“Bayan Luna bir hafta önce düştüğümüzden beri garip davranıyorsunuz.”
“Ne düşmesi?” dedi Luna “Arabayla gölete uçtuğumu mu kastediyorsun?”
“Hayır, doğum annenizi görmek için saraydan kaçtığınız günü kastediyorum! Gölete falan da uçmadınız?”
“Doğum anne ifadesi çok garip değil mi sence de, başka nasıl annem olacak?”
“Üvey annenizi de mi hatırlamıyorsunuz?”
“Bakın benim annem ve babam öleli çok oldu sizin hayali dünyanızda neler döndüğünü gerçekten bilmiyorum!”
“Bayan Luna doğum anneniz güçlü yüreği olan bir kadındı. Bir işaretli! İşaretliler bizlerden farklıdır, güçlü sezgileri vardır, her birinin özelliği farklıdır. Doğum annenizin bu özelliklerini onun aleyhine kullandı üvey anneniz. Onu kapattırıp babanızla evlendi. Şimdi de sizden kurtulmak istiyor! Ancak ben doğum annemize bir söz verdim size elimden geldiğince iyi bakıp koruyacağım!”
Luna söylenilenleri anlamaya çalışıyordu.
“İşaretli dediğin de nedir?”
“Onlar doğumdan işaretlidirler diye açıkladı kadın. Ne zaman kimin ailesinde olacaklarını kimse bilemez? Çoğunlukla çocukları da işaretli olur duyulmayanı duyan, görülmeyeni gören, bilinmeyeni bilenleri vardır.”
“Bu işaret bir dövme gibi mi?” diye sordu Luna merakla.
“Dövme nedir?” dedi küçük kadın
Luna yeniden indirdi elbisenin yakasını ve aynanın karşısına gitti. Tam göğsünün üzerinde dövmesinin olması gereken yerde beyaz bir leke vardı. Küçük bir yonca gibi.
“O da sizin işaretiniz” dedi kadın
Luna şaşkınlıkla ona döndü “Ben işaretli miyim?”
“Evet elbette öylesiniz! Ancak unutmayın ki bu kimseye söylenecek bir şey değil. Yoksa doğum annenize yaptıkları gibi size de deli diyecekler”
“İşaretliler görünmeyeni görür derken ne demek istedin?” dedi merakla
Yıllardır gördüğü yaşadığı onca şeyin cevabı mıydı acaba bu?
“Ben bir işaretli değilim.” dedi kadın, “Bilmiyorum. Bunu size ancak doğum anneniz anlatabilir ama onunla görüşmeniz yasak!”
“O yüzden mi kaçıp ona gitmeye çalıştım ve düştüm”
“Evet ama kafanızı fena vurdunuz ve o günden beri biraz tuhaf davrandığınızdan, üvey anneniz babanıza sizin deli olduğunuza iknaya uğraşıyor kulaklarımla duydum!”
“Ne kadar kötü biriymiş bu üvey anne! Doğum annem ne zamandır kapalı peki?”
“Aşağı yukarı bir buçuk yıldır”
“Onu nasıl çıkarabiliriz? “
“Onu ancak kralın emriyle çıkarabilirsiniz”
“Bir kral mı var?” dedi Luna hayretle
“Sizi evlendirmek istedikleri dördüncü kont kralın yeğeni”
“Yani onunla evlenirsem kral ailesinden mi olacağım?”
“Evet öyle ama siz üçüncü kont ile görüşüyordunuz gizlice”
“Kaç kont var böyle?”
“Dört”
“Sonuncu kont bana talip anlaşılan ve yarın bir sandık gelecek. Ondan doğum annem için yardım isteyebilir miyim?”
“Dördüncü kont farklı biridir, diğer kontlara benzemez. Kral da babası da onu daha çok takdir eder. Aksi ve sert olduğu söylenir”
“Yani?” dedi Luna bu sorduğu sorunun yanıtı değildi ki.
“İnanın bilmiyorum” diye açıkladı küçük kadın.
“Yarın olunca göreceğiz o zaman, yarın dördüncü kont için çok güzel olmak istiyorum tamam mı? Beni görür görmez büyülenmeli ki doğum annem için çalışmaya başlayayım!”
Başıyla onaylayan küçük kadının gözleri dolmuştu Luna’nın annesini kurtarmak için bu kadar istekli olmasına. Ancak bilmediği şey onun sadece görünmeyeni görmek ile ilgili cevaplara ihtiyacı olduğuydu ve tabi işaretlilere. Bu dövmeci, küçük kadının işaret dediği lekeyle aynı yerde bir dövme yapılıvermesi, herhalde bunların bir anlamı vardı ya da şu an gerçekten ölmüş, ruhların beklediği o yerde hayalilerle bir oyunun içine düşmüştü. Bir saray, bir kral, bir köfteci çalışanı bir masalda birleşmek için pek uygun karakterler değildi, hele bir paket servisçisi ile bir kontun evlenmesi meselesi.
