İkinci şans – Bölüm 14

Suna’nın avukatı ailesinden kalan paranın yatıralacağı hesap numarasını Sinan’ın avukatına bildirmiş. O da bir dava arasında olduğundan Sinan’a mesaj yazarak iletmişti. Sinan o sırada annesi ve İdil hanım ile yemekteydi. Hatice hanım oğlu gibi doktor olan bu yeni adayı çok beğeniyordu. Oğlunun nihayet gözünü açıp kendine uygun birini bulmuş olmasına da çok sevinmişti.

Sinan için yıllar sonra annesinin onayladığı biriyle birlikte olmak elbette çok daha konforlu bir hayat sağlamıştı. Suna’yı sevmediğini söyleyemezdi ama bir gençlik aşkıydı onların ki. Onun yaşadığı zorluklar karşısında daima yanında olmak, kol kanat gerip sahip çıkmak o yaşta kendini kahraman gibi hissettirmişti. Suna’da ona böyle söylüyordu zaten. Ancak kahramanlık zaman aşımına uğramaya başladığında o heyecan da kaybolup gitmişti. Yani Suna ayakları üzerinde duruken o küçük kız değildi artık. Annesinin söylemlerinden etkilenmiyordu. Onun gibi düşünmüyordu ama onun da kendine göre nedenleri vardı Suna’dan uzaklaşmak için. Ayakları üzerinde duruyordu manen ama annesine karşı dik duramyor devamlı Sinan’a şikayet ediyordu. Oysa biraz suyuna gidip, rol yapsa, yalan söylese falan kadında memnun olacak susacaktı belki. Hatice hanım poh pohu severdi. Yönetmeyi de severdi ama ezebileceği birini bulunca da üzerine gelmekten hoşlanırdı adeta. Biliyordu Sinan tüm bunları, çünkü aslında o da sadece mesleğini babasından almış diğer tüm huylarını annesinden almıştı. Onun kadar çok konuşmadığı ve sözlerini özellikle kontrol ederek kulandığı için aralarındaki benzerliği insanalrın anlamaları mümkün değildi. Hatta annesinin bile.

“Vazgeçmeyecek!” dedi mesajı okuduktan sonra mırıldanır gibi ama Hatice hanımın yaşlı kulakları oğlunun tüm tonlamalarına öyle alışıktı ki anladı ne söylediğini.

“Kim vazgeçmeyecek?” dedi hemen.

Sinan, İdil’in yanında bu konuya girmek istemiyordu ama annesinin bakışlarından bu soruyu cevapsız bırakamayacağını anlamıştı.

“Suna, istediği parayı yatırmam için bir hesap numarası yollamış!”

“Aşkım ver kurtul şu kadından!” dedi şuh bir şekilde kolunu tutarak İdil.

“Hayır! Ona beş kuruş vermeyeceksin!” dedi Hatice hanım da.

“Anne vermezsem boşanmayacak biliyorsun. Biz İdil ile bu boşanmayı bekliyoruz!” dedi Sinan bey elini kadının kolunda duran elinin üzerine koyarak.

Aslında İdil’in yanında böyle söylemesi gerektiği için söylemişti, parayı ödemeyi o da hiç istemiyordu. Bir yolunu da henüz bulamamıştı ödememek için.

“Nereye kadar direnecek, onun nasıl kötü bir eş olduğuna dair her şeyi anlatırım ben mahkemede. Her şeyi bırak sana bir çocuk bile veremedi!”

Bu sözü söylerken İdil’e bakmıştı göz ucuyla. Bu güzel vücudu bir bebek için bozmak zorunda olduğunu baştan bilmesi gerekiyordu.

“Biz de sizinle bu konuyu konuşacaktık Hatice hanım!” dedi İdil kırıtarak ve Sinan’ın müdahale etmesine fırsat bırakmadan devam etti, tıpkı o gece Suna’ya söyledikleri gibi. “Benim bir kızım ve bir oğlum var zaten! Yani Sinan’ın bir değil iki çocuğu olacak benimle evlendiğinde. Eğer isterse üçüncüyüde yaparız tabi” dedi Sinan’ın koluna bedenini dayadı ardından.

Sinan o an nerede olduğunu bile unutmuştu neredeyse. Annesinin az sonra nasıl bir tepki vereceğini anlamaya çalışıyordu telaşla. Ona elbette söyleyecekti bunu ama şimdi değildi o zaman.

Hatice hanım biri zamanı dondurmuş gibi gözleri fal taşı gibi açılmış bakıyordu İdil’e kıpırdamadan. Sadece gözlerinin içinde karanlık girdaplar dönüyordu sanki. İdil yaşlı kadının bu tuhaf beden dilini ürkütücü bulsa da geri adım atmadı yüzündeki şuh ifadeden. Bu ihtiyar cadı onunla oturmayacaklarını duyunca ne diyecekti bakalım.

