Otele döndükten sonra hemen üzerini değiştirdi ve dolaşabilmek için attı kendini dışarıya. Yemek yiyebileceği bir kaç adres almıştı ki, bir tanesinin lezzetini öve öve bitirmemişlerdi gerçekten. Haritadan bakacaktı eğer yakında oraya kadar yürüdükten sonra kendine bir ziyafet çekecekti.
Denizin kokusunu içine çekerek yürüdü epeyce sonra haritayı açıp gitmek istediği yere baktı. Çok uzak değildi ama artık karnı epeyce acıktığı için bir taksiye binmeye karar verdi.
Ziver, Merve’nin bu seyahatinden de bahsetmemişti annesine. Kızın evden gittiğini duyan Mezide hanımın tası tarağı toplayıp o gelene kadar eve yerleşeceğine ve her yeri karıştırıp sürekli sorular soracağından emindi. Tamam kendisi de duramamış karıştırmıştı Merve’nin odasını ama annesinin ondan daha detaylı bir araştırmaya gireceğinden emindi. Merve’nin gerçekten çocukluğundan beri babasıyla bir bağlantısı olduğu ve dolayısıyla aralarında bir ilişki olamayacağını söylemeyi düşündü annesine ama sonra bundan da vazgeçti. Bu defa kızı olduğu konusu gündeme gelecekti ki bu Ziver’i zaten geriyordu bir de annesinin söyleyeceklerini duymayı kaldırabileceğini hiç sanmıyordu. Belki de kardeşi ile aynı evde yaşıyordu şu anda ve babası bile bile onların nikahlanmasını uygun görmüştü. Olacak iş değildi ama ya bu iki yıl içinde birbirlerine bir şey hissetseler ne olacaktı peki? Nasıl bir adamdı bu Merdan bey. Mezide hanımın söyleyeceklerini bir kez daha düşününce hemen aklından sildi bu düşünceyi.
Merve onun kardeşi de olsa onu bağrına basmak durumunda değildi. Zaten kızın böyle bir talebi de yoktu. İşin garibi babasının malını elinin tersiyle itecek kadar da gururluydu. Belki de o zavallı da bilmiyordu Merdan beyin gerçek babası olduğunu. Belki de bu yüzden Selami beyin üzerine vermişti çocuğu babası. Kız belki de gerçekten hakkettiği bir mirastan vazgeçiyordu.
“Hakketmek mi?” dedi zihnindeki Mezide hanımın sesi.
Hemen uzaklaştırdı düşünceleri kafasından. Bu iki yıl öyle ya da böyle geçecek, bu kız da babası ile ilgili tüm anıları ile birlikte hayatından çıkıp gidecekti.
Sabah aynada yüzünü yıkarken ikisi arasında fiziksel bir benzerlik olup olmadığını ararken buldu kendini.
“Ne yapıyorum ben böyle? Kız daha kapıdan çıkar çıkmaz zihnimin içine yerleşiyor sanki!”
Ertesi sabah Merve onca yürüyüşün yorgunluğu ile zor uyanmıştı. Şirketin arabası gelmeden kalkıp duşunu almak ve kahvaltısını etmek zorundaydı. Yemeyi planladığı her şeyi bir güzel bitirdikten sonra, çok kalorili şeyler yediğini düşünerek bu kez de otele kadar yürümüştü. Bu son yürüyüş fazla geldiğinden bacakları başta olmak üzere her yanı ağrıyordu.
“Ne kadar hamlamışım ben böyle, dönünce biraz yürüyüşler yapayım! ” diye söyledi kendi kendine duşun sıcak suyunda ağrıyan kaslarını yumuşatmaya çalışırken.
Tahsin bey ile Ceylan hanım ondan önce gelip yerleşmişlerdi toplantı odasına.
“Günaydın!” diyerek gülümsediler ikisi birden onu görünce ve hemen oturup çalışmaya başladılar. Şirketin reklam müziği yaptırmak istediği ürün bir çocuk ürünü olduğundan müziğin tatlı bir tınısı olmasını istiyorlardı. Çocuğun üzgün olduğu sahnede seyirciyi müzik sarmalıydı önce.
“Ağlayan bir çocuk istiyorsunuz yani fonda!” dedi Merve, “Notalarla ağlayan demek istedim tabi!” diye düzeltti sonra.
“Ağlayan bir kız çocuğu, tabi ya!” dedi Tahsin, “Nasılda hatırlayamadım bunu! Ama sizin adınız Zehra değil ki?”
Ceylan hanım ve Merve Tahsin beyin yüzüne baktılar merakla. Tahsin bey özel bir meseleyi açtığını farkedip toparlandı hemen.
“Aklıma bir şey geldi de kusura bakmayın!” diyerek kesti sözü ama Merve’nin yüzüne daha dikkatli bakmaya başladı o andan sonra. Ceylan hanımda bu ilgiyi farkedince öğle yemeği saati gelince bir bahane bulup ayrıldı yanlarından. Tahsin beyin Merve hanım ile fazla ilgilendiğini söyledi sekreter arkadaşına.