Küçük kadın odasından çıktıktan sonra göğsündeki lekeyi yeniden incelemeye başladı Burada her zaman bir beyazlık vardı aslında ama bu kadar belirgin hele ki böyle şekli seçilebilir asla olmamıştı. O kadının çizdiği dövme de yoncaya benzeyen bir bitkiydi.
“Dokuzuncu müşteri!” evet ona böyle olduğunu söylemişlerdi. Annesi ile kaza yaptıklar günün tarihiydi bu aslında “9/9/1999” hayalileri o kazadan önce görüp görmediğini çok hatırlamıyordu ama kaza sırasında birinin gelip önce annesine sonra ona bir şeyler söylediğini şimdi hayal meyal hatırlıyordu. Annesi eliyle onu işaret etmişti o hayaliye, o da dönüp onunla konuşmaya başlamıştı birileri onu çıkarana kadar. Böylece canının ne kadar yandığını unutmuştu ve yaralı annesini de unutmuştu bir süreliğine. Onun yüzünden akan kanları görmüştü oysa, kendisi gibi kurtarılmayı beklediğini sanmıştı. Oysa annesinin kaza anında öldüğünü söylemişlerdi o zaman. Bu mümkün olamazdı çünkü görmüştü onun konuştuğunu.
Birden bire bütün bunları hatırlıyor olması tedirgin etti Luna’yı. O halde ben kesin öldüm ve şimdi hayatım bir film şeridi gibi gözlerimden geçiyor, tıpkı o zaman olduğu gibi hayaliler görüyorum diye düşünmeye başladı. Bu düşünce ile uyumak mümkün değildi. Sonra nasıl olduysa zihni şu doğum annesi denilen kadına odaklandı. Muhtemelen soruların cevabı ondaydı. Biraz gevşedikten sonra kendini derin ama tuhaf rüyalarla dolu bir uykunun içinde buldu. Gözlerini açtığında o küçük kadın yine başucundaydı.
“İyi sabahlar bayan Luna!” dedi o gözlerini aralar aralamaz, “Haydi kalkın ki gidip sizi yıkayalım !”
Gerçekten de çok küçük boylu bir kadındı, adını bile bilmiyordu henüz. Uzun süredir tanışıyorlarmış ve her şeyi biliyormuş gibi davrandığı için Luna bir şekilde ona güvenmişti. Hani tanımasa da doğum anneside onu bu kadına teslim ettiğine göre bir bildiği vardı herhalde. Bir hafta önce düşüp kafasını vurmuş olduğu hikayesi burayı çözmesi için gerekli savunmayı sağlıyordu aslında. Yani yaptığı hatalar ve şaşkınlıklar için ardına saklanacağı bir şeyler vardı ama o da sadece bu küçük kadında işe yarardı. Onun söylediğine göre üvey annesi onun delirdiğini göstermek için bir koz arıyordu. Zaten babası olduğunu söyledikleri adamla evlenmiş ve onun eski karısından kurtulmuştu daha ne demeye kızından da kurtulmaya çalışıyordu ki?
Küçük kadının peşinden odadan çıktı, binanın içinde yıkanılacak bir yere gideceklerini düşünürken binadan çıkınca şaşırdı biraz ama bir şey söylemedi. Bahçelerden birinde üzeri yuvarlak bir binaya girdiler. İçeriden kükürt kokusu gelen nemli bir yerdi burası, bir çeşit hamam!
“Çok kötü kokuyor!” dedi burnunu kapatarak.
“Evet ama harika görüneceksiniz biliyorsunuz daha öncede burada yıkandınız!” dedi kadın onun oyalanmasına fırsat vermeden üzerindekileri çıkarmaya başladı
“Neden kendi başıma giyinip soyunamıyorum ben!” dedi Luna bunalmış bir şekilde, bu ağır kokulu buharlı yer nefesini zorlamıştı.
“Size yardım etmek benim işim!” dedi kadın hiç bozuntuya vermeden.
“İyi ama bu kadar çok kumaş ziyan edecek kat kat kıyafetler yapmasaydınız zaten bir yardıma ihtiyacım olmazdı. Neden tek bir kumaş parçasından değil kıyafetlerimiz?” dedi üzerindekiler sıyırmaya çalışırken.
“Yine başlamayın lütfen, ne zaman düzelecek bu haliniz bilmiyorum!” dedi küçük kadın ve onun sıyırdığı yerleri geri kaldırarak katları sırayla açmaya başladı.
Sonunda üzerindeki her şey bitince onu istediği gibi ince beyaz bir örtüye sarıp, duvarın arkasına geçirdi.
“Bu çamur dolu suya mı gireceğim? Banyo dediğiniz bu mu?” dedi şaşkınlıkla
(devam edecek)