Savur Gelini – Bölüm 12

Barlas her şeyi anlattığında Nazlı söyleyecek kelime bulamıyordu.

“Nazlı inan hiç bir şey hatırlamıyorum ben! Bütün bunlar nasıl oldu bilmiyorum. Ben yanlız seni seviyorum inan bana!”

Nazlı hiç bir şey söylemeden ayağa kalktı.

“Nazlı lütfen bir şey söyle?” dedi Barlas’da ayağa kalkıp onun ellerinden tuttu.

“Söylecek bir şey bulamıyorum!” dedi Nazlı tuhaf bir sesle, “Biraz hava alsam iyi olacak.” dedi ve ellerini çekip çıktı odadan

Kendini bir rüyada gibi hissediyordu. Kontrol edemediği bir rüya. Ayakları merdivenleri iniyordu ama sanki onları beyni kontrol etmiyordu. Son basamağa geldikten sonra ayağını boşluğa attı ve düştü merdivenin hemen altına. Evde çalışan personellerden biri çığlık atarak koşup geldi hemen. Son basamağı atladığı için yuvarlanmıştı ama önemli bir şey olmamıştı neyse ki. Barlas onu merdivenlerin sonunda yatar görünce, yukarıdan yuvarlandığını düşündü ve koşarak indi yanına kadar. Çopur bey ve bakıcısı da gelmişlerdi sesleri duyunca. Barlas karısını kucakladığı gibi kapıdan fırladı

“Seni hastaneye götüreceğim merak etme!” diyordu bir yandan da.

“Benim bir şeyim yok Barlas indir beni yere!” dedi sert bir sesle Nazlı. Sesi o kadar sert ve emredici çıkmıştı ki, Barlas hemen indirdi onu.

Nazlı üzerini başını düzeltti ve girdi içeri. Şaşkın şaşkın bakan insanlara dönüp, “Son basamağı farketmedim kusura bakmayın hepinizi korkuttum. ” diye açıklama yaptı.

O kadar solgun görünüyordu ki insanlar dönüp gitseler mi kalsalar mı karar veremediler. Bu arada bakıcısının uzattığı deftere bir şeyler yazdı Çopur bey.

“Çopur bey sizinle konuşmak istiyor Nazlı hanım!” dedi bakıcı.

“Çopur baba şimdi konuşmasak olur mu?” dedi Nazlı bu defa yalvarır gibi bir sesle.

“Olmaz!” diyor dedi bakıcı, adamın yazdığına bakarak, “Şimdi konuşmanız gerekiyormuş.”

Nazlı hatırını kıramadı Çopur babanın ve bakıcının peşinden gitti. Barlas’ta onların peşinden. Ancak kapıya geldiklerinde bakıcı dönüp “Çopur bey Nazlı hanımla yanlız görüşmek istiyor Barlas bey kusura bakmayın!” dedi.

Barlas kalıverdi öylece. Tam iki saat bekledi kapının önünde. Upuzun geçen iki saat. Bakıcı üç kez çıktı odadan bu iki saat boyunca. İlkinde kahve yapıp getirmek için, ikincisinde yukarı çıkıp, siyah bir kutu ile geri döndü. Üçüncüsünde ise Barlas’ı içeri çağırmak için.

Barlas babasının onları barıştıracağını sanıp sevinçle içeri girerken, Nazlı hiç bir şey söylemeden çıktı yanından.

“Nazlı?” dedi endişeyle Barlas.

“Babanız sizinle konuşacak!” diyerek kolundan odanın içine doğru çekti onu bakıcı ve kapattı çalışma odasının kapısını.

Nazlı yukarı odalarına çıktı, getirdiği çantayı açmadan geri aldı ve bir taksi çağırıp, Hatice hanımın evine geri döndü.

“Kızım hayırdır?” dedi Hatice hanım daha sabah evine bıraktığı Nazlı’yı çantasıyla karşısında gördüğünde.

“Büyükanne inan o kadar şaşkınım ki, nereden başlayıp, nasıl anlatacağımı bile bilmiyorum!”

“Bir dene önce!” dedi Hatice hanım endişeyle. Kızın yüzünün solgunluğu ve gözlerinin kızarıklığı yaşlı kadını iyice endişelendirmişti.

Nazlı önce Barlas’ın söylediklerini, sonra da Çopur bey ile konuştuklarını tek tek anlattı Hatice hanıma.

Tüm bunlar olurken, Asude hanıma evde olan bitenlerin haberi çoktan uçurulmuştu.

“Ağabeyim yine neler çeviriyor!” dedi sinirle, “Gelinini kalması için iknaya uğramış anlaşılan ama kız doğru olanı yapmış!” ded Tezer hanımı arayıp.

“O halde yakında davayı açar!” dedi Tezer hanım keyifle.

“Ben de öyle umuyorum!”

