Tiyan o gece de maskesini yüzünden çıkarmadan oturdu. Çay ve kurabiyelere elini bile sürmemişti. O yemeyince Luna’da sadece bir fincan çay içmekle yetindi. Başında düşmeden kaynaklı bir ağrı vardı. Bu salonda onunla bir ömür hayatl etmişti bir kaç saat önce ama bu hayalin içinde sürekli maske takması yoktu, ayrıca sadece bir kadın için maskesini çıkarabileceğini söylemişti, demek ki o kadın Luna değildi. Bu evlilik belki sahiden de Tiyan için bir oyundu. Onunla iyi iki arkadaştılar belki de sadece.
Tiyan ona neden keyifsiz olduğunu sorunca başının ağrıdığını söyledi ve erken izin isteyerek odasına çıktı. Odasının camından ağaçların ötesindeki gölü ve ayın ona düşen ışığını görebiliyordu.
“Ay tepedeyken gölete girmelisin!” diyen sesi çınladı kulaklarında annesinin.
Gimini’yi kurtarmış bu eve getirmişti Luna gitse bile herhalde geri göndermezdi Tiyan onu. Eğer gölete girerek ortadan kaybolursa zaten öldüğünü düşüneceklerdi, kimse bunun bir kaçış olduğunu anlamayacaktı, annesinden başka. Döneceği hayatında da birini bulup aşık olma şansı vardı. Yüzünü bile görmediği bir adamı uzun süre hafızasında dahası yüreğinde taşımazdı herhalde.
“Başımın ağrısından mı bu kadar karamsarım acaba?” dedi kendi kendine. Gölete girmesi için hâlâ zamanı vardı. Camdan ay ışığını seyrederken bir karaltının ağaçların arasından yürüdüğünü gördü. Daha dikkatli bakınca bu karanlık silüeti Tiyan’a benzetti ama emin olamadı. Odanın kapısını sessizce açıp Tiyan’ın odasını kontrol etti henüz odaya gelmemişti. Sonra aşağıdan ses geliyor mu diye dinledi ama bir şey duyulmuyordu. Çıplak ayaklarla yavaş yavaş indi merdivenleri ve salonu görebileceği mesafede durup eğildi. Kimse yoktu.
Tiyan gölete mi gidiyordu bu saatte?
Koltuğun üzerinde duran kalın şalı üzerine sardı, buradaki kadın ayakkabılarının hepsi dize kadar uzun ve bağcıklı olduğu içi orada bulduğu terlik benzeri şeyi ayağına geçiriverdi. Biraz büyüktü ama yürümesine engel değildi. Kapıyı açıp verandaya çıktı. Ay ışığı dışında bir ışık olmadığı için karanlıktı. Gece kuşları ve uzaktan gelen ulumalar avcıların çoktan mesaiye başladığını işaret ediyordu. Geri dönerse en çok bu doğal hayatı özleyeceğini düşündü. Otomobil sesi ve egzozu olmadan bir hayatın mümkün olacağına ilk kez şahit oluyordu. Kendisi de motorsiklet kullanıyordu ve sokakları gürültüye boğuyordu ama at nallarının tıkırtısı ile ahşap tekerleğin çıkardığı o garip sesi şimdi daha çok hoşuna gidiyordu. Ahenkli ve doğaya uygun seslerdi onlar.
Merdivenleri dikkatlice indi ve az önce gölgeyi gördüğü ağaçlık kısma baktı. Korkuyordu ama az gördüğü Tiyan ise nereye gittiğini merak ediyordu. Derin bir nefes alıp hiç bir şey düşünmemeye çalışarak hızlı adımlarla gölete doğru yürüdü aynı yoldan. Tam ağaçlık alanı bitirmek üzereyken arkasından bir dalın oynadığını hissetti, sonra bir hışırtı sesi duyunca sırtındaki şalı orada bırakıp hızla gölete doğru koşmaya başladı. Suyun içinde biri vardı ama onun Tiyan olduğundan emin değildi. Yine de refleks olarak kendini ona doğru fırlattı ve korkuyla boynuna dolandı.
Tiyan ikinci kez yaşadıkları bu tuhaf anı önce algılayamadı. Bu defa ona sırtı değil yüzü dönüktü. Luna korkuyla arkasına bakıyordu ve yüzünü çevirdiği anda yüz yüze geldiler.
“Orada bir şey var sanırım!” dedi korkuyla ama onun maskesiz yüzünü görmenin heyecanı ile susup kaldı sonra.
“Beni mi takip ettin?” dedi Tiyan.
“Ben bir gölge gördüm sadece, senin bu saatte gölete gireceğin hiç aklıma gelmedi!”
