Hesap – Bölüm 2

Tam üç gün sonra kızda yamacın bir başka yerinde baygın bulundu Susuz ve aç kaldığı için kendinde değildi. İzlere bakılırsa yamacın başında ayağı kayıp yuvarlanmıştı. Kendine gelince olanları hatırlamadığını söyledi. Muhtemelen uykusunda oraya gidip aşağı düşmüştü. İyileşip hastaneden eve dönünce hergece kızın uyuduğu evin kapısı sıkıca kilitlendi.

Köyün delisi diye anılan Meryem’de uyurgezerdi. O kocası onu başka bir kadınla terkedince delirmişti. Bir de kızı vardı Ayşe. Zavallı kız babası gittiğinden beri uğraşıyordu anasıyla. O da geceleri kalkıp dolaştığı için kapıları kilitliyor, gündüz de alıp başını gitmesin diye devamlı sahip çıkmaya çalışıyor ama zaptedemiyordu. Çok güzel bir kızdı Ayşe, neredeyse köyün en güzel kızıydı ama sahipsizdi işte Babası yok anası da deliydi. Böylesine kadar güzelliği versede ne kadar iyi yazardı kim bilir?

Turna ve Hüseyin kaza geçirdi sıra Ayşe on üç yaşındaydı. Babası çoktan kaçmış, anası da sokaklarda onu arıyordu her gün. Kendi bostanlarından çıkanlarla doyuruyorlardı karınlarını. Muhtar sayesinde un, bakliyat gibi gıdalar bazen ilçeden, bazen de köylüden yardım geliyordu. Kuş kadar iki kadının yediği ne olacaktı zaten. Zapzayıftı ikisi de, çelimsiz ve çaresiz.Çok üzülmüştü Ayşe kaza yapanlara. Yaban dedeyi o da çok severdi. Onun keçilerle dostluğuna hep gıpta etmişti. Anasını bırakabilse onun peşisıra dağlara gider o da keçilerle ahbaplık ederdi ama Meryem hanımın başına neler gelirdi kim bilir o zaman. Bir keresinde yaban dededen bir yavru istemişti. Hiç değilse evinin önünde bakabilirdi ona.

“Kızım dağ hayvanı senin bahçende özgür olur mu? Olur da anasız bir yavru bulursam, sürüsü de onu redderse getirim. Yoksa ben hiç bir sabii ayıramam sürüsünden bilesin!” demişti yaban dede. Kimseyle konuşmazdı ama o da Ayşe’yi severdi Acırdı da kıza. Bu güzelliğin ileride başa bela olmamasını dilerdi. Muhtar sahip çıkmasa çoktan başlarına türlü iş gelirdi de, neyse ki muhtar koruyup kolluyordu ikisini de. El eli ne kadar korur kollarsa işte.

Ahmet Tarcan’ın gelini de uyurgezer çıkıp üç gün kayboluverince, köyde önce gelin kız, arkasından da Meryem hanım ile Ayşe konuşulur olmuştu yine. Ahmet Tarcan’ın gelini deli değildi elbet “Uyurgezerlik bir hastalık” demişti bir kez ilçeden gelen doktor, “Olur bazı insanlarda, sabah olunca hatırlamazlar. Çoğu zaman da ırsi olur”

Meryem hanımın kızı Ayşe’nin de uyur gezer olabileceğini konuşmuşlardı o zaman da, çocuktu Ayşe daha. Zaten kapı baca kiliyli yaşadıklarından çocuk kalksa bile gece anca evin içinde gezer diye bağlamışlardı konuyu. Şimdi Ahmet Tarcan’ın gelini de doğurunca onun çocukları da gezecekti belki. Ne hastalıklar veriyordu Allah !

Hüseyin ve Turna’nın tam olarak iyileşip normal hayata karışmaları bir yıldan fazla sürdü. Bir yıl da dikkatli olmaları gereken bir dönem yaşadılar oldu iki yıl. İkinci yılın sonunda hayatlarını kurtaran adama bir teşekkür etmek istedikleri için yeniden Artvin’e gitmeye karar verdiler. Aileleri buna şiddetle karşı çıksa da, o yaşlı amcayı bulup elini öpecek, hellalik istyeceklerdi.

İtirazlara aldırmadan yine İstanbul’a uçtular, oradan da Artvin’e. Yine bir araba kiraladılar ama bu defa uygun yol koşullarında. Rehbersiz yine dağlara gideceklerini duyan aileleri Almanya’dan küplere bindiler yine.

“Hiç mi akıllanmadınız?” diye ağlaştılar ama kilo metrelerce uzaktan yapılan nasihat ve ağlamalar kırmadı inatlarını. Can borcu ödemeleri gerekiyordu yaban dedeye.

