Zehra’nın kaybolduğu günün üzerinden tam on gün geçmişti. Hafize sabah erkenden evden çıkıyor, sokak sokak kızını arıyordu. Komşular kadıncağızın durumuna çok üzülüyor ancak ellerinden bir şey gelmiyordu. Dilber hanım Tahsin’in bakışlarından anlıyordu çocuğun her şeyi bildiği için ona hissettiklerini. Kendi çocuğunun bu sevgisiz bakışları ceza oluyordu ona en çok. Ancak yapabileceği bir şey yoktu artık. Olan olmuştu. Kız yer yarılmış içine girmişti sanki. O da sormuştu bir kaç yere, boş durmamıştı ama yoktu işte. Tahsinle bir kaç kez konuşmayı denemişti.
“Oğlum Zehra kendisi kaçtı dışarıya, çağırdım gelmedi. Kovalarsam gider diye içeri girdim bende. Geri girsin eve gelsin diye! Nereden bilebilirdim dönüp gideceğini?”
Oğlan sessizce dinliyordu annesini, “Neden saklıyoruz o zaman bunları?” demek istiyor ama diyemiyordu. Hayatı boyunca unutmayacaktı Zehra’yı.
Eski hayatında Zehra olan Merve, Ravza hanımın evine alışmıştı çabucak. Daha önceden de orada yaşadığını sanıyordu başlangıçta. Psikolog ona sonra durumu açıklayacağını söylediği için evdekiler bozmuyorlardı kızın fikrini. Merdan bey kendini kıza iyice kaptırmış, bebekler, elbiseler alıp alıp getiriyordu sürekli.
“Bu kadar üzerine düşmeseniz iyi olur” demişti psikolog bu sefer, “İhtiyacı olan sadece güven ve sevgi. Kendi ailesi ortaya çıkar ve bu şartları sağlayamaz ise, çocuk bir kez daha travma yaşamasın!”
Selami bey de çok alışmıştı kız, hem bir çocukları olmadığından hem olaylara bir şekilde o sebep olduğundan ne yapacağını bilemiyordu o mutlu olsun diye. Ravza hanım kocasının gözlerindeki sevgiyi görünce duygulanıyordu. O da çok seviyordu kızı. Hasta hayatına kolaylık, sevgi ve renk gelmişti onunla.
Çok akıllı bir kızdı Merve, zamanla bunu daha iyi anlayacaklardı. Baştan fazla konuşmuyor sadece dinliyordu. İki ayın sonunda normal sohbetlere girmeye başlamıştı. Ravza hanıma, Ravza teyze, Selami beye, Selami amca diyordu. Anne ve baba demesini istememişlerdi ailesi gelirse diye. Psikolog ona bu evin gerçek çocuğu olmadığını açıklamıştı. Gerçek ailesinin nerede olduğunu bilmiyorlardı ama herkes onları arıyordu.
Gerçekten de Merdan bey kıza çarptıkları caddedeki herkese sahipsiz bir çocuk bilip bilmediklerini sorduruyordu ya da Merve’nin tarifine uyan. Kimse bilmiyordu. Hafize’de kızını ararken holdinge gitmediği için o caddeye uğramıyordu. Yakın da değildi evlerine zaten. Yürünebiliyordu ama epeyce mesafe vardı yinede. Kızın o tarafa gitmiş olabileceği de kimsenin aklına gelmiyordu. Birinin onu sokaktan kaçırdığına kanaat getirmişti polis. O yüzden civarı aramayı bırakıp daha geniş çaplı bir aramaya girmişler üç ayın sonunda da neredeyse dosyayı kapatacak hale gelmişlerdi. Hafize bu üç ay boyunca çalışamadığı için etrafın yardımı ile ayakta kalmıştı. Sağlığı da giderek bozulmaya başlayınca Dilber hanım onu alıp bir hastaneye götürdü. Uzun süre hastanede tedavi görmek zorunda kalan Hafize, çocuğunun kaçırılmış olabileceğine ikna olarak evine geri döndü tek başına. O evden hiç ayrılmadı kızı bir gün gelirse diye beklemeye devam etti hep.
Öte yandan Merve’nin ailesini bir türlü bulamayan Merdan bey ve Selami bey de bıraktılar aramayı. Zaten ondan ayrılmak istemeyecek kadar çok bağlanmışlardı ikisi de. Ravza hanımın bile sağlığı hem iyi bakıldığından hem de artık hep moralli olduğundan düzelmeye başlamıştı. Merve’de okula başlayınca bakıcılardan birini işten çıkardılar böylece. Bir yardımcı ikisini ve evi idare edebiliyordu artık.
