İkinci şans – Bölüm 13

“Demek bir ev buldunuz! İşte kutlamaya değecek bir şey! Ben de size ne bahane uydursam da bir yemek yesek diyordum aslında!”

Suna gülümsedi bu söze, “Aslında çok aç değilim ama sanırım geçen geceyi telafi etmek için ben sizi bir yemeğe çıkarmalıyım!”

“O halde buyurun!” diyerek arabanın kapısını açtı Levent, “Bildiğim bir yer var sakıncası yoksa?”

“Yo elbette yok buyurun!”

“Şey acaba siz yerine isimlerimizi söylesek nasıl olur?”

“Bu konuda da haklısın!” dedi Suna gülümseyerek. Kısacık tanışıklıklarında kırk yılın dostlarının yaşayamayacağı şey yaşayıp hâlâ siz demek tuhaf oluyordu gerçekten.

“Harika! Bugün her şey olumlu!”

Güzel, bol sohbetli bir akşam yemeği yediler birlikte. Suna onun başına açtıklarını telafi etmek için hesabı ödemekte ısrar etti.

“Elbette karşılamaz ama hiç bir dostumun ya da yakınımın yapmadığı iyilikleri yaptın benim için. Hakkını nasıl ödesem bilmiyorum!”

“Zamanla bir şeyler buluruz ama lütfen her defasında hesap ödeme olmasın. Bu biraz tuhaf oluyor çünkü!”

“Tamamdır!”

Devam eden günlerde Suna beğendiği evi tuttu, Levent evin eşyaları için her aşamada onun yanındaydı. Sinan’dan eşyaları alması için bir kaç kez daha mesaj geldi. Sonuncusunda buluşup konuşmaları gerektiği yazıyordu. Suna yine cevap vermedi bu mesajlara. O eşyalara istediğini yapabilirdi Sinan. Onunla ve o evde geçen hayatın hatırlatacak hiç bir şey istemiyordu. O sekiz yılı olmamış sayarak devam edecekti hayatına. Anne ve babasının acısı onu mutlu olacağını daha da doğrusu sığınacağını sandığı bir evliliğe sürüklemişti.

Artık ne o kadar genç, ne de o kadar şaşkındı. Bu hatadan çok daha önce dönmeyi dilerdi ama eğer İdil Sinan’ın hayatına girmese, Firuze o rezervasyondan evlilik yıldönümlerinde bahsetmese ve Levent o gece karşısına çıkmasaydı daha uzun süre devam edecekti ve belki de çok daha fazla eksilmiş olarak ayrılacaktı o evden.

“Hepimize teşekkür borçlusun yani!” demişti Levent gülerek. Ev tutulduktan sonra eczaneye de geri döndüğü için Doğukan ve Firuze’de benzer şeyler söylemişlerdi.

“Edeceğim elbette!” demişti o da hepsine. Bir kez de üçümü yemeğe çıkarmıştı bu nedenle.

“İdil hanım yok mu?” demişti Firuze restorana varıp masaya oturduklarında Doğukan’ın bakışları değişmişti yine, bu kez Levent’de gülmeyince hepsi dönüp Suna’ya bakmışlardı.

“Onu çağırırsam Sinan’ı da çağırmam lâzım diye söylemedim. Sinan teşekkür ediyordur ona yeterince!” diye gülmeye başlayınca onlar da gülümseyip yerlerine geçtiler.

Doğukan yemekten sonra evlerine gittiklerinde Firuze’yi bunalttı durdu bu soğuk şakasından dolayı. Firuze her zaman ki gibi hiç etkilenmedi bu serzenişlerden ve arkasını dönüp yattı.

“Garip olan ne biliyor musun?” dedi sadece “Bu benim doğal halim ve sen hariç çevremizdeki herkes bunu biliyor ve kabullendi!”

Cevap veremedi Doğukan bu söze. Sürekli onu düzeltmeye çalışmasının bir gün geri tepececeğini biliyordu ama nedense bir türlü çenesini tutamıyordu işte.

“Ben de biliiyorum!” dedi mırıldanır gibi.

“Ama kabul edemiyorsun!” dedi Firuze bu kez ve sustular.

Sinan mesajlarına cevap alamayınca bir gün yine çıkıp eczaneye geldi. Bu kez Suna oradaydı. Sinan’ın geldiğini görünce çocuklar bir bahane bulup dışarı çıktılar.

“Sence ne olacak?” dedi Firuze heyecanla.

“Ne bileyim? Umarım kavga etmezler! Olar mı çıksaydı dışarı bizim yerimize acaba? İçeriyi mahvetmesinler!”

“Ya Doğukan şaka yapıyorsun değil mi?” dedi Firuze gülerek, “Sence onlar şiddete başvuracak insanlar mı?”

