Luna kadın onu giydirirken dikkatle çevresini inceliyordu. Bu hayal görme işi iyiden iyiye gelişmeye başlamıştı. Kadın sürekli bir şeyler söyleyip onu çekiştirse bile cevap vermiyordu, bütün hayali arkadaşlar bunu yapınca bir süre sonra ortadan kayboluyorlardı. Garip olan bu kez sadece kadın, hatta az önce suyun içindeki adam değil ortam da bir hayaldi.
Sonra bir anda arabanın gölete batış anını hatırladı. Yoksa oksijensizlikten gördüğü bir halisünasyon muydu bu. O halde birazdan ölecekti. Elinde olmadan derin ve kocaman bir nefes aldı. Sımsıkı elbisenin iplerini bağlamaya çalışan kadının elinden kaçıverdi tüm ipler.
“Ama lütfen, az sonra sizi aramaya başlayacaklar! Doğum annenize olanlar mı olsun istiyorsunuz?” diyerek elinden kaçan ipleri yenidne toparladı ve bağlamaya başladı.
“Kesin ölüyorum ve bunlarda beni almaya gelen son hayali arkadaşlar!” dedi kendi kendine.
Kadın gözlerini faltaşı gibi açarak onun yüzüne bakmaya başladı, “Yo lütfen bakın ben elimden geleni yapıyorum. Doğum annenize bir söz verdim, babanız sizi böyle görürse kesinlikle doğum annenizin yanına gönderir!”
Bu doğum annesi lafı da neyin nesiydi. Üvey anne denildiğini duymuştu ama doğum anne diye bir tabiri ilk kez işitiyordu. Genede bunun hayali arkadaşın ona inanması için bir oyunu olabileceğini düşündü ve cevap vermedi. Gerçi ölüyorsa ve şu an göletin dibindeyse bu inada ne gerek vardı ki. Az sonra ne bu dünya ne de hayali arkadaş kalacaktı.
O sırada ipleri bağlamayı bitiren kadın elini uzatıp onu kaldırdı.
“Haydi acele edelim!” dedi emreden bir sesle, “Babanız az sonra sizi soracaktır, acele edersek o sormadan saraya gireriz!”
“Ne sarayı?” dedi kendini tutamayıp, “Bu doğum annesi de neyin nesi?”
“Bayan Luna, artık beni gerçekten korkutuyorsunuz!”
“Gerçekten ne söylediğini anlamıyorum!” dedi Luna, “Ben ölüyor muyum?”
“Neden ölesiniz, saraya gidelim babanızla konuştuktan sonra sizi güzelce yıkayayım, ilik çorbanızı için ve sonra da güzelce uyuyun lütfen! Bir daha da bana söylemeden bu gölete gelmeyin. Babanız sizin üçüncü kont ile görüşmenizden hoşlanmayabilir.”
“Ben buraya bir imza almak için geldim. Eğer geri dönmezsem işimi kaybedebilirim!” dedi Luna endişeyle emlakçıyı hatırlayarak, “Arabam o göletin içine düştü, bir çekici bulursam belki sağlam olarak çıkartabiliriz!”
Kadın cevap vermeden onun kolunu tuttu ve yürütmeye başladı.
O sırada zihninde “O halde suya git!” diyen emlakçının sesi çınladı. Elbisesinin önünü çekiştererek göğsünü açtı ve dövmenin yerini kontrol etti. Yine orada değildi, elini içine sokup yokladı bulamadı. Sonra kadını çekiştirerek durdurdu ve ona göğsüne bakmasını ve orada bir dövme görüp görmediğini söylemesini istedi.
Zavallı kadın ona söz geçiremeyeceğini anlamanın çaresizliği ile durdu ve kızın açtığı yere doğru baktı Dövme ne demek bilmiyordu ama o gösterdiği yerde ne olduğunu bilmediği hiç bir şey yoktu.
“Hiç bir şey yok, artık gidebilir miyiz?” diyerek yeniden onun koluna yapıştı ve çekiştirerek yürümeye başladı.
“Yok değil mi? Gene kaybolmuş. Oysa ben o gece o dövmeciye girdiğime emindim. Gölete düşmeden önce o kadının evine gittim o zaman vardı. O kadın ortaya çıktığında geri geliyor. Dövmeci dükkanıda lastikçi olmuştu zaten. Kesin yine aynı şey oluyor, geri dönsem o ev de yerinde olmayacak. Biliyorum!” dedi Luna kendi kendine.
Onu çekiştiren kadının endişe düzeyinin giderek yükseldiği belli oluyordu. Bir anda durdu ve Luna’nın yüzünü ellerinin içina aldı.
