İndiği merdivenler başka bir koridora bağlanıyordu. Her koridorda karanlık renkli duvarlar, kocaman kapısı kapalı kapılar vardı. Geri dönebilmek için merdivenin sonunda durup etrafta neler olduğunu aklında tutmaya çalıştı. Tam ilerleyeceği sırada kapılardan biri açılıp kalabalık bir grup dışarı çıkınca hemen koşarak geri çıktı ve nefes nefese odasına girip arkasından kapıyı kapattı. Eğer doğum annesine ulaşıp, işaretliler dolayısıyla dönüş yolu ile ilgili bir bilgi almak istiyorsa küçük kadının söylediklerine kulak vermek zorundaydı. Aslında geri döndüğünde onu bekleyen borçlar dışında bir hayat yoktu. Bir an için neden geri dönmesi gerektiğini düşündü. Burada kalıp kont ile evlenip rahat bir hayat sürebilirdi. Oradaki borçlular da onu arar dururlardı. Geride bıraktığı hiç kimseye zarar vermezdi bu. Okuduğu okullar burada bir işe yaramazdı muhtemelen ama zaten orada da bir işe yaramıyordu. Hatta belki burada icatlar yaparak tarihe adını yazdırabilirdi ne de olsa onlardan çok ileri olduğunu düşündüğü bir bilim dünyasından geliyordu o.
“Luna burası bir hayal dünyası neler saçmalıyorsun sen?” dedi kendi kendine sonra. Sonsuza dek burada kalma isteği falan belki de ölümle ilgili bir şeydi. O bir gölete düşmüştü arabanın içinde, düşmeden önce yeterince garip şey olmuştu. Arabanın içine nasıl sular dolduğunu ve su yeşili arabanın göletin dibine gidişini hatırlıyordu. Son anda arabadan fırlayıp yüzmeye başlamıştı ve çıktığında o adamın sırtına sarılıvermişti, ardından adını duyunca o tarafa yönelmiş ve küçük kadının yumuşacık havluları ve nasihatlarının içinde bulmuştu kendin. Yeniden açıp göğsünü kontrol etti, dövme hâlâ orada değildi.
Patronunun eleman çıkaracağını söylediği akşam götürdüğü son siparişten sonra o dövmeciye gitmişti ama her nasıl olduysa döndüğünde ve hatta sabah işine geldiğinde, kadının göğsüne ne çizdiğine bakmak aklına gelmemişti. Emlakçının onu gönderdiği evde dövmeci kadınla yeniden karşılaştıklarında belirmişti dövme göğsünde, hatta kadın da dövmeden bahsetmişti ona. Bir dokuz rakamı. Gölete düştüğünden beri de yine orada değildi. O kadına yaklaştığı anda mı beliriyordu bu dövme yoksa bir hayal başladığında mı? Bir hayal başladığında belirse şimdi de olması gerekirdi. Garip olan beliren tek şey dövmeci değildi. Komple bir dükkan belirmişti onu maceraya sürükleyen.
“Geri dönsem eminim emlakçının bana yolladığı evi de yerinde bulamayacağım ya da o kadın yerine başkası oturuyor olacak!” dedi kendi kendine.
Emlakçı bu hayallerin içinde biri değilse şayet onu merak etmiş olmalıydı. Gerçi o kılıkta bir tuhaf adamın hayali olmaması şu an pek inandırıcı gelmiyordu. Tam da lastikçinin kapısında patronun onu çıkarma ihtimali oluşmasının üzerine ortaya çıkmıştı garip bir şekilde. Üstelik ona “Suya git” ya da benzeri bir şey söylemişti arabayı verirken. Verdiği araba göletin suları ile neredeyse aynı renkti, “su yeşili”
“Acaba o ateşli hastalıktan mı öldüm ben sonrası hep hayaldi?” dedi kendi kendine. Kafası iyice karışmıştı. Gece boyu defalarca olanları tam sırasıyla hatırlamaya çalıştı. Onu buraya getiren şey işaretli olması mıydı?
Bu işaretli hikayesi de daha önce hiç duymadığı bir şeydi. İnsanların her zaman doğum lekeleri olurdu. Tabi kimsenin doğum lekesi üzerine hayali dövmeciler dövme yapmazlardı ama adı üzerinde onlar hayaliydi. Her ne olmuşsa annesiyle geçirdiği o kazada olmuştu zaten, hayaliler hayatına dahil oluvermişti.