Merve’de bu ilgiyi farkettiği için yemeğe ikisi çıkması konusunda tereddüt etti ama burada misafirdi, çalışıyorlardı ve son anda bir şey uydurup kaçamadı.
“Özür dilerim!” dedi Tahsin bey şirketten çıktıktan sonra. Şirkete yakın yürüyüş mesafesinde bir yere gitmeyi önermişti bu kez. Ceylan hanımın onlarla gelmeyişine de çok sevinmişti söylemek istedikleri yüzünden.
“Ne için?” dedi zaten adamın bir şey söylemesine karşılık aportta bekleyen Merve.
“Toplantıda bir şey hatırladım aslında ve az kalsın özel hayatınıza dair bir meseleyi açıverecektim orada!”
“Anlamadım!” dedi Merve iyice gerilerek. Özel hayat falan diyerek sohbeti nereye çekiyordu acaba.
“Adını değiştirmiş olabileceğini sonradan akıl ettim Zehra!” dedi Tahsin bey gülümseyerek.
Birden bire “siz”den “sen”e geçen konuşma anlamlandıramadığı bu sözler yüzünden yürümeyi kesti Merve ve adamın yüzüne bakmaya başladı şaşkın şaşkın.
“Sen beni tanımadın mı? Tahsin ben işte, Dilbet hanımın oğlu. Beraber oynardık!”
“Siz beni biri ile karıştırıyorsunuz galiba! Merve benim adım!”
Tahsin’de durdu ve baktı onun yüzüne doğru. Sonra uzanıp elini tutunca Merve hızla çekti elini.
“Tahsin bey iyi misiniz siz? Neler oluyor?” dedi gergin bir sesle.
Tahsin onun gergiliğini ancak o zaman farketti ve söylediklerinden hiç bir şey anlamadığını da, tamda o anda kendini rahatsız edici bir tacizci gibi hisettti o da ve yüzü kıpkırmızı oldu.
“Ben sadece kolunun içindeki o yanık lekesi duruyor mu diye bakacaktım!”
“Ne?” dedi Merve şoka girmiş gibi.
“Kolunu sobada yakmıştın, çok ağlamıştın o günde! Sonra o lekenin bir damlaya benzediğine kadar vermiştil seninle. Bu seni büyüdüğümüzde bulmam için bir işaret olacaktı!”
Merve elleri titreyerek gömleğinin kolunu kıvırdı ve dirseğinin iç kısmına yakın yanık lekesine baktı ilk kez görüyormuş gibi. Damla şeklinde bir yanık lekesiydi bu gerçekten.
“Siz beni tanıyorsunuz?” dedi sesi titreyerek.
“Tahsin ben, Dilber hanımın oğlu hatırlamıyor musun?”
“Hayır!” dedi ama bayılacak gibi hissediyordu kendini. Merdan bey ve Selami bey ona her şeyi anlatmışlardı zaten. Onu nasıl bulduklarını. Şimdi karşısında onun öncesini bilen biri vardı. Dün sorduğu o yerlerde yaşamıştı o zaman belkide. Belkide gerçek ailesini bulabilecekti bu sayede.
Tahsin onun yüzündeki tuhaf ifadeyi ve renginin bembeyaz olduğunu görünce bir şeyler yapma ihtiyacı hissetti ve onu kolundan tutarak yolun kenarındaki banka götürdü.
“Benim adım Zehra mı?” ded Merve sayıklar gibi.
“Sen gerçekten hatırlamıyor musun?”
“Hayır! Ben bir kaza geçirmişim! O kazadan sonra ailem beni aramadığı için sosyal hizmet yurduna verilecekken, bana çarpan insanlar evlat edinmişler!”
“Gerçekten mi?” dedi Tahsin şaşkın şaşkın, “Herkes seni ne kadar çok aradı biliyor musun? Annen aylarca kendine gelemedi. Zavallı kadın!”
“Sen annemi tanıyor musun?” dedi Merve farkında olmadan elleriyle Tahsin’in yakalarını tutmuş sarsmaya başlamıştı.
“Tanıyorum!” dedi Tahsin onun ellerinden tuttu. Kızın nasıl bir sarsıntı geçirdiğini görebiliyordu. Cebinden telefonu çıkarıp şirketi aradı ve öğleden sonra Merve hanımla bir işleri çıktığını ve şirkete dönmeyeceklerini söyledi. Ceylan ile arkadaşı anlamlı anlamlı gülümsediler hemen. Demek hızlıca bağlamışlardı işi.
“Bak ne diyeceğim Zehra, bize gidelim. Karım da çok sevinecektir seni tanıdığına. Ben yıllarca anlattım seni.”
“Sen evli misin?”
“Evet bir yaşında bir kızım var. Adını da Zehra koyduk!” dedi gülümseyerek.
“Karına beni neden anlattın ki? Benim adımı niye verdiniz kızınıza?”
“Burada konuşulacak şeyler değil bunlar, haydi gel! diyerek yoldan bir taksi çevirdi Tahsin ve karısını arayıp Zehra’yı bulduğunu ve eve gelediklerini haber verdi.
(devam edecek)