Hikaye anlatıcı – Bölüm 11

Hikaye anlatıcının kaleye vardığı haberi Ganham’a da gelmişti elbette. Daha haberi duyar duymaz o sabah hissettiği farklı duygunun nedeninin bu olduğunu anlamıştı.

“Onun varlığını hissetmiş olmalıyım!” dedi kendi kendine mutlulukla. Henüz yüzünü bile görmediği bir kadının varlığı ile mutlu olmak gerçekten garip bir durumdu ama Ganham yaşadığı şeyleri başka türlü açıklayamıyordu şimdilik. Traşını olmuş, şenlikte giymek için kıyafetlerini temizletmişti. Aslında kendini ona nasıl takdim edeceğini bilmiyordu. Yani birden önüne çıkıp, “O kağıt bende!” diyecek hali yoktu, ayrıca bu çok kaba bir davranış olurdu. Öte yandan onu tanımak istiyordu önce kağıdı hemen ortaya çıkarmak tedbirsizlik olabilirdi. İkisinin de zamana ihtiyacı olacaktı. Bunu kağıdın onda olduğunu bilmeden daha dürüstçe yapabilirlerdi.

Kaldığı konuta onu karşılamaya gidip gitmemek konusunda emin olamadı. Üçüncü oğul olarak elbette ailesi adına bunu yapmaya hakkı vardı ama ağabeylerinin onayı olmadan aile adına hareket etmesi hoş karşılanmayabilirdi. Şenlikler yarın başlayacaktı zaten, acele etmeden onun meydana çıkışını beklemek daha iyi olacaktı belli ki.

Ertesi gün hikaye anlatıcının geleceği meydandan insanlar taşmış ve ara sokaklara doluşmuşlardı. Evlerin pencere ve balkonları ağzına kadar insan dolu görünüyordu. Ganham meydana ağabeyleri ile birlikte gidecekti. İlk gün olduğundan Lord’lar halkın arasına karışacaklardı, tabi özel bir bölümde izlemek koşuluyla, sonraki hikayeleri dinlemek konusunda henüz bir karar vermemişlerdi. Hayranlığı abartmak da güçlerine zarar verebilirdi. Bir hikaye anlatıcıyı gücün önüne koymamaları gerekiyordu. İleri gelen gelmeyen tüm halkın kızlarının da şenlik boyunca onlara görünme çabası içinde olacağı da kullaklarına çalınmıştı elbette.

Meydana çok heybetli bir giriş yaptılar o yüzden. Ganham geriden onları takip ediyordu. Ağabeylerinin daha önce babalarında hiç görmediği bu anlamsız tavırları onu rahatsız etmeye başlamıştı ama bir şey diyecek olsa bile bunun bir etkisi olmazdı. Üç kardeşin aralarındaki bağ babaları ile birlikte toprağa gömülmüş gibiydi.

Dikkatini ağabeylerinden çok hikaye anlatıcıya vermek istiyordu zaten. Bu yüzden kafasındaki gölgeli düşünceleri uzaklaştırdı hemen. Halkın büyük bir kısmı onlarla daha önce hiç karşılaşmadıkları için arkadan gelen üçüncü oğulu kimse farketmiyordu zaten. İki ağabeyinin gösterişli giysileri onların Lord’luklarını haykırırcasına süslü ve parlaktı.

Alkışlar arasında geçip yerlerine oturdular. Bu arada halka hediyeler dağıtıldı. Hikaye anlatıcı birazdan gelecekti.

Andora iyice dinlenmiş, hikayeleri ve hazırlıkları gözden geçirmişti. İlk kez bir kutlama şenliğine davet edildiği için Muntar’a özel bir söz ya da davranış gerekip gerekmediğini sordurmuştu. Henbogan’a ilk gelişleriydi. Bu bölgenin her şeyine yabancıydılar. Garip bir şekilde Andora sevgi duymuştu bu bölgeye ama, yönetici Lordlarının da nazik ve iyi insanlar olduğundan şüphesi yoktu.

Muntar sadece Henbogan’a özgü kuralları öğrenmemekle kalmamış, kaleye hikaye anlatıcıya dair kuralları da bildirmişti. Ne yazık ki kale yetkilileri bu bilgiyi Lordlara vermeye değer bulmamıştı. Bir hikaye anlatıcının kuralları Lordlar için değildi elbette.

Herkes hediyeler ve Lordların daha önce hiç görmedikleri gösterişli halleri ile ilgilenirken kalabalığın arka tarafından başlayan bir dalgalanma oldu. Hikaye anlatıcı geliyordu. Ganham’ın yüreği neredeyse yerinden çıkacaktı. Onu daha yakından görebileceği bir yere geçmeyi çok istiyordu ama şimdi protokolde iken ağabeylerinin ön kısmına geçmesi ne yazık ki mümkün değildi. Daha sonraki anlatımlara ağabeyleri katılmazsa onu yakından görebileceği bir yere geçebilirdi. Elbette bu gün konuşma şansı bulamazlarsa.