Hatice hanımın gözlerindek karanlık girdap duruldu ve her bir kas teli yavaş yavaş yavaş gevşerken oğlunun diğer kolunu tuttu ve “Sanırım tuvalete gitmem gerek. İdilciğim biraz müsade edersin değil mi yavrum!” dedi yumuşacık bir sesle.

İdil bunu bir zafer olarak algıladığı için rujlu dudakları yüzüne yayıldı cevap verirken. Hatice hanın kadının suratına yuva yapmış iki yılana benzetti o dudakları.

Suna’nın avukatı ailesinden kalan paranın yatıralacağı hesap numarasını Sinan’ın avukatına bildirmiş. O da bir dava arasında olduğundan Sinan’a mesaj yazarak iletmişti. Sinan o sırada annesi ve İdil hanım ile yemekteydi. Hatice hanım oğlu gibi doktor olan bu yeni adayı çok beğeniyordu. Oğlunun nihayet gözünü açıp kendine uygun birini bulmuş olmasına da çok sevinmişti.

Sinan için yıllar sonra annesinin onayladığı biriyle birlikte olmak elbette çok daha konforlu bir hayat sağlamıştı. Suna’yı sevmediğini söyleyemezdi ama bir gençlik aşkıydı onların ki. Onun yaşadığı zorluklar karşısında daima yanında olmak, kol kanat gerip sahip çıkmak o yaşta kendini kahraman gibi hissettirmişti. Suna’da ona böyle söylüyordu zaten. Ancak kahramanlık zaman aşımına uğramaya başladığında o heyecan da kaybolup gitmişti. Yani Suna ayakları üzerinde duruken o küçük kız değildi artık. Annesinin söylemlerinden etkilenmiyordu. Onun gibi düşünmüyordu ama onun da kendine göre nedenleri vardı Suna’dan uzaklaşmak için. Ayakları üzerinde duruyordu manen ama annesine karşı dik duramyor devamlı Sinan’a şikayet ediyordu. Oysa biraz suyuna gidip, rol yapsa, yalan söylese falan kadında memnun olacak susacaktı belki. Hatice hanım poh pohu severdi. Yönetmeyi de severdi ama ezebileceği birini bulunca da üzerine gelmekten hoşlanırdı adeta. Biliyordu Sinan tüm bunları, çünkü aslında o da sadece mesleğini babasından almış diğer tüm huylarını annesinden almıştı. Onun kadar çok konuşmadığı ve sözlerini özellikle kontrol ederek kulandığı için aralarındaki benzerliği insanalrın anlamaları mümkün değildi. Hatta annesinin bile.

“Vazgeçmeyecek!” dedi mesajı okuduktan sonra mırıldanır gibi ama Hatice hanımın yaşlı kulakları oğlunun tüm tonlamalarına öyle alışıktı ki anladı ne söylediğini.

“Kim vazgeçmeyecek?” dedi hemen.

Sinan, İdil’in yanında bu konuya girmek istemiyordu ama annesinin bakışlarından bu soruyu cevapsız bırakamayacağını anlamıştı.

“Suna, istediği parayı yatırmam için bir hesap numarası yollamış!”

“Aşkım ver kurtul şu kadından!” dedi şuh bir şekilde kolunu tutarak İdil.

“Hayır! Ona beş kuruş vermeyeceksin!” dedi Hatice hanım da.

“Anne vermezsem boşanmayacak biliyorsun. Biz İdil ile bu boşanmayı bekliyoruz!” dedi Sinan bey elini kadının kolunda duran elinin üzerine koyarak.

Aslında İdil’in yanında böyle söylemesi gerektiği için söylemişti, parayı ödemeyi o da hiç istemiyordu. Bir yolunu da henüz bulamamıştı ödememek için.

“Nereye kadar direnecek, onun nasıl kötü bir eş olduğuna dair her şeyi anlatırım ben mahkemede. Her şeyi bırak sana bir çocuk bile veremedi!”

Bu sözü söylerken İdil’e bakmıştı göz ucuyla. Bu güzel vücudu bir bebek için bozmak zorunda olduğunu baştan bilmesi gerekiyordu.

“Biz de sizinle bu konuyu konuşacaktık Hatice hanım!” dedi İdil kırıtarak ve Sinan’ın müdahale etmesine fırsat bırakmadan devam etti, tıpkı o gece Suna’ya söyledikleri gibi. “Benim bir kızım ve bir oğlum var zaten! Yani Sinan’ın bir değil iki çocuğu olacak benimle evlendiğinde. Eğer isterse üçüncüyüde yaparız tabi” dedi Sinan’ın koluna bedenini dayadı ardından.

Sinan o an nerede olduğunu bile unutmuştu neredeyse. Annesinin az sonra nasıl bir tepki vereceğini anlamaya çalışıyordu telaşla. Ona elbette söyleyecekti bunu ama şimdi değildi o zaman.

