Dokuzuncu müşteri – Bölüm 10

Gimini elbette ki Luna’nın neden bahsettiğini anlamıyordu. Luna bu oyunun içine girmişti ama o zaten çabuk sıkılan biriydi. Hayatı boyunca hep yapmak zorunda olduklarıyla yaşamak zorunda kalmıştı. Babasına bakmıştı yıllarca ve şimdi onun borçlarını ödemek zorundaydı. Büyükannesi ve büyükbabası öldükten sonra pek güzel ve rahat günleri olduğunu söyleyemezdi. Sığınıcak bir limanı olmamıştı hiç bir zaman. Kendinden başka güvenebileceği kimsesi de. Şimdi bu garip dünyanın içinde hem merak ediyor, hem kurtulmak istiyordu. Bu giyinip soyunma merasimleri çok yorucuydu. İnsanlarla dikkatli iletişime girmek zorunda oluşu da öyle. Bir de şu küçük kadın vardı. O kadar iyi ve fedakardı şimdi bir de onun sorumluluğunu almak zorunda kalmıştı. O da herkes gibi sadece iş olduğu için yaptığını hissettirseydi belki umursamazdı ama koruyuculuğu ve dikkati çok güçlüydü. Büyükannesinden beri kimse Luna’ya böyle sahip çıkıp hizmet etmemişti.Öte yandan bunları hissetmek istemiyor bir an önce kaçıp kurtulmak istiyordu.

Kontu merak ediyordu. Doğum annesinden öğrenmek istedikleri vardı ama yine de zorunda olmaktan ibaret bu hayat onu iki üç günde boğmaya başlamıştı. Sanki gerçek hayatı çözebilmiş gibi şimdi sil baştan yeni bir dünya keşfetmek istemiyordu ki. Aslında alacaklıların onu asla bulamayacakları bir yerde olmak ve gece gündüz çalışmak zorunda kalmamak güzeldi tabi ama buraya gelince anlamıştı ki o her zaman söylediği gibi bir prenses olmak istemiyordu aslında. Sadece arada bir dinlenmek istiyordu. Bir hizmetçide istemiyordu çünkü bir meslek olduğunu da düşünse insanlara hükmetme isteği onun doğasında yoktu. Hizmetçilik çok yakın temasta bulunulan bir meslekti görünüşe göre. Meslek olmak için fazla kişiseldi belki. Köleliğe daha yakındı sahiden de. Hizmet edilen kişinin her tür davranışına boyun eğmek gerekiyordu. İş yerlerinde mobbing denilen psikolojik işkencenin en çok uygulandığı meslek olmalıydı. Hizmetçilik, uşaklık denilen bu meslekler kesinlikle köleliğin devamından kalmış olmalıydı ve bireysel hizmet için de belirli sınır ve kurallar olmalıydı.

“Luna ne saçmalıyorsun!” dedi sonra kendi kendine. Hayali bir dünyada devrim yapacakmış gibi şeyler düşünmeye başlamıştı durup dururken. Hiç birinin ne zamanı ne de sırasıydı. Bir an önce buradan kurtulmanın yollarını bulmalıydı. Bu dövmeyi yeniden belirginleştirmenin bir yolu var mıdyı acaba?

“Dövme görün!” dedin kendi kendine göğsüne bakarak. Elbette hiç bir şey olmadı. Hayal dünyasında bile böyle şeylerin yeri yoktu demek.

Gemini ona dördüncü kontun babasının metresinden olma oğlu olduğunu ancak kralın ve babasının gözdesi olduğunu anlattı.

“Kralın kızları yok mu?” diye sordu Luna merakla.

“Var elbette ama onlar hem anneden, hem de babadan asil olanlarla evlenirler! Kralın gözdesi de olsa dörüdüncü kont bir metresin oğlu”

“İyi ama kral veya kızlardan biri bunu seçemez mi?”

“Ben sadece bir hizmetçiyim bayan Luna, bunları evlendiğinizde konta sorarsınız. Onun gibi bir adamla umarım mutlu olursunuz!”

“Gimini ben evlenmeyeceğim diyorum sana! Gideceğim, eğer kendim başaramazsam, doğum anneme ulaşmak zorundayım bu yüzden. Seni de götüreceğim yanımda, burada bırakmayacağım!”

Gimini güldü bu defa, Luna’nın ona değer veren sözleri ruhunu okşamıştı, tıpkı annesi gibi iyi bir insandı o da. Böyle giderse gerçekten de evlenemeden kuleyi boylayacaktı ama.

“Bayan Luna, ne demek istediğinizi anlamıyorum ama burada kaldığınız süre boyunca söylediklerimi yapmazsanız başınıza olmadık işler gelecek. O zaman zaten siz beni bir yere götüremeden, bir kuleye hapsediledek ve gideceksiniz!”

