenmeye mecbur muyuz biz onları?”
“Hayır değiliz tabi de, beğenmemek için de bir nedenimiz yok be Münire sen de iyice karıştırdın kafamı şimdi, bak sonunda bir de işsiz kalmak var. O hiç aklıma gelmemişti”
“Sen Sema ile konuş önce, belki kızın gönlünde biri vardır”
“Var mıdır?” dedi Sadık bey bu ihtimali de hiç düşünmediğini hatırlayıp.
“Sadık sen baya baya vermişsin kızı kafanda!” dedi Münire hanım söylenerek.
Sema mutfak kapısından duyduğu konuşmayı bölerek girdi içeri hiç haberi yok gibi, “Ben geldim, ne yapıyorsunuz bakalım?”
“Yemek yapıyor annen, ben de laflıyorum!”
“Baban sana bir şey diyecekmiş kızım. Hah ver sen o torbaları bana, baba kız gidin salona, geliyorum ben de birazdan!” diyerek Sema’nın aldıklarına uzandı Münire hanım. Nedense bir türlü sevinememişti bu istemeye, onları içeri yollayıp hızlıca düşünmek istiyordu yeniden. Sadık doğru söylüyordu, hepsinin hayatı kurtulurdu. Aile tanınmış iyi bir aileydi. Oğullarınıda iyi yetiştirmişlerdi muhakak. Kendileri istediklerine göre de kızı hor görmezlerdi herhalde.Onlar da Sema’yı çok iyi yetiştirmişlerdi zaten, niye hor görsünlerdi ki, her şey para değildi nihayet.
Münire hanım torbalardaki önce tezgaha çıkarıp sonra yerlerine kaldırıken kendi iç savaşını devam ededursun, Sadık bey kızına konuyu açmıştı bile.
Sema zaten kapıdan girdiğinde duymuştu konuşulanları, çarptığı adamın olduğunu tahmin ediyordu patronun oğlunun ama bir kaç saniye ya görmüş, ya görmemişti. Bu kadarcık görmeyle adamın onu beğenmiş olması ilginçti zaten. Yani ilk görüşte aşk diye bir şey vardı tabi ama ona mı denk gelmişti şimdi? Öte yandan babasının şirketteki durumu, işsiz kalma veya zora koşulma durumu da vardı.
Babasının gözleri öyle acıklı bakıyordu ki, aklından geçen tüm olumsuzluklara rağmen onu üzecek bir şey söylemeyi göze alamadı. Bir kaç kez görüştükten sonra daha net anlayabilirdi aslında o da adamı. Herhalde apar topar bir nikah olacak değildi. Biraz çıkıp sohbet ederlerse her şeyi konuşma imkanları da olurdu.
“Babacığım ben bahsedilen adamı bir kaç saniye gördüm. Tabi ki tanışmak, konuşmak iyi olur ve tabi öyle karar vermek. Siz ne dersiniz?”
“Hah akıllı kızım benim, ben yarın böylece derim patrona. Siz Mustafa oğlumla ikiniz konuşur karar verirsiniz! Duydun mu Münire?” diye seslendi mutfağa.
“Neyi duydum mu?” dedi Münire hanım da kendi düşüncelerinden sıyrılıp, geldi terliklerini sürüyerek salona, kafası dolu olunca hep böyle yapardı.
“Gençler bizden akıllı, kızım çözüverdi dert etmeden!”
“Hayırdır nasıl çözdün kızım?” dedi Münire hanım kızına bakıp.
“Mustafa bey oğlumla buluşup ikisi konuşacaklar bu konuyu!”
“Haydi hayırlısı bakalım!” diyerek terliklerini sürüye sürüye döndü mutfağa Münire hanım. Sadık beyin durumu açısından bu en uygunuydu aslında. Öyle bir görüşte aş ancak peri masalında olurdu. Bir konuşsunlar kendileri karar versinler isterdi onun gönlü de. Akılllı kızı da zaten hemen öyle demişti. Derin bir iç çekip çorbayı aldı ve salondaki masaya götürdü.
