Merve ve annesi sabaha kadar hem ağladılar hem konuştılar. Merve’ye bunca yıldır uzak kaldığı annesini bir türlü hatırlayamamak ağır geliyordu. Hafızasında bir şey yoktu, yüreğinde yaşadıklarının ne olduğunu ise henüz kendisi de bilmiyordu. Tek yapabildiği ağlamaktı sadece. Hafize hanımın yüzüne bakıp onun yaşadıklarını düşünmek acı veriyordu içine. Eğer hafızasını kaybetmemiş olsaydı evine geri gelebilir miydi bilmiyordu. Yaşanıp bitmiş olayların ihtimalleri üzerinde düşünmenin doğru olmadığını biliyordu ama zihni yine de soruyordu bazı şeyleri.
Hafize hanım kızının bu kadar iyi yetiştirilmiş olmasına çok mutlu olmuştu, “Ben sana bu şartları veremezdim!” dedi bir kaç kere hıçkırarak.
“Bir annenin eksikliği dünyanın en iyi şartlarına değişilir mi?” demişti Merve’de. Ona sorsalardı şunlara sahip olacaksın ama anneni ardından bırakacaksın diye kabul eder miydi?
Kaybolmadan önce resmi bir kimliği olmamasına çok şaşırmıştı o da. Kaybolduktan sonra var olabilmişti resmi kayıtlarda. Annesinin başından beri yaşadıkları gerçekten zor şeylerdi. Önce eşini kaybetmiş ve ait olduğu yeri bırakıp ufacık çocukla buraya gelmek zorunda kalmıştı. Tam bir hayat kurmaya başlamışken çocuğunu kaybetmiş ve bunca yıldır tek bir haber bile alamadan çırpınıp durmuştu ona ulaşmak için.
Hayat çok acımasız davranmıştı ona aslında.
“Benim şansımı sana vermiş kızım, Merdan bey gibi biri olmasaymış karşına çıkan, kim bilir ne hallerde olurdun şimdi. Seni bir yetiştirme yurduna vermiş olsalardı ne olurdu bir düşünsene? Aslında sana çok kader yazılmış ama en iyisi karşına çıkmış gibi!”
Merve bir anne yüreğinin evladı için en iyisine sevinen bu sözlerine cevap verememişti. Neredeyse bu geçen yılların iyi olduğunu söyleyecek gibiydi Hafize hanım.
“Benimle olsaydın ya benim gibi işlere giderdin, ya genç yaşta evlenebilirdin? Tabi ki bunları ben dilemezdim ama hayat senin böyle iyi bir eğitim alabilmen için yeterli gücü hiç vermedi ki bana! Ancak bir yere kadar okutabilirdim seni!”
Merdan beyin oğlu ve mirasından bahsememişti Merve annesine. Her şeyin onsuz olduğu halde bu kadar iyi olmasına sevinirlen onun sevincini bir kez daha bölmek istememişti. Gerçi mutsuz olunacak bir durum değildi onunki, geçici bir esaretti belki en çok. Ziver düşündüğü gibi kötü biri çıkmamıştı, hatta düşündüğünden çok daha iyi biriydi belkide. Yine de yıllar sonra ilk karşılaşmada bir anneye anlatılacak hikaye değildi bu. Belki daha sonra anlatırım diye düşündü kendi kendine. Ziver’in dün gece yaptıklarını düşününce annesinde kalacağını mesaj atıp haber verdi ona merak etmesin diye.
Ziver, gülümsese mi kızın annesine kavuşmasına, yoksa bu kadar olayın içine kendisini hatırlayıp mesaj atmasına sevinse mi, yoksa annesinin akılna uyup ondan ve babasından sürekli şüphelense mi bilmiyordu.
Ziver’i tek düşünen Merve olmamıştı o akşam, Selami bey de aramıştı.
“Selami amca bu akşam gelebilir misin?” demişti Ziver çekinerek. Onca zaman babasının pis işlerinin ortakçısı diye ondan hep uzak durmuş, kaba olmasa da soğuk davranmıştı ama Tahsin’in anlattıklarından sonra bir özür borçlu olduğunu anlamıştı. Merdan beyi anlayan ve onu asla yanlız bırakmayan tek sırdaşı oydu. Kızını ve karısını, o mezarlık ziyaretlerini her şeye rağmen saklamıştı yüreğinde. Merve’de kendi kızını bulmuştu Ziver’e göre Merdan bey. Düşününce buna karar vermişti Ziver. Bu yüzden mirasına da ortak etmişti onu, hem hayatını çaldıklarına inandığı için hem de kendi kızının yerine koyduğu için. Selami beylerinde olmayan çocuklarının yerine konduğunun anlamıştı hikayeyi öğrenince. İki baba yürekli adam bir anasından istemeden kopardıkları bir çocuğa sürekli aile olmaya çalışmışlardı. Onlara bir hediye gibiydi Merve.