“Suna hanımın olmadığı kesin ama biliyor musun Sinan beyin o sakin tavrında hep bir yapmacıklık ve tuhaflık buluyorum! İçten içe bir şiddet taraftarı olabilir!” dedi Doğukan yüzünü Firuze’nin yüzüne yaklaştırıp, korku filmi anlatır gibi bir tavıra bürünmüştü.

Firuze onu eliyle geri itti, gülüşmeye başladılar. O sırada meşhur zil sesi duyuldu ve Sinan onlara selam bile vermeden çekip gitti.

“Sanırım dersini almış!” diye kıkırdadı Firuze.

Sinan nasıl olduysa duydu bu cümleyi ve hızla dönüp bir şey diyecekmiş gibi yaptı ama demeden çekip gitti. Saniyeler içinde gelişen bu tavıra karşılık Doğukan hemen sevgilisinin önüne geçmişti.

Bu kez ona kızmak yerine koruma pozisyonuna geçmesi duygulandırdı Firuze’yi ama ikisi de Suna hanımı merak ettiklerinden birbirlerine bir şey söylemeden girdiler içeri. O an ilişkiyi bir tık daha sağlamlaştıran o özel anlardan biri olarak yazıldı tarihe. Sözlerden çok davranışlar sağlıyordu güveni.

“Boşanma kağıtlarını imzalamış getirdi!” dedi Suna onlar girince, “Merak etmeyin! Eşyalarımı kapının önüne çıkarmış Hatice hanım ben almayınca!”

“Terbiyesiz insanlar. Madem buraya kadar gelmiş eşyaları da getirseymiş atacağına!” dedi Doğukan.

Firuze bile şaşırdı onun bu çıkışına.

“Aman iyi ki getirmemiş boş ver bu defa biz onları atmak için uğraşacaktık! Hep ben mi onun pisliklerini temizleyeceğim. Biraz da o benimkileri temizlesin!” diye güldü Suna.

O akşam Levent ile bir gösteriyi izlemeye gideceklerdi. Onunla buluşacağı günler daha keyifli olduğunu çözmüştü Firuze ve Doğukan. Sinan bile artık bozamıyordu bu keyfi.

Levent’in büyükannesi torununun yüzündeki ışıltıdan anlamıştı kalbini kaptırdığını.

“Oğlum kimse getir tanışalım!” diyordu sürekli ama Levent hiç oralı olmuyordu. Hatice hanım örneğinin ardından büyük annesi de biraz ağır gelebilirdi zavallı kıza. Bunu düşünürken içinden gülüyordu bir yandan ama Suna için değildi elbette bu.

Büyük annesi ile henüz değil ama annesi ile tanışsınlar istiyordu aslında. Sadece bunu Suna’ya nasıl söylese onu bilmiyordu. Henüz annesine de bahsetmemişti ondan aslında. İkisini bir bahane ile bir araya getirip anlatma derdinden de kurtulabilirdi aslında. Annesi de babasına anlatmak istediğinden bir sürü detay soracaktı yoksa. Yani özel bir ilişki gibi detaylar. Şimdilik aralarındaki iletişimin özel bir ilişkiye dönüştüğü yoktu. Çok iyi anlaşıyorlar, birlikte geziyorlar, dostluklarını ilerletiyorlardı sadece.

Boşanma geçen ay gerçekleşmişti. O kötü gecenin üzerinden tam yedi ay geçmişti. Boşanmanın üzerinden geçmesi gereken zaman olduğundan Sinan hemen evlenememişti İdil ile ama nişanlarını ilan etmişlerdi.

“Utanmıyorlar!” demişti Doğukan yine.

Suna artık kendini çok daha iyi hissediyordu. Sinan’ı düşününce öfkelenme veya üzüntü gibi şeyler hissetmiyordu artık ama Hatice hanımın izlerini silememişti henüz. Onun adı geçerken yüreği sıkışıyordu.

Uzak kaldığı sosyal hayata geri dönmüştü, İstediği gibi hareket ediyordu. İstediğini söylüyordu, kimseye hesap vermiyordu. Bunların ne büyük özgürlükle olduğunu bir kez daha anlamıştı. Bundan sonra hiç kimse için kendinen başkası olmaya çalışmayacağına söz veriyordu sürekli.

Evi tam istediği gibi olmuştu, bahçeye açılan mutfak kapısının önüne bir masa koymuştu. Akşamları orada oturuyor ve ağaçların hışırtısını dinliyordu. Çok yeşil bir yer olmasa da bahçede ve sokakta ağaçlar vardı.

Hayat ve güneş yeniden gülümsemeye başlamıştı işte! Anne ve babasının da ona gökyüzünden gülümsediklerine ve Sinan’dan kurtulduğuna sevindiklerindne hiç şüphesi yoktu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s