Feyza Zeynep hanımın yurda gitmesine hiç razı değildi ama bunca yıl karşılıklı sessizlikten sonra ona ne söyleyip ikna edeceğini kendisi de bilmiyordu.
Bu konuşmadan bir kaç gün sonra dayanamayıp “Oğlunuzla görüş müyor musunuz?” diye sordu. Yıllardır birbirlerine hiç soru soramdan yaşamalarına alışkın olan Zeynep hanım gülümseyerek baktı Feyza’nın yüzüne.
“Yapabileceğin bir şey yok kızım. İçin rahat olsun!”
“Sadece merak ettim”
“Ben onu görmeye gidiyorum”
Zeynep hanımın konuşmaya gönüllü olmadığını bildiğinden daha fazla bir şey soramadı Feyza. Bunca yıldır kadıncağızın ne oğlu olduğundan haberi olmuştu ne de onu görmeye gittiğinden. Belki de çoğu zaman ağlamasının nedeni buydu. Kim bilir belki de hapishanedeydi çocuk ve bunu söylemek istemiyordu. Başka türlü hangi evlat annesinin hasta olduğunu bile bile gelmezdi ki. Neden hep annesi onu görmeye gitsindi. Acaba o da mı hastaydı? İyice üzüldü Feyza düşündükçe. Evde Zeynep hanımın bir çocuğu olduğuna dair ya da ailesi olduğuna dair ne bir fotoğraf ne de başka bir iz vardı. Bu güne değin hep tek başına olduğunu düşündüğü kadının şimdi bir sır küpü olduğunu anlıyordu. Ona çok şey borçluydu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama bunun ne olduğunu bulamıyordu. Sadece haftasonları evde oluyordu. O zamanlarda da Zeynep hanımın evden çıktığına hiç denk gelmemişti. Kadıncağız zaten hastaydı şimdi istese e oğlunu görmeye gidemezdi. Belki de ondan üzülmesin diye hasta olduğunu da saklıyordu kim bilir?
Bir hafta boyunca ne yapacağını düşündü durdu ama bir çare bulamadı. Yurttan haber gelmesi için epeyce zaman olduğunu söylemişti Zeynep hanım ama günler çabucak geçip gidiyordu.
Yine bir gün otobüsten inip düşünceli düşünceli yürürken, sokağın köşesindekki taksi durağından bir adam seslendi arkasından.
“Bakar mısınız?”
Feyza adamın kendine seslendiğini düşünmedi önce yürümeye devam etti. Adamcağız nefes nefese geldi bu kez yanına.
“Siz Zeynep hanımın kızısınız değil mi?” dedi adam.
“Kızı değilim ama birlikte oturuyoruz” dedi Feyza merekla.
“Kusura bakma kızım. Ben Zeynep hanımı çok uzun yıllardır tanırım. Bir süredir hiç uğramadı durağa merak ettim iyi mi diye?”
“Hasta biraz dinleniyor evde” dedi Feyza.
“Ya geçmiş olsun çok üzüldüm. Her perşembe giderdi aynı yere bir kaç haftadır gelmez olunca aklıma takıdı. Çok selamlarımı iletin. Bir ihtiyaç olursa yardımcı olalım, hastaneye gitmek gerekse falan!”
“Çok sağolun iletirim. Zeynep hanım her perşembe bir yere mi gidiyordu sizinle!”
“Yıllardır hiç aksatmadı. Ben onu götürürüm, iner bir yerlere gider bir saat beklerim. Tam zamanında da geri gelir her defasında. Hüzünlü ve içine kapanık kadındır ama yüreği melek gibidir. Benim kızımada çok desteği oldu sağolsun!”
“O hasta olduğu için ben de çok üzülüyorum. Acaba bana onu nereye götürdüğünüzü söyleyebilir misini? Belki onu mutlu edecek bir şeyler yapabiliriz.” dedi Feyza hiç düşünmeden.
“Son beş yıldır hep aynı yere gidiyoruz. Ondan önce başka bir yerdi ama değiştirdi.”
“Son gittiğiniz yere götürebilir misiniz beni de perşembe günü gelsem.”
“Tabi kızım götürmez olur muyum. Zeynep hanıma bir faydası olacaksa!”
“Evet çok iyi olur teşekkür ederim.” diyerek ayrıldı taksicinin yanından. İşte aradığı cevap gelmişti büyük ihtimalle. Zeynep hanım oğluna gittğine göre mutlaka perşembe günleri yapıyordu bu işi. Taksiciye oğlundan bahsetmemişti bilmediğini düşünerek. Adam da böyle bir şey söylememişti zaten. En azından onun gittiği yere giderse belki oğlunun nerede olduğunu da öğrenebilirdi.
