“Ben sana dedim gördün mü?” diye fısıldadı Firuze, Doğukan’a eğilip. Onun az önce yüzündeki ifadeyi farketmişti ama görmeze geliyordu böyle şeyleri. Evlenmek istemiyor diye onu sevmiyor değildi ki? Hayatında başkası var diye şüphelenmekte neyin nesiydi?
“Neyi dedin?” dedi Suna çiçekleri bulduğu bri vazoya yerleştirirken, nasıl olmuşsa kızın ufacık çıkan sesiyle söylediği cümleyi duymuştu. Firuze biraz şaşkın biraz mahcup baktı onun yüzüne.
“Şey biz sürprizi bozmak istemiyoruz!” dedi gülerek sonra.
“Ne sürprizi?”
Doğukan kaş göz ediyordu Firuze’ye susması için ama Suna onları yakalamıştı bir kere, ikisi de gerisini soracağını biliyordu artık.
“İşte biz iddiaya girmiştik Firuze ile! Sinan ağabey evlilik yıldönümünde mutlaka çiçek yollar demiştim ben!”
“Siz ne biliyordunuz ki bizim evlilik yıldönümüzüzü bakayım?” dedi Suna gülerek.
“Yani olduğu zaman diye konuştuk, yoksa nereden bileceğiz tabi ki de?”
“Sinan ağabey hiç bir tarihi unutmuyor ya ondan dolayı açılmıştı konu!”
“Himm!” dedi Suna ikna olmadığını belli eder gibi.
“Aman Doğu hiç yalan söyleyemiyorsun, söyleyelim gitsin!” dedi Firuze
“Hah şöyle neymiş acaba asıl konu?”
“Biz geçenlerde şu Astılar’da yeni açılan lokantaya gittik. Bizim de yıldömümüzdü de!”
“Şu günler önce rezervasyon yapılan lokanta mı? Bak, bak!”
“Yani aslında beşinci yılımız olduğu için özel olsun istedik. Pahalı ama çok güzel bir yer! Siz de beğeneceksiniz!” diye kıkırdadı Firuze.
“Ben mi beğeneceğim?”
“Ya biz orada rezervasyon listesinde bu gün için Sinan ağabeyin adını gördük girerken! Ama evlilik yıldönümünüz olduğunu bilmiyorduk tabi!”
“Yine de bana söylemediniz öyle mi?”
“Yani bir sürpriz olacağını tahmin ettik işte! Sayemizde bozuldu gerçi!”
“Aksine çok iyi oldu haberim olduğu !” diye neşelendi Suna, “Hazırlanmak için fırsatım olur!” dediği sırada çaldı telefonu, hemen açıp çıktı eczaneden!”
Gençler kıkırdadılar peşinden bu sefer.
“Çiçekler harika çok teşekkür ederim!” dedi açar açmaz sevgiyle.
“Senin kadar değiller ama!”
“Teşekkür ederim!”
“Bu arada annem aradı, şu kankilerinden biri ameliyat olacakmış. Bu gece onda kalıp moral vereceklermiş haberin olsun!”
“Tamam!” dedi Suna kıkırdayarak.Acaba Sinan mı yollamıştı annesini de özel bir gece olması için. Belki de bu gece salonda yatmaycaktı.
“Görüşürüz o zaman!”
“Görüşürüz!”
Akşam yemeğinden henüz bahsetmemişti ama evin boş olacağını duyurmuştu. Biraz daha zaman geçmesini beklilyordu belkide. Eczaneden erken çıkıp ona bir hediye almaya sonra da eve gidip hazırlanmaya karar verdi. Hemen içeri girip çocuklara kararını söyledi eve çantasını alıp önce alışverişe gitti. Belki akşam içinde özel bir şeyler bulabileceğini düşünmüştü. Ne de olsa oldukça pahalı bir restorana gideceklerdi.
“Sinan ağabeye söyleme yumurtaldığımızı olur mu?” dedi Doğukan çıkmadan önce.
“Merak etmeyin hiç belli etmedim henüz!”
“Söylemedi mi?” dedi Firuze heyecanla.
“Daha değil!” diyerek gülümsedi ve ayrıldı eczaneden onları meraklarıyla başbaşa bırakıp.
Eve döndüğünde saat beşi geçmişti. Gerçekten de Hatice hanım evde değildi. Her zaman böyle bir eve gelmeyi hayal etti elinde olmadan. Hatice hanıma elinden geldiğince dayanıyordu ama varlığı bile strese girmesine yetiyordu anlaşılan. Oysa şimdi ev gayet huzurlu ve güzeldi. Tatillerin büyük bir çoğunluğuna da onlarla geldiği için onsuz bir hayatı hatırlamıyordu neredeyse.
Varlığı yokken düşüncesi ile gecesini geçirmeyeceğine karar verdi ve aklından çıkardı Hatice hanımı. Aldıklarını yatağın üzerine yaydı. Kocasının hediyesini çantasının yanına koydu hemen unutmamak için. Hemen bir duşa girdi.
