Sadık bey bir şirketin idari işler bölümünde depo memuru olarak çalışıyordu. Emekliliği gelmiş olmasına rağmen biricik kızı Sema’yı okutup, sıraya katmak için çalışmaya devam etmişti. Şirketin sahibi Enver bey iyi bir insandı, öyle yaşı ilerlerdi diye personelini iyi çalıştığı sürece işinden etmezdi. Sema bu yıl üniversiteyi bitirmiş iş arıyordu. Şirkete de bir özgeçmiş bırkamış olmalarına rağmen ona uygun kadro açığı olmadığından bekletiyorlardı.
Sadık beyin eşi Münire hanım kocasına destek olmak için bir komşusunun aklıyla dışarıya mantı ve sarma yapmaya başlamıştı. Gerçekten de ev yapımı mantı ve özellikle zeytinyağlı sarmanın müşterisi çok oluyordu. Henüz yapılanları dağıtacak bir personel tutacak kadar kazançları olmadığından sipariş verenler gelip evden teslim alıyorlardı. Sema’da iş başvurularından arta kalan zamanında annesine yardım etmeye başlamıştı. Bazen uzak olmayan yerlere de siparişleri o götürüyordu.
Annesi ile mutfakta çalışırlarken, kazandıkları ile bir akülü motor alıp dağıtımı da kendilerinin yaptığını hayal ediyorlar gülüyorlardı.
Zaman zaman maddi sıkıntılar yaşasalar bile mutlu bir aileydiler.
Sadık bey de mantı ve zeytin yağlı sarmayı çok sevdiğinden, onun sefer tasınada sık sık konuyordu bu yemekler. Şirketteliler Sadık beyin eşinin bunları yapıp sattığını öğrendiğinden beri de sipariş veriyorlardı her gün. Bazen Sadık bey sabah işe gelirken getiriyor, bazen de Sema babasının çıkışına yakın uğruyor, siparişleri teslim edip, babası ile de eve dönüyordu.
Yine bir gün annesi ile öğlene kadar siparişleri hazırladıktan sonra, şirkete teslim edilecekleri paketlediler ve Sema onları alıp çıktı evden. Enver bey böyle şeyleri sorun eden bir patron olmamasına rağmen Sema çekindiği için arka kapından giriyordu şirkete. Tam da yılbaşı öncesi olduğundan siparişler iyice artmıştı. Her zaman ki gibi arka kapıdan şirkete girmiş olmasına rağmen ön kapıya hazırlanan ışıltılı çam ağacını görünce dayanamamış onun yanına kadar yürümüştü. Çam ağacı neredeyse iki insan boyundaydı. Şirketin ana kapısının hemen arkasına konmuştu. Üzerindeki ışık ve süslemeler ile binanın tüm havasını değiştirmiş sihirli bir ortama dönüştürmüştü. Sema elinde torbalarla büyülenmiş gibi ağacı izledikten sonra geç kalacağını düşünüp hızla geri dönünce, takım elbiseli genç bir adamla çarpıştı ve başını yerden kaldırmadan özür dileyerek asansöre doğru gitti hızlı adımlarla.
Genç adam ilk kez gördüğü bu kızdan etkilenmişti, “Kim bu kız?” dedi danışmadaki görevliye.
“Sadık beyin kızı efendim, depo memurumuz kendisi.” dedi danışma memuru
“Tamam, teşekkürler” diyerek çıktı genç adam kapıdan.
Sema’da babasının yanına indi hemen, Sadık bey siparişi olanları tek tek aradı ve çıkış saatine kadar hepsi gelip paketlerini aldılar. Bu arada yeni sipariş yazıranlarda oldu. Bu yemek işinin iyi gitmesinden memnun baba kız evlerine döndüler.
Münire hanım kalp hastasıydı, Sadık bey siparişlerin artmasına bir andan sevinirken, bir yandan da karısının çok yorulmasını istemiyordu.
“Sema ile birlikte yapıyoruz işte. Zaten yılbaşı diye yoğun şimdi. Ocakta yavaşlar sen merak etme!” dedi karısı gülümseyerek, “Zaten kızımla karar verdik bir personel bir de akülü motor alacağız bu işi büyütmek için!”
Sema ile yine kıkırdadılar ana kız, bir küçük dükkan açma hayalleri de vardı O zaman Sema da başka iş aramayacak annesine yardım edecekti. Sadık beyi dükkana işe almıyorlardı çünkü o şirkette çalışıp müşteri bulmaya devam etmeliydi.