Hatice hanım biri zamanı dondurmuş gibi gözleri fal taşı gibi açılmış bakıyordu İdil’e kıpırdamadan. Sadece gözlerinin içinde karanlık girdaplar dönüyordu sanki. İdil yaşlı kadının bu tuhaf beden dilini ürkütücü bulsa da geri adım atmadı yüzündeki şuh ifadeden. Bu ihtiyar cadı onunla oturmayacaklarını duyunca ne diyecekti bakalım.

Hatice hanımın gözlerindek karanlık girdap duruldu ve her bir kas teli yavaş yavaş yavaş gevşerken oğlunun diğer kolunu tuttu ve “Sanırım tuvalete gitmem gerek. İdilciğim biraz müsade edersin değil mi yavrum!” dedi yumuşacık bir sesle.

İdil bunu bir zafer olarak algıladığı için rujlu dudakları yüzüne yayıldı cevap verirken. Hatice hanın kadının suratına yuva yapmış iki yılana benzetti o dudakları.

Sinan bu değişimin az önceki değişimden bile tehlikeli olduğunu çoktan anlamıştı itiraz etmeden kalktı ve annesinin koluna girip onunla lavaboya kadar yürüdü.

“O çocuklar babalarına gidecekler değil mi?” dedi oğluna dönüp aynı yumuşak tonlamayla.

“İdil ile yaşıyorlar!” dedi Sinan endişeli bir sesle.

“Yatılı bir okula gidebilirler o halde!”

“Anne biri kreş yaşında diğeri ilkokula gidiyor daha!”

“Bunu konuşacağız Sinan!” dedi Hatice hanım lavaboya girmeden geri döndü masaya doğru.

Yüz kaslarını yeniden gevşetmeye çalıştı ama sağ gözünün seğirmesine engel olamadı. Eskisi kadar rahat kontrol edemiyordu artık kendini yaşı nedeniye ama deneyimini yaşı sayesinde kazanmıştı.

İdil onun gözündeki seğirmeyi farketmedi. Ona göre az önceki durumdan galip çıkan oydu ve bunu fırsata çevirmek istedi.

“Sizin çocuklardan rahatsız olabileceğinizi düşünüyorum. Çokta haklısınız. Onlar çok küçük ve gürültücüler!

Hatice hanımın yüz kasları zafere yönelmeye başladı, yüzüne bir gülümseme yerleşmek üzereydi ki İdil devam etti.

“Bu nedenle biz ayrı bir evde yaşayacağız Sinan ile size gelirken de çocukları getirmeyeceğiz! Yani siz onları hiç görmeyceksiniz!” dedi kırıtarak.

Hatice hanım az önceki gibi soğukkanlı olamadı bu kez. Henüz oturduğu yerden yaşından beklenmedik bir çeviklikle ayağa kalktı ve ikisine de hiç bir şey söylemeden yanından geçen garsonun koluna girdi ve ondan kendisini bir taksiyi bindirmesini rica etti.

Sinan kalkıp annesinin peşinden mi gitse, bu geceyi birlikte geçirmeyi planladıkları İdil’in yanında mı kalsa bilemedi. Uzun zamandır yalnız bir adamdı o, İdil galip geldi!

“Yaşlı insanlar böyledir!” dedi İdil sakin sakin, “Bırak biraz düşünsün! Annen senden vazgeçemez biliyorsun! Onun hayatındaki en önemli şey sensin!”

“Doğru söylüyor olabilirsin!” dedi Sinan. İdil’e aşık olmasının nedeni de buydu. Çok akıllı bir kadındı İdil. Aciz değildi. Annesini bile yönetebilecek kadar güçlüydü. Ya da onunla mücadele edebilecek kadar. Bu onu daha da çekici yapıyordu. Üstelik böyle bir annesi olduğu için Sinan’u suçlamıyor ve yormuyordu. Onu kendi hallediyordu zaten. Sinan’ı ise daima el üzerinde tutuyordu. Başka ne isteyebilirdi ki bir erkek. Annesini idare edebilen akıllı, güzel ve şuh bir kadın. Üstelik meslektaşı.

O gece zaten eve gitmemişti Sinan. Ertesi sabahta İdil’in evinden gitmişti işe. Hatice hanım geç saate kadar dinlemişti kapı sesini. Ertesi akşam gelmişti oğlu eve. Annesinin onunla konuşmadığını görünce umursamamış ve duşa girmişti.

Hatice hanım oğlunu tanırdı. Üzerine gidildiğinde inatlaşır inadına yapardı. O yüzden sessiz bir protestoyu seçti. Bu protesto tam bir ay sürdü. Bu arada oğlu ve İdil’in çocuklarla rahat edebilecekleri bir müstakil ev aldıklarından ve içini yaptırmaya başladıklarından haberi olmadı.

Tabi Sinan’ın Suna’nın avukatının verdiği hesap numarasına parayı yatırdığından da. Bunların hepsini ancak oğlu nişanlarını duyurduğunda öğrenecekti.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s