Syrinks’in büyülü sesi duyulmaya başlayınca meydan tam bir sessizliğe büründü. Herkes nefesini tutmuş onun meydanın ortasında kurulan platforma gelmesini bekliyordu. Muntar önden yürüyerek kalabalığı açıyor o ise kapüşonlu pelerininin altından büyülü müziğini çalarak ağır ağır yürüyordu.

Pelerin açıldığında görecekleri varlığın ne olduğuna dair hepsinin kafasında farklı fikirler vardı, bir tek Genham onun genç bir kadın olduğunu biliyordu. Duyduğu bu müzik onu da çok etkilemişti. Notalar sanki herkese tek tek dokunuyor ve onların yürek kapılarını açan anahtarlara dönüşüyordu. Hepsi uzun süredir unuttukları o iç kıpırtısını hissetmeye başladılar hikaye anlatıcı platforma çıkana kadar.

Andora platforma çıktıktan sonra, Syrinks’i çalmayı bıraktı. Muntar onu alıp çantaya yerleştirdi. Müzik bitince kalabalıktan önce tek tük sonra yükselen bir alkış tufanı koptu. Kimse daha önce böyle bir müzik dinlememişti. Pan flüt unutulalı yıllar olmuştu bu bölgede.

Alkışlar devam ederken Andora kıpırdamadan durdu bir süre sonra bembeyaz ve narin elleri gözüktü pelerinin altından ve kapüşona doğru uzandı. Uğultu oldu birden bire, daha sonra nazikçe kapüşonı ve pelerini indirdi sırtından. Muntar gelip onları da aldı ve sonra indi platformdan. Çanra Andora’nın hemen önünde duruyordu her zaman ki gibi.

Saçları beline kadar dalga dalga inen bu narin bedenli ve beyaz tenli genç kadına bakakalmıştı herkes.Bir ışık yayıyormuşçasına parlayan güzel bir elbisesi vardı. O kadar güzel bir ışıktı ki bu hem bakanı büyülüyor hem de ışıklar onun yüzünün tam seçilmesini engelliyordu.

Hayranlık dolu sesler yükseliyordu meydanın her yanından. Ganham ve ağabeyleri ise beklemedikleri bu büyülü ışıltı karşısında donup kalmışlardı.

Andora elini kaldırıp halkı sonra nazik bir reveransla Lordları selamladı.

Herhangi bir konuşma hazırlamamıştı. Gittği hiç bir yerde gerekmeyen kelimeler kullanmazdı. Kelimeler hikayeler için gerekliydi. İsraf edilecek nefes yoktu.

Doğrudan hikayesini anlatmaya başlayınca halk iyice sessizleşti. Yumuşak ama gür çıkıyordu sesi. Meydandaki herkes onu duyabiliyordu garip bir şekilde. Notaların kulaklarını değil yüreklerini açtığını henüz farketmemişlerdi elbette. Yürekle dinlemek hepsinin ilk kez deneyimlediği bir şeydi.

Arada Syrinks’i çalarak, platformun üzerinde ışıltılarını saçarak hikayesini anlattı Andora. Sustuğunda kimse sesini çıkarmaya cesaret edemedi. Devam etmesini o kadar istiyorlardı ki, bir ses çıkarırlarsa devam etmez diye korkmuşlardı. Andora başladığı gibi önce halkı sonra Lordları selamladı. Böylece hikayenin sona erdiğini herkes anladı ve yine bir alkış tufanı koptu. Muntar platforma çıkıp pelerini giymesine yardım etti sonra yine onun önüne siper olup getirdiği yoldan geri götürdü.

Hikaye anlatıcının böyle sessizce gitmesi kale üst düzeyi tarafından pek nazik bulunmamıştı. Lordlara saygı ve bağlılığını belirtmesi ve onları tebrik etmesi gerekirdi onlara göre. Oysa Lordların ikisi de ondan öyle büyülenmişlerdi ki ikisi de evlenecekleri kadını bulduğunu düşünüyorlardı. Kimseye görünmeden konuta gidip onunla konuşmanın bir yolunu planlıyorlardı içlerinden.

Kuzeyin ve güneyin ileri gelenleri hiç tasvip etmediler bu düşünceyi duyunca. Oysa Lordalar halkın üzerinde bu kadar etkili bir hikaye anlatıcı ile halkı her şeye ikna edebileceklerin savunmuşlardı. Konu buraya gelince ileri gelenler itiraz edemediler. Güce katkı sağlayacak bir şeye itiraz etmenin anlamı yoktu. Böyle bir kadından bir erkek çocuk dünyaya getirmek ve onu geleceğin lordu olarak yetiştirmek ise ayrı bir şans olacaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s