Bu defa çok dikkatli ve yavaş bir şekilde yaban dedenin köyüne doğru yola çıktılar. Çıkmadan önce aracın tüm sistemlerini kontrol ettiler, hava ve yol durumunu iyice öğrendiler. Jandarmaya ulaşabilecekleri telefon numaralarını kaydettiler ve yola ondan sonra çıktılar. Köye varmadan kaza yaptıkları yere gelince ikisi de kendilerini kötü hisettiler ama korkuyla yüzleşmek gerektiğine inandıkları için arabadan indiler ve düştükleri yeri seyrettiler. İçlendiler, dertlendiler. Sonra bir kez daha can borcu duydukları dedeye varmak için azimli yola çıkıp o defa varamadıkları köye geldiler.

Başta muhtar olmak üzere kaza geçiren karı kocanın yeniden onları ziyarete gelmiş olmasına çok sevindiler. Çok sevindiler ama yaban dede geçen bahar ne yazık ki vefat etmiş olduğu için onları kurtarıcıları ile tanıştıramadılar. Turna çok ağladı dedeye. Adamcağız ağızlarından bir teşekkürü duyamadan göçüp gitmişti demek. Ailesini sordular şehirde yaşadıkları cevabını alında bir şey diyemediler.

“Kalın bu gece ağırlayalım!” dedi muhtar.

Dedenin olmayışına çok üzüldükler için içlerine sinmedi kalmadılar. Dedenin çok sevdiği keçilerine olsun bir teşekkür etmeye karar verdiler. Muhatara söylemediler ama kaza yaptıkları yere yakın bir yerde kamp kurmayı düşündüler. Bir gece kalıp keçileri takip edecekler, yaban dedenin hatırasını düşünüp öyle gideceklerdi.

Köyde kalmayı seçmiş olsalar, olanı biteni orada duyacaklardı belki ama onlar kamp yapmayı seçince, zavallı Ayşe’nin kayıp olduğunu öğrenemediler. Deli Meryem’in yarım aklıyla kızının kayıp olduğunu anladığını ve iki gece önce kendini astığını onlara kimse söylemedi. Söyleseydi Meryem’in güçlü analık duygularına, güzeller güzeli Ayşe’nin başına gelenlere daha çok üzülürlerdi belki yaban dededen.

Habersiz gittiler kamp yapacak yeri seçtiler. Yakacakları ateşin gece köyden görünmemesi için tam kazanın olduğu yer olmasa da biraz ilerisindeki tepenin arkasını seçtiler. Yaban dedenin keçileri buralarda oluyordu zaten söylenene göre.

Dedeye canları çok sıkıldığından sessiz sessiz çadırlarını kurdular. Hava kararmak üzere olduğundan, çantalarından çıkardıkları kuru yiyecekleri yedikten sonra ateşte çaylarını ısıttılar.

“Hayatı bize hediye eden yaban dedeye!” diyerek çaylarını gökyüzüne kaldırdılar.

Geldikleri andan itibaren hiç keçi göremedikleri için onları sabah takip etmeye karar verip çadırlarına girip uyumaya hazırlandılar.

Gece artan rüzgarın etkisiyle sallanan ağaçlarla gece avcılarının seslerini dinleyerek uyumaya çalıştılar. Tam tulumlarının içinde gevşemiş dalacakları sırada Turna dışarıda dolaşan bir ayak sesi duydu. Hüseyin çoktan dalmış olduğu için kulak kesildi bu sese. Ses çadırın tam önüne kadar gelince korktuğu için Hüseyin’i uyandıracaktı ki, bir el çadırın fermuarını açıverdi.

Turna neredeyse korkudan ölecekti. İkinci kez geldikleri bu yerde bu kez öleceklerini düşündü saniyeler içinde. Çadırın açılan kısmından kafasını uzatan kızı görünce korkuyla baktı yüzüne.

Saçı başı birbirine karışmış, yemenisi omuzlarına düşmüş bu güzel kızın adının Ayşe olduğunu bir süre onunla bakışıp tehlikeli olmadığına kanaat getirdikten sonra konuşunca öğrendi.

“Kimsin sen?”

“Ayşe benim adım!”

“Köyde mi yaşıyorsun?”

“Evet!”

“Ateşi görüp mü geldin? Gecenin bu yarısı dağda ne işin var senin tek başına?”

“Kaçtım ben abla!”

“Niye kaçtın? Bize mi kaçtın?” dedi şaşkınlıkla Turna. Bu köye her geldiklerinde bir maceraya bulaşacaklardı demek.

“Yok abla size neye kaçayım. Bir işler oldu işte kaçtım ben de! Döneceğim geri ama anam var orada benim. Meryem’in kızıyım ben, bırakamam ki?”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s