Dokuzuncu müşteri – Bölüm 15

Aynı günün akşamında kendisi gelemese de konttan bir mesaj geldi. Kral ona evlilik hediyesi olarak ne istediğini sorunda Luna’nın isteğini dile getirmiş, kral tereddüt etse bile kızın annesi ile bir kez görüşmesini kabul etmişti.

“Gimini inanamıyorum, yarın gidip onu görebilecekmişim!”

“Bayan Luna kontun bu kadar iyi biri olacağı hiç aklıma gelmezdi inanın!” diye ağlamaya başladı Gimini.

Luna ile birlikte o da gidip görebilecekti en sevdiği efendisini. Luna o gece Gimini’yi hemen göndermedi odasından. Saraydan başka evi olmadığını öğrendiğinden beri hemen gitmesine izin vermiyordu zaten. Birlikte sohbet ediyorlar, iki arkadaş gibi davranıyorlardı gözden uzak oldukları için. Gimini de bundan memnun görünüyordu. Gitse bile bir sürü hizmetkar ile ortak kullanılan bir alanda vakit geçirip küçük ve karanlık odasına geçecekti. Bayan Luna ile buradan ayrılacağına memnundu. Kont ve Bayan Luna yeni bir ev kuracakları için bütün çalışanlarda yeni olacaklardı. Geçmişe dayalı olumsuz ilişkiler söz konusu olmayacaktı. Burası çok kalabalık bir yerdi, bununla birlikte herkes mecburi olarak iç içe yaşadığı için ilişkiler de çok dejenereydi. Sırf efendilerine yalakalık olsun diye birbirlerine kötülük etmekten çekinmiyorlardı. Oysa bunun kimseye faydası yoktu. Çünkü ilerleyebilecekleri ya da kazanabilecekleri fazlası yoktu burada. Her şey sahip oldukları kadardı ölene dek. Doğum annesinin isteği olmasaydı Luna’nın yanına onu vermeleri söz konusu olmazdı.

“Ona sormak istediğim çok fazla şey var Gimini. Hepsini aklımda tutamassam diye korkuyorum!”

“Bayan Luna o sizi görünce çok mutlu olacaktır eminim. Onu hatırlıyorsunuz öyle değil mi? İnsan annesini asla unutmaz!”

Luna durgunlaştı ve baktı onun yüzüne “İnsan annesini asla unutmaz!” diye tekrarladı mırıldanır gibi. Oysa dört yaşına kadar birlikte olduğu annesini bile hayal meyal hatırlıyordu o rüyalar olmasa. O rüyalarda gördüğü yüzünde annesinin gerçek yüzü olup olmadığından emin bile değildi. Belki de hayal gücü tamamlıyordu o yüzü sadece. Belki de annesi hatırladığından bile farklıydı. Babası bir sinir krizi anında bütün fotoğrafları yaktığı için elinde hiç bir fotoğraf kalmamıştı onunla ilgili. Ne bir fotoğrafı, ne bir eşyası yoktu geriye kalan. Dünyadan tamamen silinip gitmiş gibiydi.

“Bayan Luna iyi misiniz?” dedi Gimini hemen.

“Hatırlamıyorum!” dedi Luna sayıklar gibi, “Annemi hatırlamıyorum!”

Gimini onun doğum annesini kasttettiğini sandığı için üzüldü neden olduğu bu hale. Luna doğum annesini hiç görmemişti bile aslında. Bu yüzden onu hatırlamakla ilgili bir cevabı zaten yoktu.

“Oh lütfen üzülmeyin! Bu düşüşünüz yüzünden. Anneniz bunu anlayacaktır. Üzülecektir mutlaka ama o sizi çok seviyor. Eminin onu gördüğünüzde siz de her şeyi hatırlayacaksınız. Anne sevgisi ilaçtır!”

Luna’nın gözleri doldu bu sefer. Annesiz büyümüş bir kız için çok acı bir sözdü bu.

“Oh çok özür dilerim bayan Luna bu gece ben sizi çok üzüyorum sanırım!” dedi Gimini onun göz yaşlarını görünce. İsterseniz ben artık gideyim sizde dinlenin. Yarın heyecan verici ve zor bir gün olacak. Ayrıca bunun için konta ve krala teşekkür etmeniz gerekiyor. Bunu nasıl yapacağınızı yarın düşünebiliriz. Umarım babanız bunu duyduğunda kendini kötü hissetmez!”

“Kötü hissetmek mi neden?” dedi Luna gözlerinden yaşlar inerek.

“Şey, üvey anneniz yüzünden!”

“Bu benim sorunum değil!” dedi Luna omuz silkerek.