“Tamam!” dedi Luna sıkıntılı bir sesle, ona hak veriyordu en azından henüz gidemeden başına böyle bir iş gelirse zaten hiç bir planı gerçek olamazdı.

Güz bayramı için sarayın her yanında hazırlıklar başlamıştı, bahçeye kocaman fıçılar getirilmiş, çiçeklerle sarılı ipler asılmış, masalar dizilmişti. Aynı masal kitaplarındaki görüntülere benziyordu her şey. Bembeyaz masa örtüleri serilip üzerlerine ikramlıklar konulunca daha da güzel oldu her şey. Bir kır düğünü havası vardı tüm bahçede ve kadınların tamamı beyaz giyinmişti. Gimini bunun bir şenlik adeti olduğunu söylemişti. Saçlarına üzüm yapraklarından birer taç takmışlardı. Bahçenin hemen ortasındaki platforma, kocaman bahçenin her yenından duyulabilmesi için en az elli kişiden oluşan bir orkestra getirilmişti. Bir anda bu kadar eşya ve insanın etrafı sarması Luna’yı da neşelendirmişti. Kontun bir an önce gelip onu bahçede gezdirmesi için heyecan yapmaya bile başlamıştı.

Giyindikten sonra etrafında şöyle bir dönüp, “Keşke bu elbiseydi de götürebilseydim çok güzelmiş!” dedi neşeyle.

“Elbise zaten sizin bayan Luna!” dedi Gimini.

“Haklısın onu da götürmeliyim!” dedi Luna sevinçle, şenlikler bitince onu da o güzel kolyenin yanına koyacaktı.

Dördüncü kont gecikmeden geldi. Yine kapının ardından gelişini haber verdiler. Luna haber gelir gelmez odadan fırlayıp merdivenleri neredeyse uçarak indi. Gimini arkasından zor yetişti.

Kont henüz salona giriyorken onun koşarak indiğini görünce Luna durmaya çalıştı ama az kalsın düşüyordu. O kapıdan girene kadar sakin adımlarla inip, o kapıda kaybolur kaybolmaz yine koşmaya başladı. Gimini içten içe bu yeni Luna’yı daha çok sevmeye başlamıştı. Bu yüzden hiç sesini çıkarmadı yaptıklarına.

Nihayet bahçeye çıktıklarında Luna’nın içinden tüm bahçeyi zıplayarak dolanmak geliyordu. Platformda çalmaya başlayan orkestranın müzikleri o kadar neşeliydiler ki, insanın sürekli gülümseme isteği duymasına neden oluyorlardı. Bahçede bembeyaz giyinmiş kadınlar ve yanlarında koyu renk giyinmiş erkeklerin hemen hepsi gülümsüyorlardı. Ellerinde ki kadehlere bakılırsa şarap tadımları da başlamıştı. O bunları izlerken kont ona da bir kadeh uzattı. Garsonlar ellerinde tepsilerle kalabalığın arasında dolanıp şarap ikram ediyorlardı.

Luna kadehten bir yudum alınca yoğun karanfil tadını hissetti ilk önce, oldu olası karanfilin o güzel tadı ve kokusunu çok severdi. O küçükken büyükannesi yaptığı her şerbetin içine koyardı karanfil ve tarçından. Güven dolu günlerin tadıydı bu yüzden karanfik ve tarçın. Kadehi bir dikişte bitiriverdi. Gimini gözlerini dikmiş yaptığının yanlış olduğunu anlatmak ister gibi ona bakıyordu. Kont hiç bozuntuya vermeden elindeki boş kadehi aldı ve ona dolu olanı uzattı.

Bu defa daha dikkatli ve yavaş yudumladı Luna ve yürümeye devam ettiler. Kont onunla arasında belirli bir mesafe bırakarak yürüyor ve arkada kalmasına izin vermeyecek kadar dikkatli davranıyordu. Yürürlerken çevrede gördüğü insanlara başıyla selam verdiği için Luna da gülümsüyordu. İnsanların bir çoğunun arkalarını dönüp onlara bakmaya devam ettiklerini hissediyordu. Bunun nedeninin maskeli kontun müstakbel eşiyle ilk kez toplum içine çıkışı olduğu açıktı. İnsanlar çekindikleri maskeli adamla evlenmeye cesaret eden kadını merak ediyorlardı. Gerçi Gimini’in söylediğine göre annesi kulede olduğu ve üzerine o da düşüp başını vurduğu için onun hakkında da konuşanlar çoğalmıştı.

“Şenliklerde insanların bakış ve tavırlarını yok saymalısınız bayan Luna!” diye tembihlenmişti. O da öyle yapıyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s