Okuldaki müzik öğretmeni Merve’nin müziğe çok yetenekli olduğunu söyledi ikinci sınıfa giderken. Selami bey gurur duyuyordu kızıyla. Üçüncü sınıfta gelen öğretmeni de aynı şeyi söyleyince, çocuğa bir müzik öğretmeni tutup piyano almaya karar verdiler. Böylece Ravza hanımların evinden bir de notalar yükselmeye başladı. Mardin bey bazen geliyor kızın çalışını sessizce dinleyip ayrılıyordu evden. Telefonuna kaydettiğini biliyordu Selami bey bu sesleri. Eve gelen öğretmen de kızın yeteneğini onaylayınca ilkokuldan sonra konservatuar eğitimi almasının daha uygun olduğuna karar verdiler. Bir yıl oyunca öğretmeni ile birlikte sınavlara hazırlanan Merve sınavları başarı ile kazanıp konservatuara başladı böylece.
Yıllar hızla geçti peşpeşe ve Merve lise son sınıfa geldiğinde Merdan beyin sağlığında bozulmalar başladı. Yılların yürek yorgunluğu sonunda sağlığını bozmaya başlamıştı. Selami ile birlikte yine karısını ve kızını ziyaret ediyorlardı mezarlıkta. Yıllar geçmiş olmasına rağmen Merdan bey ilk gündü acıyla ağlıyordu her defasında. Selami bey uzaktan uzağa yıllardır izlediği bu acıya neyin iyi geleceğini çözemiyordu bir türlü. Merve’nin gelişi ile biraz olsun acısının azalacağını düşünmüştü ama evladının ve sevdiği karısının yerine koyamayacağını anlamıştı başka sevgileri. Ne kadar sevse bile, ne metresini, ne merveyi, ne oğlunu, ne karısını kimseyi onların yerine koyamazdı. Onları da seviyordu ama herkesin yeri başkaydı.
“Merve belkide bize bir hediye” demişti Selami’ye, “Yani sana ve bana bir hediye! Çocuksuzluğumuza deva olsun diye!”
“Aman Merdan bey bir çocuğu ailesindne çalıpta bu hediyeyi aldıysak çocuğa bir hediye olmadığı açık değil mi bunun!”
“Doğru diyorsun ama biz onu ailesine kavuşturmak için yıllarca aradık Selami. Şimdi çıksın gelsin ailesi, onu esirgeyecek değiliz tüm değerine rağmen!”
Selami’nin içi cız ediyordu o böyle söylediğinde. Sahiden ya kızın ailesi çıkıp gelir, kızı geri isterlerse nasıl ayrılırlardı ondan. Ravza hanımın da içten içe aynı korkuyu taşıdığını biliyordu. Merdan beyinde.
“Bizi bırakacak kadar vefasız bir kız değil o Selami, senin kızın o anlayamıyor musun? Kanını taşıdığın değil, ekmeğini yediğin ailenin evladı olursun! Tıpkı memleket gibi, yurdun ekmek yediğin topraktır! O da bizim kızımız Selami. Bizim ekmeğimizi yedi, boğazından helal lokma geçti hep! Benim oğlumunda, onunda! Onlar yüreksiz, vefasız çocuklar değiller!”
Gözleri dolardı Selami beyin bu sözlerin ardından. Yıllar ikisinide yormuştu aslında. Merdan bey yaşlanırken, Selami’de yaşlanmıştı onunla. Birlikte taşımışlardı sırları, acıları. Hiç bir çalışanına yakın olmadığı kadar yakındı Selami’ye Merdan bey.
Merve konservatuarın yüksek bölümünü kazandığında da çok sevindiler hep birlikte. Artık sadece piyano çalmıyordu. Gitarı sevmişti daha çok. Besteler yapmaya da başlamıştı. Odasına kapanıp saatlerce notalarla yaşıyordu. Şarkı da söylüyordu arada bir. Taze sesi evin her köşesine yayılıyor, gülümsetiyordu hepsini. Sevgi dolu bir çocuktu Merve aynı zamanda. Büyüdükçe o sessiz içine kapanıklığı geçip gitmişti. Geldiği iki yılın ardından artık doktoru ile görüşmesine gerek kalmadığı söylenmişti zaten. Cana yakın, neşeli, yetenekli bir genç kız olup çıkmıştı. Ravza anne, Selami baba diyordu gerçeği bilmesine rağmen. Onun böyle söylemeye başlaması daha da mutlu etmişti karı-kocayı.
Ailelerinden biraz çatlak ses yükselmişti başlarda. Bilmedikleri bir çocuğu evlat edinmelerine başta Selami beyin ailesi olmak üzere karşı çıkmışlardı. Şimdi kimse karışıp ses etmiyordu ama Merve geldiğinde de öz yeğenleri gibi sıcak davranmıyordu kimse. Selami bey ile Ravza hanım kendi ailelerinden de uzaklaşmışlardı bu yüzden.
Emek verdikleri çocuğa elin çocuğu muamelesini yapmalarını kabul edemezlerdi kimsenin.
(devam edecek)