İkisi bir kaç saat daha birlikte oturduktan sonra Gimini onu yanlız bıraktı. Luna ilk defa burdan gidebilmek için güçlü bir olasılık yakalamıştı. Arada sırada göğsündeki dövmeyi kontrol etti sabaha kadar ama bir değişiklik olmadı.

Gimini erkenden geldi kapısına, onu hemen giydirdi ve kahvaltısı etmesini sağladı. Kuleye gidecekleri için gösterişsiz sade bir şeyler giyindiler. Gimini’nin hazırlattığı araba kapıda bekliyordu çıktıklarında hemen bindiler. Yolculuk yaklaşık kırk beş dakika sürdü. Luna kulenin bu kadar uzak bir yerde olabileceğini hiç düşünmemişti. Giderken yine çıktığı göletin yanından geçtiler. Geldiğinden beri bu gölete de bir daha hiç gelmemişti. Acaba o gelmeden önceki Luna ne yapıyordu bu kadar uzakta göletin yanında. O buraya geldiğinde ona ne olmuştu dahası? O da Luna’nın yaşamına mı gitmişti yoksa? Birden bire kafasına binlerce soru üşüştü.

Kulenin önüne geldiklerinde ikisininde kalp atışları duyulacak kadar hızlıydı. Kapıda onları bir gardiyan karşıladı. Luna kontun gönderdiği notun ilişiğindeki kralın mühürlü izin kağıdını gösterdi. Gardiyan onu takip etmelerini söyleyerek yürümeye başladı.

Kule dışarıdan göründüğünden farklıydı. Ana kapıdan girilince içeride kocaman yeşil bir avlu uzanıyordu. Dış cephede herhangi bir pencere yokken, bu iç kısma bakan pek çok pencere vardı. Kule dairesel olarak bu avlunun etrafında yükseliyordu. Dışarıdan silindir bir bütün gibi görünen kule içeriden sadece bir çemberdi aslında. Bu güzel bahçeye bakan hemen tüm pencereler güzelliğe inat demirliydi. Gimini ve Luna ilk kez geldikleri bu yerde hayretle etraflarını inceliyorlardı.

Gardiyan onları bir kapıdan girilen merdivenlere götürdü. İki kat çıktıktan sonra uzun bir koridora girdiler o zaman bu pencerelerin koridorlardan bahçeye açılan pencereler olduğunu anladılar. Her biri kapalı olan kapıların olduğu odacıkların pencereleri yoktu. Her kapının kilidi vardı. Gardiyan biraz ilerideki bir sandığın kilidini açıp içinden bir anahtar aldı ve biraz ilerideki kapının önünde durdu. Luna ve Gimini birbirlerine yaklaşmışlardı iyice kapının önünde. Gardiyan onlara bakıp, “Sadece ismi yazan kişi girebilir'” dedi duygusuz bir sesle. Gimini irkilmişti bunu duyunca “Ama ben..” deyip sustu sonra. Luna annesini görecekti o sadece bir hizmetçiydi. Susup bir kaç adım geri çekildi. Luna onun haline üzüldü ama burada yapabileceği daha fazla bir şey yoktu. Bu anı yaşamak zorundaydı çünkü geri dönüşünün şimdilik tek anahtarı buydu.

Başıyla gardiyana “Tamam” işareti yaptı. O da kilidi çevirip kapıyı açtı. İçeride zayıf bir ışık vardı. Tahmin ettikleri gibi bir pencere yoktu. Yine de havadar ve genişti. İlerideki sedirin üzerinde beyaz elbiseli uzun saçlı bir kadın oturuyordu. Kapının açılışına nedense hiç tepki vermedi.

Kapı arkasından kapanınca Luna yavaş adımlarla oraya doğru yürüdü. Kadın zayıf ışığa rağmen elindeki kitaba dikkatini vermiş görünüyordu. Onun ayak seslerini duymuş olması gerekirken başını çevirip bakmadı bile. İçerinin garip huzurlu bir sessizliği vardı. Kapıdan girince burasının bir zindan olacağını düşünmüştü ama aydınlık boyanmış, iyi döşenmiş hatta ışıksızlığa rağmen köşede iki bitkinin olduğu farklı bir ortamdı. Sarı ışığın zayıflığı içeriye dingin bir hava katıyordu. Havada garip tatlı bir koku vardı, tarçını andırıyordu.

Sessiz adımlarla kadının yanına varana kadar içini güzel ve huzurlu bir duygu kaplamıştı Luna’nın. Dün geceden beri hisettiği bütün gerginlik her adımda azalıyordu sanki.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s