Perşembeyi iple çekti. Zeynep hanıma hiç söylemeden iş yerinden izin aldı bir gün önce ve perşembe sabahı doğruca taksi durağına gitti.
Necati bey onu görünce sordu hemen Zeynep hanımın sağlığını. Yol boyunca konuştular. Feyza daha önce sormayı akıl etmemişti ama Necati beyin demesine göre kadıncağızda bu saatlerde biniyordu taksiye. Yaklaşık on beş dakika sonra, “İşte burası!” diyerek durdu Necati bey.
Burası şehrin işlek caddelerinin yakınında bir parktı.
“Arabadan indikten sonra parkın içinden geçiyordu ama sonra ne tarafa gittiğini görmüyordum açıkçası. Ayıp olmasın diye de hiç sormadım”
Feyza teşekkür ederek indi taksiden. Necati bey onu bekleyecekti yine Zeynep hanımı beklediği gibi. Küçük parkın içinden geçti o da ve diğer kapısına ulaştı. Park sokakla cadde arasında bir geçiş sağlıyordu. Parkın önünden karşıya geçince bir kaç büyük iş hanı vardı. Her şey o kadar hareketliydi ki Zeynep hanımın buraya geldikten sonra ne yaptığını kestirmek zordu. Görünüşe göre yakında bir hastane veya hapishane yoktu. Bu durumda önceden düşündüğü gibi hasta veya hapis birinden söz edilemezdi. İşin aslı her perşembe Zeynep hanımın buraya neden geldiğini bile bilmiyordu. Ona göre oğlunu görmeye geliyordu ama belki de bambaşla bir amacı vardı. Yine de merakını yenemediği için kırk dakikaya yakın o civarda dolanıp yoldan geçenlere bakındı. Hiç bir şey bilmeden başka yapabileceği bir şey yoktu.
Sonra çaresiz bir şekilde taksiye geri döndü. Necati bey merakla onun bekliyordu.
“Bir şey bulabildiniz mi?”
“Hayır bulamadım ne yazık ki!”
Sessizce durağa geri döndüler. Feyza parasını ödemek istediyse de adamcağız kabul etmedi. Mecburen eve uğramadan işe döndü. O günden sonra taksi durağının önünden her geçisinde Necati neyle selamlaştılar. O da Zeynep hanımın sağlığını sordu.
Kadıncağızın sağlığı daha iyiye gitmiyordu ama o yine de her gün daha iyi hissediyormuş gibi yapmaya çalışıyordu. Bir kaç ay geçmiş olmasına rağmen henüz yurttan bir haber gelmemişti. Ev konusu da bir daha açılmamıştı tabi oğul konusuda.
Necati bey ile konuştuklarından ve yaptıklarından bahsetmemişti Zeynep hanıma zaten. Sanki onun hayatını gizlice araştırıyormuş gibi olmak istememişti. Yaptığı buydu aslında ama onu mutlu etmek için şansını denemiş eli boş dönmüştü Necati beye de olur da bir gün denk gelirlerse söylemesini rica etmiş, adamcağız da kabul etmişti.
Yine bir gün yırgun argın işten dönerken Necati bey yolunu kesti Feyza’nın.
“Bu gün gittik yine oraya!” dedi heyecanla. Günlerden perşembeydi gerçekten.
“Nasıl gittiniz? O nasıl geldi?” dedi Feyza heyecanla.
“Gelmedi. Telefon edip hasta olduğunu söyledi. Kapıya kadar gelip ona yardım etmemi rica etti. Bende gittim tabi. Gerçekten çok solmuş zavallı. Her zamanki yere gitmesi gerektiğini söyledi. Bu sefer parkın oraya gelince yürüyemediği için arabayı parkedip bende onunla birlikte gittim.”
Feyza nefesini tutmuştu.
“Nereye gittiğini öğrendiniz mi yani?”
“Evet öğrendim.”
“Nereye gidiyormuş?”
“Karşıdaki bankaya”
“Bankaya mı?”
“Evet”
“Ne yapıyor orada peki?”
“İçeri girip oturduk beraber.”
“Hepsi o kadar mı? Hiç bir işlem falan yapmadınız mı? Her perşembe ne yapılır ki bir bankada?”
“Hiç bir şey yapmadık. Bana yarım saat dışarıda beklememi rica etti. Ben de çıktım. Sonra içeride neler olduğunu bilmiyorum.”
“Allah Allah?” dedi Feyza merakla.
(devam edecek)