“Daha önce de beni böyle yakalamıştın!” dedi Tiyan gülerek, kolları hâlâ Luna’nun bedenine dolanıktı.
“Evet ama o zaman yüzünü görmemiştim!” dedi Luna, yüzü tıpkı bir heykel kadar düzgündü Tiyan’ın, ne bir yara, ne de başka bir iz vardı. Tam aksine cildi gergin ve düzgündü. Sakalı ya da bıyığı da yoktu. Refleks olarak ellerini onun yüzüne götürdü Lıuna. Tiyan tepki vermeden bekledi.
“Neyi sakladığını anlayamıyorum!” dedi Luna, “Yüzün o kadar güzel ki!”
Tiyan gülümsedi bu söze, gülümseyince dahada yakışıklı oluyordu. Luna arkasındaki hışırtıyı çoktan unutmuş ay ışığında onun kollarında büyülenmiş gibiydi.
İki gencin dudaklarının birleşmesi uzun sürmedi.
“Sanırım oyun sona erdi!” dedi Tiyan ikisi birden göletten çıkarken.
“Aman Tanrım sen çıplaksın!” diye bağırıp arkasını döndü Luna.
“Maskem bile yok!” diye güldü Tiyan ve hızlıca giyindi kıyıya bıraktığı bornozunu. Sonra gidip karısına sarıldı ve birlikte eve döndüler.
Ay tepedeyken Luna gölete girmişti o gece, tıpkı düşündüğü gibiydi. Ancak gitmek yerine kalmak için girdiğini o gece sabaha kavuşurken anlayacaktı.
Gimini onu uyandırmak için misafir odasına girdiğinde boş olduğunu görünce önce şaşırdı. Sonra kapısı açık diğer misafir odasına baktı. O da boştu. Bu kez sadece Lila odanın kapısı kapalıydı. Gülümseyerek indi aşağıya, bayan Luna’nın bu sabah giyinirken yardıma olmayacağına sevinmişti.
Ayın tepede olduğu son gece Luna Tiyan ile birlikte göletin kenarına geldi yine. Tiyan artık evdeyken çalışanlara rağmen maskesini takmıyordu. O gece eve döndüklerinde ona neden maske ile dolaştığını anlatmıştı.
“Annem babamın sadece metresiydi ama ona çok aşıktı. Benim doğumumun ardından üvey annemin sandığının aksine annemle ilgilenmeyi kesmişti babam. Bu da ona çok ağır gelmişti. Sürekli ağlayarak ‘Bir daha onun yüzünü görmek istemiyorum’ diye bağırıp ağlardı. Çok küçüktüm annemin bu hali beni korkuttuğu için saklanırdım. Onu teselli etmek isterdim ama bunu nasıl yapacağımı bilemezdim. Sonunda hastalandı. “
“Maskeyi o hastalanınca mı taktın yoksa?”
“Hayır, annem babamın yüzünü asla görmek istemediğini söylediği için taktım çok önce. Babama benzediğimi farketmedin mi?”
“Oh hayır! Babanla benzerliğini mi engellemeye çalıştın yani?”
“Annemin sevgisini kaybetmek istemiyordum. O hep üzgündü. Babama benzediğim için benim yüzümü de görmek istemediğini düşünmüştüm. Oysa o maske takmaya başladığımı bile farketmemişti. Yine de devam ettim. Yüzümü değiştirmem mümkün değildi ama annemim oğlu olarak kalmak istiyordum!”
“Babana içten içe hep bir öfken olmalı!”
“Evet vardı ama bunu yendim. Kendimi işe verdim, metresin oğlu olmama rağmen çalıştım ve babamın en başarılı evladı oldum. Yine de onun annemi üzen parçasına, yüzüne sahip olarak anılmak istemedim. Onun da metresinden olan oğlu ile benzerlikten hoşlanacağını düşünmüyordum ve tabi karısının da! Ben de maskemi hiç çıkarmadım böylece. İnsanlar bir hastalığım ya da yara izlerim olduğunu sandılar. Oysa ben o maske ile ben oluyordum. Bunu onlara anlatmam imkansızdı.”
“Ben bu yüzü gerçekten seviyorum!” dedi Luna, “Her gün görmek istiyorum!”
“Ben de senin için bu yüzü artık saklamak istemiyorum! Beni ben olarak seven tek kişi sensin çünkü!”
O gece gölete girdiler yine bir birlikte. Luna’nın tek yapması gereken suyun içine kaybolmaktı. Son şanstı artık ama o sabaha Tiyan’ın kollarında uyanmayı tercih etti.
Dövme dükkanının dokuzuncu müşterisi hayatın ona sunduğu gerçel hediyeyi şimdi bulmuştu.
(SON)