Selami bey gitmeden haber vermek gerektiğini düşünüyordu ama Hafize hanım zaten neredeyse hiç çıkmıyordu evden. Kadıncağız kızının bir gün geleceği hayali ile yıllardır Dilber hanımın her tür kaprisine rağmen oturmaya devam ediyordu bu evde.
Dilber hanımda çok yaşlanmıştı artık, Hafize hanımda. Yine de annesinin hayatını mahvettiği bu zavallı kadına can yoldaşlığı yapacak yerde ona tepeden bakmasını kaldıramıyordu Tahsin. O yüzden binaya kadar geldiği halde kendi büyüdüğü eve çıkmayacaktı bu gün.
Hafize hanımın yılların yükünden bükülmüş gibi duran omiriliği yüzünden temizlik işini bırakmak zorunda kalmış, değişik bir kaç işte çalıştıktan sonra emekli olmuştu. Dilber hanımın değil ama Tahsinin babasınn kadıncağıza bir hediyesiydi bu da. Onların evlerinde de çalıştığı için sigortasını yaptırmıştı kızı kaybolduktan sonra, çalışmayı bıraktığı zamanda karısına söylemeden ödemeye devam etmişti primleri. Çok yüksekten yatıramamıştı ama yine de Hafize hanımı tek başına idare edecek para geçecek kadar maaşı olmuştu işte.
Kapı çaldığında yıkadığı bir kaç parça çamaşırını ütülüyordu. Yılların yorduğu bedeni hastalığı nedeniyle neredeyse iki büklüm olmuştu Yüzündeki çizgiler yaşından çok daha fazlaydı. Saçlarında neredeyse siyah tel kalmamıştı. O köy yerinden gelen gencecik, diri kadın gitmiş yerine bir ayağı çukurda görünen bir yaşlı nine gelmiş gibi hissediyordu aynalara baktığında. İhtiyacı dışında sokağa da çıkmadığı için iyice bırakmıştı kendini. Tutunacak bir dalı da olmadığı için ölümü bekliyordu daha çok.
Neredeyse hiç kapısı çalınmadığından, uzun sürmeyeceğini düşünüp ütünün fişini çekmeden yürüdü ağır adımlarla kapıya. Kapı kadar boyu olan Tahsin’i tanıdı hemen. Tahsin annesinin borcunu ödemek ister gibi sıkılsa da gelir otururdu bazen Hafize hanımla. Evinde bir çocuk sesi olsun diye düşünürdü, böylece kaybolan kızının yokluğunu bir parça kapatacabileceğini düşünüyordu. Çocuktu o zamanlar. Büyüdükçe anlayacaktı öyle olmadığını ama Hafize hanımda çocuğun bu güzel niyetini anlamıştı çoktan. O yüzden o gelirse diye gittiği evlerden kızına yaptığı gibi şekerleme toplamaya devam etmişti bir süre daha. Tahsin cepleri şekerleme ile dolu çıkıyordu her geldiğinde. Annesinin Zehra’ya da şekerleme verdiğini bildiği için kadının derdine mert oldum sanıp seviniyordu şekerlemeleri aldıkça.
“Tahsin oğlum hoş geldin!” dedi sevinçle onu görünce, kapı gibi adamın arkasındakileri farketmedi önce.
“Hoş buldum Hafize teyze, uygun musun bilmeden geldim ama sana bir iki misafirim var!”
O zaman kadıncağız dönüp baktı Tahsin’in arkasına, “Hayırdır oğlum, kalacak yer mi lazım ahbaplarına?”
“İçeri alacak mısın bizi? Bir kahve içer konuşuruz!”
“Tabi, tabi buyurun!” diyerek çekildi kenara Hafize hanım. O zaman Tahsin’in ardısıra girip ona dikkatli dikkatli bakan baba kızı farketti.
“Kahve yok ama!” dedi sonra birden hatırlamış gibi.
“Getirdim ben Hafize Teyze!” diyerek kapının yanına bıraktığı torbayı gösterdi Tahsin. İzmir’den her geldiğinde yaptığı gibi kadıncağızın buzdolabını doluracak yüklü bir alışveriş yapmıştı yine.
“Ah oğlum ah! Hiç değişmedin sen!” dedi iç çekerek Hafize hanım ve torbayı alıp götürdü mutfağa.
Tahsin salonun ortasına kurulmuş olan ütü masasını kenara çekip, ütüyü de fişten çekti. Bu evin her şeyine alışık olduğu belli oluyordu rahatlığından. Merve annesini görünce dizleri titrediği için dikkati dağılsın diye etrafa bakınıyordu. Bir şeyler hatırlamayı umuyordu tabi bir yandan ama şimdi öncelik annesi ile karşılaşmasında olduğu için yoğunlaşamıyordu eşyalara.
“Ah yaşa ütüyü de çekmişsin!” dedi Hafize hanım Tahsin’in sırtını sıvazlayıp. Ana oğul gibiydi ikisinin davranışları. Merve’nin göz yaşları yanaklarından inmek üzereydiler.
“Hafize teyze ilaçlarını alıyorsun değil mi? Kontrollerine gittin mi bu ay!”
“Alıyorum merak etme!” dedi kadın gülerek.