Tamamen hazırladındığından saat altı buçuk olmuştu. Sinan hâlâ aramamıştı. Keşke çocuklara rezervasyonun saatini sorsaydım diye düşündü. Geç çıktığı için belki sekize veya dokuza ayırtmıştı yer. Belki eve gelecek ve haydi gidiyoruz diyecekti. Heyecanla salona geçti ve beklemeye başladı. Gözü sürekli telefonundaydı.
Saat sekiz olduğunda artık gerilmeye başlamıştı. Acaba çocuklar yanlış mı görmüşlerdi ismi. Belki de o değildi yeri ayırtan. Belki de o hastanede işine gömülmüş çalışıyordu hâlâ! Suna kendi kendine gelin güvey olmuştu.
Hastaneyi arayıp meseleyi çözmeye karar verdi. Sekreteri cevap vermediği için santrali aradı doğrudan. Güvenlik Sinan beyin yaklaşık bir saat önce çıktığını bildirdi.
Telefonu kapatıp saate baktı. Dışarıda deli trafik olsa bile şimdiye çoktan gelmiş olması gerekirdi. Çıkınca da aramadığına göre ya çocuklar ismi yanlış görmüşlerdi ya da Sinan hastane yöneticileri ile bir yemek ayarlamıştı ve hepsi bunun evlilik yıldönümü sürprizi olduğuna inanmışlardı.
Oflayarak attı kendini kanepeye, Hatice hanımda yoktu üstelik. Bunlar birer tesadüf müydü yani şimdi. Yıllardır ilk kez bu kadar heyecanlanmış ve bütün gün umutla hazırlanmıştı kocası için. Hastanede olmadığına göre oraya gitmiş olmalıydı. İçini iyice merak sarmaya başladı oturdukça.
Sonra ani bir kararla ayağa kalktı ve “Bunu öğrenmenin tek bir yolu var! Oraya gidip bakmak!” dedi ve arabanın anahtarını alıp çıktı evden. Daha arabanın yanına varır varmaz tereddüt etti sonra.
“Acaba arasam mı önce?” dedi kendi kendine “Niye arayacakmışım bu gün evlilik yıldönümümüz ve akşam ne yapacağını bile söylemeden çıkmış hastaneden?” dedi sonra öfkeyle. Günün bütün heyecanı ve neşesi kaybolup gitti içinde.
“Evet gidip oraya bakacağım! Belki de çocuklar yanılmışlardır ve orada bile değildir!” diyerek binip çalıştırdı arabayı.
“Nerede o halde?” dedi içindeki ses ama duymaza gelmeye çalıştı. Ayağının gaza daha çok bastığını farkedemedi restoranın otoparkına girene kadar. Arabayı parkedince yine bir tereddüt sardı içini.
“Suna sen ne yapıyorsun burada?” dedi kendi kendine, “Eğer o burada bir iş toplantısındaysa, ne diyeceksin?”
Sonra kendi kendine cevap verdi arabadan inerken.
“Buraya kadar gelip içeri bakmadan gidersem buna pişman olacağımı biliyorum. Eğer içerideyse ona gözükmeden bakıp çıkmalıyım sadece! Sonra da biner eve giderim ve hiç bahsetmem bunlardan!”
Kararlı adımlarla restoranın kapısına doğru yürüdü. Kağıda epeyce bir kalabalık birikmişti. İnsanlar aynı söylendiği gibi içeri girmek için kuyruk olmuşlardı. Girip yemek yemeyeceğine göre sıraya girmesine gerek yoktu herhalde. Görevliye bakıp çıkacağını söylemek için öne doğru yürüdü. Adam sürekli elindeki listeden gelenlerin isimlerini kontrol ediyor ve listede ismi olmayanları içeri kesinlikle almıyordu.
Suna adama nazik bir dille içeri girip oturmayacağını ama birine bakması gerektiğini söylediğinde adam manidar bir şekilde gülüp onu baştan aşağı süzdü.
Öyle ya birine bakıp çıkmak için fazla süslüydü bu gece.
“Doğruyu söylüyorum!” dedi sonra.
“Üzgünüm hanımefendi!” dedi adam kibarca ve sıradaki kişiye döndü.
“Suna hanım!” dedi bir ses o sırada ve sesin sahibini görmek için arkasını döndü o da adamı bırakıp.
“Sizi son anda tanıdım!” dedi o gün eczaneye gelip saatini bırakan genç adam.
“Ah evet’!” diye gülümsedi Suna.
“İçeri girmek istiyorsunuz sanırım. Ben istemeden şahit oldum konuşmanıza!”
“Yani ben aslında, yani evet içeri girmem gerek!” dedi kıvranarak, “Sizin rezervasyonunuz mu var?”
“Evet var, ben de onu diyecektim, isterseniz birlikte girebiliriz, yani faydası olacaksa.”
“Ah harika olur! Ben de borcunuzu siler saatinizi geri veririm!” dedi Suna tuhaf bir sesle. Şu an yaptığı şeyi kendine yediremiyordu ama içeri girip Sinan’ın orada olup olmadığını görmek için inanılmaz bir hırs duyuyordu içinde.
(devam edecek)