“Bir çocuk yuvasına girmiştim çalışmak için, bakıcı annelik yapıyordum. Çalıştığım yer Demir’lerin evine çok uzak değildi, zaten özellikle orayı seçmiştim. Böylece oğlumu görmek için daha çok fırsatım oluyordu. Onu bahçeye indiriyorlardı. Yuvaya verirler belki diye çok bekledim ama vermediler. Fidan hanım kendisi baktı. Daha sonra oğlum okula başladı. Bu bana onu daha belirli saatlerde görebilmem için imkan tanımış oldu. Diğer türlü tesadüflere güvenmek zorunda kalıyordum. Büyümüş kocaman bir çocuk olmuştu ama beni hiç tanımıyordu. Etraftan ona benim öldüğümü söylediklerini öğrendim.”
“İnanamıyorum” dedi Feyza sinirle, “Olmamış bir şey yüzünden, bilmeden anlamadan bu nasıl bir saçmalıktır!”
“Hayat bazen o kadar garip ki inanamazsın çocuğum.” dedi Zeynep hanım içini çekerek, “Seni de oğlum sayesinde tanıdım”
“Nasıl yani?” dedi Feyza merakla, “Oğlunuz sonunda yetimhane yurduna mı düştü yoksa? Eğer öyleyse neden?”
“Hayır, hayır öyle bir şey olmadı. Oğlum okula gitmeye başladıktan sonra bahçeye yanında babaannesi olmadan inmeye başlamıştı. Okuldan geliyor bir iki saat sonra bahçeye iniyordu. Ben de yuvadaki işimden çıkmış oluyordum. Bir gün bahçeden kendi başına çıktığını gördüm. Bakkala ya da benzeri bir yere gideceğini sandım. Henüz kendi başına sokaklarda dolaşmak için büyümemişti Hemen peşine takıldım. Bir otobüs durağına gitti sonra ve gelen otobüse biniverdi kaşla göz arasında. Otobüsü gözden kaçırmamak için bir taksiye bindim.”
“Nereye gidiyormuş?”
“Sana!”
“Bana mı?”
“Evet otobüsten inip doğruca sizin evin penceresine geldi.”
“Yo! Ama bu nasıl mümkün olabilir. Yani siz? Siz Aybars’ın annesi misiniz?” dedi Feyza şaşkınlıkla.
“Onu hatırlıyorsun!” dedi Zeynep hanım gülümseyerek.
“Başlangıçta çok hatırlamıyordum ama yıllar geçtikten sonra onu, adını ve yüzünü her şeyi çok net hatıramaya başladım. Ben onun sayesinde bir çok zor durumda cesaretle başaçıkabildim.”
“Nasıl yani?”
“O bana ne zaman korkarsam içimden üçe kadar saymayı öğretmişti. O zaman gelip beni kurtaracaktı! Üvey babamın beni kilitlediği o karanlık bodrumda aklımı oynatmadan böyle dayabilmiştim.”
“Bana geldiğin ilk akşamlarda söylediğin sayılar mı bunlar yoksa?”
“Şey evet! Ben inanamıyorum yani siz beni o zamandan mı tanıyorsunuz. Bu nasıl bir tesadüf böyle!”
“Bu bir tesadüf değil sevgili çocuğum. O yangının çıktığı gün de oğlumun peşinden gelmiştim. Aklıma girip ilk olarak onun çıkarmak geldiği için üzgünüm. Yardım istemiş itfaiyeye haber vermiştim ama aklım ve kalbim oğlumla öyle doluydu ki, hiç düşünmeden girdim ve onu alıp çıktım.”
“Demek hayal görmemişim! Kimse bana inanamıştı yangının çıktığında Aybars’ın orada olduğunu ve birinin gelip onu aldığına kimseyi ikna edemedim!”
“Aybars kendinden geçmişti, ama iyi görünüyordu. İtfaiye seni çıkarana kadar bekledim. Nereye götürdüklerini öğrenene kadar da. Oğlum için ne kadar değerli olduğunu biliyordum. Bir taksiye bindim. Onu hastaneye götürecektim ama yolda kendine gelmeye başladı. Beni görmemesi gerekiyordu. Onu bahçeye geri götürdüm. Evin ziline basıp çocuğun yerde yattığını söyledim kim olduğumu söylemeden ve hıza çıktım dışarı. Biraz sonra Fidan hanım aşağı geldi. Aybars doğrulmuştu o geldiğinde. Üzeri başı is içindeydi. Bir kaçta küçük yarası vardı. Hemen bir taksiye binip uzaklaştılar. Muhtemelen bir hastaneye gittiler. Onlar gelene kadar bekledim. Oğlum gayet iyi görünüyordu.”
“İnanamıyorum bu olanlara!”