Tahsin her zaman yoklardı onu ama bu defa heyecanın ağır gelmesindne korktuğu için sorduğunu bilmiyordu elbet Hafize hanım.
Selami bey oğlanın söze nasıl gireceğini bilemediğini görüyordu. O kocaman beden kıvranıp duruyordu doğru yerden başlamak için. Merve’nin de az sonra katılarak ağlayacağını farkedince söze girme ihtiyacı hissetti.
“Hafize hanım, Tahsin bize sizin hikayenizi anlattı! İnanın çok üzüldük olanlara!”
Hafize hanımın başı önüne eğildi bir şey söylemedi.
“Kızın şanslı biriymiş ki buradan ayrıldıktan sonra başına kötü bir şey gelmemiş!” dedi ardından kadının tepkilerini kontrol ederek.
Hafize hanım gözlerini kısıp kaldırdı başını, sonra “Ne diyor?” der gibi dönüp Tahsin’e baktı hemen.
“Hafize teyze bu beyefendi Zehra o gün buradan ayrıldıktan sonra bir şekilde ona rastlamış.”
Hafize hanım ayağa fırladı aniden “Yaşıyor mu o?” dedi titreyen sesiyle.
“Yaşıyor!” dedi Selami bey.
Dizlerinin üzerine çöküp secdeye kapandı Hafize hanım aynı hızla, “Allahım sana şükürler olsun! Allahım sana şükürler olsun!”
Tahsin’in göz yaşları Merve’ninkinden önce başladı akmaya, kendini kasmış annesini izleyen Merve Tahsin’in ağladını görünce hıçkırmaya başladı doğrudan.
“Hafize hanım, kızınız yaşıyor ama sizi hatırlamıyor. Hem ayrıldığınızda çok küçük olduğundan, hem de bir kaza atlatlattığından!” dedi Selami bey sesini kontrol etmeye çalışarak. Tahsin kadının kaza kelimesini duyunca büyüyen gözlerine bakıp, “Yok Hafize teyze Zehra iyi merak etme, sadece o günleri hatırlamıyor! Zaten o yüzden geri gelememiş!”
“Güzel kızım yaşıyor ya! Güzel kızım iyi ya! Allahım sana şükürler olsun! Nerede o şimdi peki?”
“Burada!” dedi Tahsin yutkunarak başıyla Merve’yi işaret etti. Merve ağlamaktan kıpırdayamayacak hale gelmişti. Hafize hanım dönüp ona baktı şaşkınlıkla.
“Zehra!” diye haykırara, kalktı oturduğu yerden kızın başını tutup saçlarını kokladı önce, “Yavrum benim! Biliyordum geleceğini!” diyerek göz yaşlarını sildi sonra.
“Anne?” dedi Zehra zorla konuşarak.
“Zehram!” dedi Hafize hanım kızını sımsıkı sararak.
Ana kızın sarılıp ağlaması Tahsin ve Selami beyi’de etkilemişti derinden. Kadıncağıza her şeyi anlatmayı planlamışlardı ama ikisini başbaşa bırakmak daha doğru bir yol olarak geldi o anda. Sessizce kalkıp çıktılar evden.
“Oğlum sen nasıl büyük bir sevap işledin biliyor musun?” dedi Selami bey cebinden çıkardığı mendille yanaklarını silerek, “İyi ki Ravza gelmemiş benimle, hiç dayanamazdıı o!”
Yukarıdan annesine görünmek istemeyen Tahsin hemen bindi arabaya, kendi mahallesine gelip ağlarken görülmekte istemiyordu zaten. Selami bey de binince hemen bastı gaza, kaldıkları misafirhaneye döndüler.
“Merdan beyin ruhu huzur bulmuştur şimdi!” dedi Selami bey, “Merve’yi kendi oğlu kadar çok sevdi ama onu ailesine kavuşturamadığı içinde hep vicdanız sızladı. Tabi benimde. Düşünsene bir heyecana kapılıp hastaneye uyduruk bir isim söylemeseydim eğer, belkide bulunacakı Zehra. Adı Merve diye geçmeyecekti kayıtlara!”
“Nerede bileceksiniz Selami amca! Bütün bunların olacağı varmış diyorum ben. Bu olaylar sizin değil benim annemim suçuydu zaten, ben de yıllar sonra onun günahını temizledim!”
“Allah senden bin kere razı olsun oğlum, Merve’nin şu koca dünyada gelip seni bulması hakikaten bir ilah kudretin varlığını ispat ediyor!”
“Değil mi sen kalk İzmir’e gel iş için, o işte benim çalıştığım şirketle olsun! Hakikaten dünya küçük!” dedi Tahsin her defasında şaşırdığı şeye yeniden şaşırarak.
“Temiz kalbinizin sonucu oğlum bu, Merve, sen, annesi. Boğazınızdan haram lokma geçmemiş, temiz kalpli düzgü insanlarsanız! Bu arada ben şu haplarımı içeyim, tansiyonum fırlayacak gibi!” dedi Selami bey cebinden çıkardığı hapları ağzına atarken.
(devam edecek)
Çok harika okurken tüylerim diken diken oldu
BeğenLiked by 1 kişi
❤️
BeğenBeğen