“Sonrasını olunca düşünürüz o zaman!” dedi gülerek.
Sema aslında sadece zaman kazanmıştı. Adamla konuşup ondan hoşlanmazsa babası yine zor durumda kalacaktı. Yine de her şeyin iyi olma ihtimali de vardı tabi.
“Bir görüşüp konuşalım bakalım!” dedi mırıldanarak.
“Bir görüşüp, konuşun” diye tekrarladı babasıda.
Bu arada Enver beylerin evinde de aynı konu konuşulmuştu. Enver beyin karısı Güler hanım Mustafa’nın bu ani kararını önce sevimsiz bulsa da, oğlana ve babasına bir şey söylemedi. İkisi de bu işin çok iyi olacağından emin, neler yapacaklarını planlıyorlardı. O da bu arada ağabeyi Gürsel’e her şeyi yazdı telefonundan. Ağabeyi ona sakin olmasını ve bunun iyi bir karar olduğunu yazıp, sonra konuşuruz diye ekledi. Anne ve babaları öldüğünden beri ağabey kardeş birbirlerinin dert ortağı olmuşlardı. Enver bey Gürsel beyden çok hazetmese ve karısını yönettiğini düşünse de kayınbiraderi olduğu için fazla ses çıkarmıyordu. Gürsel bey kardeşi ile buluşup konuşuyor, Enver beyin karşısına fazla çıkmıyordu. Bu da Enver beyin işine geldiğinden ikisinin arsında olana bitene burnunu sokmamayı tercih ediyordu. Güler hanımın ailesinden kalanların yönetimi Gürsel beydeydi. Kendince yatırımlar yapıyor ve kısa zamanda iyi paralar kazanıyordu. Bu büyük kazançların bir kısmına akıl sır ermiyordu ama Güler hanım kardeşini öve öve bitiremediğinden kimse bir şey sormaya fırsat bulamıyordu. Mustafa’da pek sevmiyordu dayısını. Hiç bir zaman dayı yeğen gibi olmamamışlardı. Bu yüzden babası gibi o da uzak duruyordu ondan ama nedense dayısı sürekli onu takip ediyor gibi hissediyordu bazen. Babası bile o kadar ilgilenmiyordu Mustafa’nın yaptıklarıyla. Evlenip bu evden ayrıldığı zaman dayısının da gözünün önünden uzaklaşmış olacaktı. Annesi de her şeyi dayısına yetiştirdiği için kendi kapısını kapadığında annesi de ona bilgi sızdıramayacaktı.
Enver bey küçüklüğünden beri oğluna tapıyordu adeta, onun mutlu olması için elinden geleni yapıyordu. Bir kızla evlenmek istiyorsa, o kızın kimci, neci olduğu önemli değildi. Önemli olan oğlunun mutlu olmasıydı her zaman. Sadık bey eski çalışanlarıydı ayrıca, hakkında olumsuz hiç bir şey duymamıştı. Kızının da oğlunu mutlu edecek mülayim bir kız olduğundan şüphesi yoktu. Karısının yüzündeki ifadeden pek memnun olmadığını anlamıştı ama Güler hanım zengin bir kız isterdi muhtemelen. Sanki daha çok para ihtiyaçları varmış gibi. Enver beyin serveti, oğluna da , gelinine de, onun ailesine de yeter de artardı bile. Güler hanım ve ağabeyinin mal varlığı zaten Gürsel beyin üzerineydi. Gelinin o mal varlığı için bir riski olamazdı. Muhtemelen Güler hanım da bu yüzden sessiz kalmıştı oğlunun isteğine. Mustafa yanlarından ayrıldıktan sonra “Ayran gönüllü bu iki gün sonra vazgeçer!” demişti sadece.
(devam edecek)