“Sonra seni götürdükleri hastanede durumunu takip ettim. Ailen ölmüştü. Onlarla ne yaşadığını o zamanlar bilmiyordum tabi. Aybars için değerli olman yeterliydi benim için. Seni bir yurda vereceklerini öğrendim. Aslında seni evlat edinmeyi çok isterdim ama benim gibi tek başına yaşayan ve kendi çocuğu elinden alınmış birine devlet asla bir çocuk vermezdi. Aylarca uğraşıp seni götürdükleri yurtta işe girdim bende.Böylece hem oğlumu, hem seni takip edebiliyordum!”
Feyza ağlamaya başlamıştı duyduklarından sonra, “Size inanamıyorum. Neden bunları bana başından anlatmadınız.”
Sustu Zeynep hanım.
“Her perşembe o bankaya Aybars’ı görmeye mi gidiyorsunuz. Aybars orada mı çalışıyor?” dedi sonra dayanamayıp.
“Sen benim bankaya gittiğimi nereden biliyorsun?” dedi Zeynep hanım şaşkın bir şüphe ile.
“Necati bey söyledi. Yani sizi merak ettiği için sordu önce, sonra her perşembe bir yere gittiğinizden bahsedince bende neresi olduğunu merak ettim ama anlayamadım. Dün yine gitmişsiniz?”
“Her şeyi saklamak mümkün olmuyor demek!” dedi Zeynep hanım, “Hkayenin bu kadarı yeter. Artık neden seninle bu kadar ilgilendiğimi biliyorsun. Oğlum için değerli olan herkes benim içinde değerlidir. Sonradan da sen benim kızım gibi oldun zaten. Bu yüzden bu ev ikinize ait olsun istiyorum. Artık birbirinizden habersiz olsanız bile. Bu ev sizi yeniden bir araya getirecek. “
“Aybars o bankada mı çalışıyor?”
“Çocuğum bazı şeyler yine bana kalmalı. Oğlum beni asla bilmemeli. En azından ben yaşarken. Bu yüzden ancak bu evin ona kaldığını öğrendiğinde seni ve beni bulmuş olacak. O zamana kadar çocuğum beklemek zorundasın.”
“Onun sizin hayatta olduğunuzu ve korkunç bir iftiraya kurban gittiğinizi bilmeye hakkı var bence! Neden size bir kez olsun sarılma şansı olmadan öğrensin istiyorsunuz her şeyi? Neden bu şansı alıyorsunuz onun elinden?”
“Lütfen Feyza! Bu benim hayatım kızım. Benim kararım. Senden çok rica ediyorum. Ne şimdi, ne de ben yurda gittikten sonra onu bulmaya çalışma. Bırak o sana gelsin yeniden.”
Bir şey diyemedi Feyza. İkisi de ağlıyorlardı şimdi. Her zaman yaptıkları gibi birbirlerine sarıldılar. Feyza’nın duyguları karmakarışık olmuştu. Bunca yıl bunları neden anlatmamıştı Zeynep hanım ona. Hayatının yegane kahramanının annesi ile geçirmişti ömrünü ve onun Aybars’ın annesi olduğunu bile öğrenememişti. Zeynep hanımın neden bu kadar sırlarla yaşamak istediğini anlayamıyordu. Günahsızdı, Fidan hanım yaşamıyordu bile belki artık. Demir beyin ne olduğu kimin umurundaydı. Oğlu her şeyi anlayacak kadar yetişkin yaşa gelmişti ve bu zamana kadar annesiz büyümüştü. Büyükannesinin hırsı yüzünden hemde. Babası da askerden sonra nasıl olmuşsa ona olan aşkını annesine olan inancına değişmiş ve annesiz bir çocuk büyütmeyi göze almıştı.
Aybars’a, ona olan her şey büyük haksızlıktı. Feyza kendi hayatı ile ilgili hiç bir şeyi düzeltemiyordu ama onun bütün zor zamanlarında kurtaran kahramanının hayatında bir şeyleri düzeltebilirdi. Zeynep hanıma saygı duyuyordu ama bu kararını doğru bulmuyordu.
İşin kötüsü hem Aybars’a hem annesine borçluydu. Bu durumda ne yapacağına bir türlü karar veremiyordu. Zeynep hanım bir kaç gün içinde onun bırakıp yurda gidecekti. Gelmemesi için yurdun adresini de söylemiyordu. O kazadan sonraki hayatını olduğu gibi Zeynep hanıma borçluydu aslında. Aybars’ın onu hatırlayıp hatırlamadığını da bilmiyordu. Böyle düşününce birden bire cesareti kırıldı. Eğer Zeynep hanımın istemediği bir şeyi yaparsa ona ihanet mi etmiş olacaktı?
(devam edecek)