“Oh ne güzel!” dedi Sadık bey, “Ana-kız patron olacaklar, ben bu yaşıma el kapısında çalışmaya devam!”
“Babacığım hiç olur mu ? Çalışmak istemezsen evde oturursun biz annemle sana bakarız” dedi Sema babasının yanağından öperek.
“Evet yine bana iş yok yani dükkanda!” diyerek güldü Sadık bey.
Ertesi gün yeni siparişleri o alıp götürdü sabahtan. Münire hanım her ihtimale karşı fazladan hazırlık yapıyordu her zaman, o gün için alan olmazsa da buzluğa atıp bekletiyordu yaptıklarını.
Elinde paketlerle hemen depodaki odasına inip sipariş sahiplerini arayacaktı ki, telefonu çalınca hemen kaldırdı.
“Enver bey sizi odasına bekliyor Sadık bey!” dedi telefondaki sekreter kız.
Daha mesainin başında patronun odasına çağırılmak pek hayra alamet sayılmazdı. Sadık bey şirkette yaptığı satış işle ilgili bir şey söyleneceğini sanıp gerildi biraz. Konu o olmasa bile bir şirket patronu depo memurunu odasına çağırıyorsa illa ki kötü bir şey diyecekti. Sipariş torbaları bozulmasınlar diye yangın merdivenine çıkardıktan sonra, üzerini başını düzeltip çıktı patronun sekretaryasına. Onu bekletmeden aldılar içeri.
“Günaydın Sadık bey, sabah kahvenizi içtiniz mi?” diye karşıladı onu Enver bey gülerek.
“Kahve ile pek aram yok efendim, sağolun” dedi nazikçe.
“Otursanıza ne diye öyle ayakta duruyorsunuz?”
Sadık bey patronunu sevse de beklemediği bu arkadaşça tavıra şaşırmıştı biraz, utana sıkıla büyük deri kanepenin ucuna oturdu.
“Kızım bize iki sade kahve yaptır!” dedi Enver bey telefonu kaldırıp, “Artık sade bir kahve içersiniz benimle!” dedi sonra ona bakıp.
“Teşekkür ederim, içerim” dedi Sadık bey.
“Sizin bir kızınız varmış sanırım değil mi?”
“Evet efendim var”
“Allah bağışlasın, şirkete gelip gidiyormuş duyduğuma göre!”
“Efendim arka kapıdan girip çıkıyor kimseye rahatsızlık vermemek için!”
“Niye rahatsız olalım Sadık bey sizin kızınızdan, onun için söylemedim, dün benim oğlan ile karşılaşmışlar aşağıda.”
Sadık bey lafın nereye gideceğini kestirmeye çalışıyordu. Sema yapmazdı ama acaba bir terbiyesizlik mi yapmıştı adamın oğluna. Tam o sırada sekreter kız içeri girip kahveleri verdi ve çıktı yeniden. Kız çıkınca Enver bey yine konuşmaya başladı
“Senin kız bizim oğlanın gönlünü çelmiş Sadık bey!” dedi Enver bey gülerek.
Sadık bey neredeyse elindeki kahve fincanını devirecekti şaşkınlıktan.
“Ha! Ha!” diye güldü kocaman sesiyle Enver bey, “Bende aynı böyle şaşırdım ilk duyduğumda ama Mustafa böyledir işte. Biliyorsundur tek oğlum. Ani kararlar verir. Senin kızı görünce vurulmuş, tutturdu babasıyla konuş diye. E Sadık bey dünür olabiliriz? Var mı sizin kızın, sözlüsü, sevdiği, nişanlısı?”
“Enver bey kusura bakmayın ben çok şaşkınım şu an, yok Sema bekar. Yani bekar derken işte yok o dedikleriniz henüz. Okulu bu yıl bitirdi zaten.”
“Oh, okulu da bitirmiş, bekleyecek bir şeyimiz yok o zaman? Ne diyorsun olur mu bu iş?”
“Bu istek bizim için bir onurdur efendim” dedi Sadık bey mahcup bir şekilde, “Ancak kızıma sormam lazım izin verirseniz.”
“Tabi soracaksın yahu, biz önce senden izin alalım dedik! Sen şimdi bu akşam konuş kızınla, karınla. Ben senden haber bekliyorum. Bak Mustafa ile papaz etme beni çok bekletip. Vallahi sabırsızdır benim oğlan!”
(devam edecek)