Hatice hanım bir haftalık dertleşme ve hasret tatilinin ardından Nazlı’nın yaşadıklarından kendini sorumlu tutmaya başlamıştı. Eğer onları yaylaya davet etmemiş olsaydı tüm bunlar yaşanmamış olacaktı. Gidip söylemek istediği iki çift laf vardı birilerine ama yapmayacaktı. Sıkıntıyla dolanıp duruyordu evin içinde. Nazlı’nın sabrına ve sukünetine gerçekten hayrandı.

Nazlı dışardıdan sessiz ve sakin görünsede içinde kopan fırtınalarla baş etmeye çalışıyordu. Bir hafta boyunca yaylada Hatice anne ile konuşup karar verdiklerinden sonra bu yaşadıklarını anlaması ve hazmetmesi kolay olmuyordu. Çopur bey olmasaydı çoktan bir avukata koşmuştu ama “Bekle kızım!” demişti o gün odada konuştuklarında, “İnsanın kız kardeşi ile hesaplaşması kolay bir şey değil. O bana annemlerin yadigarı. Onu korumak görevim benim. Bunca zaman tüm hırsına, küçük hesaplarına rağmen korudum da. Oğlumun mutluluğuna gölge düşürecek kadar hırsa kapılmış olduğunu anlamak beni derinden sarstı. Biliyorum yaşadıkların kolay değil ama bu kadar kolay kazanmasına izin vermemeliyiz öyle değil mi?”

“Bu nasıl bir kadın böyle? İnsan öz yeğenine bunu nasıl yapar?” demişti Hatice hanım şaşkınlıkla. Konaktaki herkes Asude hanımın ajanı değildi, Çopur beye sadık olanları da vardı ve evin küçük beyine yapılanlara şahit olmuşlardı. Çopur bey her şeyi takip edip, kayıt etmekle görevlendirmişti onları. Ta ki Asude ve Tezer odalarına girip uyuyana kadar her biri takip edilecekti.

“İyi ama Barlas’ı da cezalandırmak olmuyor mu bu bekleyiş?”

“Çopur bey oğlunun bu arazilerin tek varisi olduğunu ve bu dersi bu gün almazsa ileride daha büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda kalabileceğini söyledi.”

“Peki ya sen ne düşünüyorsun? İlerisi için?”

Cevap vermedi Nazlı, Hatice hanıma. Evden ayrılalı tam bir hafta olmuştu. Barlas defalarca aramış, kapıya gelip yalvarmış, Hatice anne ile konuşmuştu. Nazlı bir kez olsun geri dönüş yapmamış, yanına çıkmamıştı. Hatice hanım bildiklerini Barlas’a söyleyememişti elbette. Zavallı oğlanın haline çok üzülmüştü gerçekten. Hatta onunla ağlamıştı oturup bir keresinde ama son kararı verecek olan Nazlı’ydı. Çopur bey de Nazlı’dan beklemesini isterken, geri dönmesini talep etmemişti.

“Kararı sen vereceksin kızım!” demişti, “Ben kendi ailemin içindeki sorunları çözebilir, çözemezsem de kararlar alabilirim. Ancak Barlas ve sen artık bir ailesiniz. Onun babası olmam aile işlerine karışma hakkını vermez bana. Anne babaların görevi çocuklara doğruyu yanlışı öğretmektir. Onların hayatlarını bir önür yönetmeye çalışmak değil!”

Adamcağız tek eliyle deftere yazarak konuşmak zorunda kaldığından çabuk yoruluyordu. Bu nedenle konuşma oldukça uzun sürmüştü.

Beyzanur sürekli annesine bir haber olup olmadığını soruyordu. .Aradan bir hafta geçmiş olmasına rağmen Nazlı’nın dava açacağına dair bir haber alamamışlardı.

“Buldu yağlı kapıyı bırakmayacak demek!” dedi hırsla.

“Dur kızım, Asude’nin planları daha bitmedi. Bir kozu daha var oynayacak! Bunca zaman sabrettin biraz daha sabret!”

Beyzanur suratını asarak attı kendini kanepeye “Off bekle bekle turşum çıktı valla!”

Asude hanım Barlas’ın Nursayan’ların konağına gidip yalvardığını ama Nazlı’nın ona bir yanıt vermediğini duyunca sevinmişti. Gerçi kızın hemen boşanma davası açacağını düşünmüştü ama bir hafta çok uzun bir zaman sayılmazdı. Bir kaç hafa daha bekledikten sonra onunla konuşmaya gidecekti eğer dava açılmamış olursa.

Barlas babasının öfkeli gözlerinden ve “Beğendin mi yaptığını!” sözlerinden başka bir tepki alamamıştı odasına girdiğinde. Adamcağızın daha fazla yazacak hali de kalmamıştı zaten. Ancak o günden sonra Asude hanımdan kaçtığı gibi Barlas’dan da uzak durmaya başlamıştı evde.

“Baba lütfen!” diye dil dökse de oğlu tavrını koruyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s