“Kaza!” dedi sonra kendi kendine, “Tıpkı annemle geçirdiğim gibi bir kaza geçirdim ve buraya geldim! Bunun bir anlamı olabilir mi? Belki de geri gitmem için de benzeri bir kaza geçirmem gerekiyor olabilir ama nasıl?” diye söylendi kendi kendine. Burada bulabileceği yegane araba atların ardına bağlanan arabalardı. Onlardan biriyle gölete uçmayı denese acaba işe yarar mıydı?
“Ama doğum annemle konuşmadan gitmiş olursam o zaman sorularımın cevabını hiç bir zaman alamayabilirim!” diye düşündü bu defa da “Bunlar birer hayalse zaten soruların ve cevapların diye bir şey yok, işaretli olmak konusu bu hayale ait!” dedi sonra.
Kafasında binbir düşünce ile odada döndü durdu. Bir kaç saat sonra küçük kadın gelip ona yemeğe inmesi gerektiğini bildirdi. Neyse ki bu defa üzerini değiştirmeye kalkmadan onu alıp yemek salonuna götürdü.
Üvey annesi bir kez daha onu gördüğüne memnun olmadığını belirten yüz ifadesini takındı. Küçük kadın onu ayrılan sandalyesine kadar götürdü. Son zamanlarda her şeyi hafızasından silmiş olduğunun farkındaydı. Hatta düştüğü zamandan daha da unutkan olmuştu son bir kaç günde. Daha da doğrusu onu gölette yakaladığından beri. Acaba yine suya düşüp başını mı vurmuştu? Onun için endişeleri giderek artıyordu bu yüzden bir an önce dördüncü kont ile evlenip annesine ulaşmanın yolunu bulmasından yanaydı. Onu en iyi annesi anlayabilir ve ona en iyi o bakabilirdi. Bu kadının evinden de çıkmış olurdu. Ancak işin kötü yanı dördüncü kont ile evlendiğinde onu da yanında götüremeyecek olmasıydı. Bundan henüz Luna’ya bahsetmemişti. O bu eve ait bir hizmetçiydi. Luna gittikten sonra üvey annesi ile onu da güzel günler beklemeyeceğinin farkındaydı. Üstelik sözünü tutamayıp Luna’dan ayrılmak zorunda kalacaktı. Gittiği evde birileri onun aklındaki sorunları farkederse her şey daha da kötü olacaktı. Zavallı kadın ne yapacağını iyice şaşırmış durumdaydı.
Luna tabağına konulan tüm yemekleri iştahla yedi. Uzun zamandır böyle lezzetli şeyler yediğini hatırlamıyordu. Yemek yerken etrafı ile ilgilenmediği için çevresindekilerin ona tuhaf baktıklarını farketmemişti. Geldiği günden beri sadece odasına gelen tepsinden yemek yiyordu. Küçük kadının aklına ona yemekte masada nasıl yemesi gerektiği konusunda hatırlatmalar yapmak gelmemişti. Yemeğe babasından önce başlamıştı. Yemek sırasında çatal bıçak kullanmış olsa da en sonunda bıçağından kaçırdığı tavuğu almak için elini kullanmış sonrasında da yağlanan parmaklarını bir güzel yalamıştı.
Üvey annesi ile göz göze gelince bir şeyleri ters yaptığını anladı ama artık çok geçti. Konunun yemek yemesi olduğu ortadaydı elbette.
“İnsan bir kez başını vurup ölüme yaklaşınca bir şeyleri denemek istiyor, ben de babamın evinde ayrılmadan böyle bir şey denemek istedim. Size rahatsızlık verdiysem kusura bakmayın!” dedi en şirin gülümsemesini takınarak.
Babası gülmeye başlayınca anladı söylediklerinin işe yaradığını, “Luna kızım artık büyümen gerek evleneceksin!” dedi babası yine sevecen bir sesle. Üvey annesi bunun bir numara olduğunu söylemek istiyor ama şu anda ortam bulamıyordu belli ki. Yüz ifadesi her şeyi söylüyordu zaten. Küçük kadın da babası gülünce gülümsemişti. Belli ki o da rahatlamıştı, Luna ona baktığında başıyla küçük bir selam verdi. Luna tabağı bittikten sonra ne yapacağından emin olamadığı için oturmaya devam etti. Küçük kadın da kıpırdamadığına göre demek ki uygun olanı buydu. Babası kalktıktan sonra küçük kadın da yanına gelip ona kalkması için işaret etti. Hep birlikte salonu terkettiler.
Bir arada harika yemek yiyerek hiç konuşmayan bir aile düzeni Luna’ta tuhaf geldi ama sonra sürekli sarhoş gezen babası ile kendisini düşününce vazgeçti.
(devam edecek)
Yazarın notu : “Sizce Luna’nın başına gelen neydi sevgili okurlar? Aklınıza gelenleri yazar mısınız?”