“Bakın ben doğum annenize sizi koruyacağıma söz verdim. Lütfen az sonra babanızın yanına gittiğimizde onun hiç bir dediğine itiraz etmeyin, ne diyorsa kabul edin ve soru sormayın. Anladınız değil mi?”
“Anladım!” dedi Luna, “Siz de yok olacak mısınız merak ediyorum?”
Biraz sonra ağaçlar seyreldi ve bakımlı büyük bir bahçeye girdiler. Burada bir sürü süs ağaçları vardı. Etraflarına çiçeklerden daireler yapılmış en dışa da çimen ekilmişti. Aralarındaki parke taşları yürüyüş içindi. Kadın taşların üzerinde sekerek yürümeye başladı oraya vardıkalrında, bu arada Luna’nın kolunu asla bırakmıyordu.
Sonunda ikisi de birbirlerini anlamadıklarına kanaat getirip oluruna bırakmaya karar vermişlerdi. Bahçenin sonunda oldukça gösterişli taş büyük bir yapı vardı. Enine o kadar genişti ki Luna bu kadar uzaktan bile bina sırasının nerede başlayıp, nerede bittiğini göremiyordu. Hızlı hızlı o binanın kapılarından birine kadar yürüdüler, ikisi de nefes nefese kalmışlardı. Kadın onu camlı kapıdan sokup büyük bir salondan geçirdi, bir koridor geçtikten sonra büyük bir kapının önüne getirip durdurdu ve dönüp yolda kuruyan saçları ile üzerini başını düzeltti.
“Lütfen ne söylerse söylesin ‘Tamam’ deyin olur mu? Bana güvenin! Üvey anneniz sizden kurtulmak için sürekli planlar yapıyor!”
Luna başını salladı anlamadığı halde, kadın büyük kapının bir kanadını içerek açtı ve Luna’yı içeri doğru ittirip arkasından kapattı.
“Luna kızım!” dedi sakalları tüm yüzünü kaplayan orta yaşın üzerindeki adam. Üzerinde gerçekten tuhaf bir kıyafet vardı.
Luna’nın şaşkın şaşkın baktığını görünce yüzü asıldı adamın, “Kızım babana merhaba diyemeyecek kadar kötü mü hissediyorsun yoksa?” diye sordu.
Kadının söylediklerini haturlayan Luna “Elbette hayır, biraz yorulmuş olmalıyım” dedi hemen.
“Harika bir an için senin doğum annen gibi olmaya başladığını düşünmeye başlayacaktım! Harika haberlerim var. Artık gerçek bir prenses olabileceksin çünkü dördüncü kont için bir eş arandığını söylediler. Senin bunun için en iyi aday olduğunu düşünmüşler. “
Luna tanımadığı bu tuhaf adamın söylediklerinden bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Bir prenses olmak istediğini bildiğine göre, bu da hayalilerden biriydi. Bu ölüm denilen şey ne kadar da uzun sürüyordu böyle. Yoksa ölüm sandıkaları şey sonsuza kadar hayalilerin içinde mi yaşamaktı.Dışarıdaki o küçük kadına söz verdiği için bir şey söyleyemiyordu şimdi ama aklı iyice karışmıştı.
“Luna sen beni dinliyorsun değil mi? Yarın senin için bir hediye sandığı gelecek! Ben çoktan kabul ettiğimizi söyledim! Bir cevap vermeyecek misin? Uygun değil mi kızım?”
“Evet uygun” dedi tembihlendiği gibi. Şimdi ne söylenirse söylensin itiraz etmemeliydi.
“O halde git dinlen yarın uzun bir gün olabilir!”
Luna hemen kapıya doğru yürüdü ve dışarı çıktı. Sarayın en önemli adamlarından biri olan babası kızının bu tuhaflığından artık iyice endişe duymaya başlamıştı. Gerçekten de doğum annesi gibi mi olacaktı bu kazanın yüzünden?
“Nasıl geçti?” dedi küçük kadın hemen.
“Yarım hediye sandığı gelecekmiş, evlilikten falan bahsetti!”
“Babanızdan böyle bahsetmemelisiniz, odaya gidelim de orada konuşalım!” dedi kadın onu yine kolundan çekiştirerek Sonra dönen çok şık bir merdiveni çıkıp hemen merdivenin bitimindeki kahverengi büyük kapılı odaya girdiler.
“Bana neler olduğunu anlatır mısın?” dedi Luna çaresizce, “Kafam çok karıştı, gerçeksen de değilsen de neler olduğunu bilmek istiyorum artık?”
Bunu ağlamaklı bir sesle söylemişti. Küçük kadının yüzündeki sert ve endişeli ifade yumuşadı.
(devam edecek)