“Gelirim oğlum!” demişti Selami bey cevap olarak. Sabah Tahsin’in anlattıklarından sonra oğlanın kendisi ile konuşmak isteyeceğini tahmin etmişti zaten. Ayrıca onun Merve’ye karşı boş olmadığını da anlamıştı.
“Ah Merdan beyi en güzel sahneleri kaçırıyorsun!” diye geçirdi içinden Ziver’in yanına giderken.
Ziver mahcup bir ifadeyle açtı kapıyı Selami beye, çay koyup, pastaneden bir şeyler almıştı. Çayları doldurup karşılıklı yerleştikten sonra;
“Selami amca, bize niye anlatmadın diye sormayacağım bu gün öğrendiklerimi. Anneme ben anlatırım ama anlar mı bilmiyorum.”
Gülümsedi Selami bey.
“Merve iyi mi?”
“İyi annesiyle kaldı bu gece.”
“İyi olmuş, ben onun hakkında çok yanılmışım başından beri. Bu gün birçok şeyi öğrendim ama fazlasının sende olduğundan şüphem yok. Artık her şey ortaya çıktığıne göre belki anlatmak istediğin fazlası vardır diye düşündüm. Şey tabi bir de bir özür borçluyum sana!”
“Estafurlah evladım o nasıl söz öyle, baban neyse sende osun benim için. O çok iyi bir insandı biliyordun. Tahsin’in sana her şeyi anlatacağını hiç düşünmemiştim ben aslında, bu sırlar benimle mezara değin gelecekti ama madem öğrendin. O zaman bende ne istiyorsan anlatayım!”
Ziver ve Selami bey, Merve ve annesi geç saatlere kadar konuştular o gece. Herkes yeni bir şeyler öğrendi dinledi, kimi vakit güldü, kimi vakit ağladı, kimi vakit pişmanlıklar duydu.
Nihayet sohbet bittiğinde, “Kal derdim ama yanlız gelmediğini biliyorum!”dedi Ziver. Kapıdan giren Selami amca ile çıkan Selami amcaya duyduğu yakınlık bambaşkaydı. Babasının bir parçasını bulmuştu onunla konuşurken, aslında babasının kayıp parçalarını da bulmuştu. Merve’den çok hayatta olmayan ablasını ve onun annesini sormuştu.Babasının onları nasıl çok sevdiğini öğrenmişti. Annesinin yaptıkalrını biliyordu. Ona hamile kalışınıda öğrenmişti. Ona da kızgın değildi, o da kendince yerini sağlamlaştırmak istiyordu belli ki. Ona köyden gelirken Medan bey ile evleneceği söylenmişyti sadece. Geride kalmış bir eş ve evlattan hiç bahsedilmemişti. O da yıllarca anlayamamıştı Merdan beyin onu kabul edemeyişini. Kendi içinde gurur yapmıştı. Kendince oyunlar oynamıştı.
“Haklısın!” dedi Selami bey, “Annen gerçekleri bilseydi belki de hiç evlenemzdi babanla, belkide sen hiç olmazdın!”
“Belki de!” dedi Ziver, “Yine de olanlar iyi böyle olmuş diyecek değilim Selami amca. Aslında bu hikaye de sanki Merve şanslı hepimizden ama o da neresinden baktığına göre değişir”
“Belki sen de şanslısın Merve’yi baban bulduğu için”
Güldü Ziver, bir şey söylemedi.
“Hiç düşündün mü baban sadece Merve’yi vazgeçirmek için mi koydu bu evlilik maddesini. O Merve’yi tanıyordu. Bu mirası kabul etmektense seninle evlenmeyi seçeceğini de biliyordu bence. Bunu bana hiç söylemedi. Bunlar benim tahminlerim tabi.”
“Olabilir” dedi Ziver, “Önce annemle konuşmam gerek, onun babama, size ve Merve’ye bakışı çok farklı!”
“Ona söyleyecek misin her şeyi?” dedi Selami bey kaşlarını kaldırarak.
“Bilmiyorum!” dedi Ziver, “Bilmesi mi daha doğru, bilmemesi mi, ben de bilmiyorum!”
“Her şey neden bu kadar karışık sanki!” diye söylenerek ayrıldı Selami bey Ziver’in yanından. O saatlerde uyuyup kalan Merve, yani Zehra’nın başında oturmuş yılları telafi etmek istercesine kızını seyrediyordu Hafize hanım.
(devam edecek)