Yangın yeri – Bölüm 3

Feyza on gün daha kaldı hastanede. Birileri gelip gittiler sürekli. Bir okuldan bahsettiler ona. Onun gibi ailesi olmayan çocukların gittiği yatılı bir okul. Aybars’a ne olduğunu bir türlü öğrenemedi. Bıraksalar kaçıp gidecek evlerini bulacaktı ama hem bırakmıyorlardı, hem de ayakları hâlâ sargılıydı.

“Ben size evin yerini söylesem gidip bakamaz mısınız?” dedi hemşireye ağlamaklı.

Hemşire gülümsemekle yetindi.

“Zavallı çocuk, bir de hayali arkadaşı varmış herhalde, yangında onun dayanında olduğunu söylüyor. Öyle üzülüyorum ki inan haline. Ne diyeceğimi bilemiyorum!” diye anlattı kat arkadaşına ardından.

“Doğru söylüyor olamaz mı?”

“Polis, itfaiye herkes çalışmış evde, ne içeride kalan, ne de kurtulan başkası yokmuş. Sordum özellikle zavallı sayıklayıp durunca.”

“Bir de yurda gidecek şimdi değil mi?”

“Evet. Annesinin akrabaları varmış herhalde bir yerde de, istememişler çocuğu. Yokmuş kimi kimsesi.”

“İnsan şuncağız çocuğu neden istemez ki?”

“Ne bileyim!” diyerek işine döndü ikisi de.

Görevliler Dilşat’ın ailesine ulaşmışlardı sahiden. Kızlarının öldüğünü torunlarının da ortada kaldığını söylemişlerdi. Sadi’nin ailesi torunlarının başına gelenleri duyacaklar diye saklattırmıştı babası. Zaten kızı çocukla gönderdikleri için küsmüşlerdi onlara. Bir de şimdi bu yaşanılanı duyarlarsa hepten olay çıkardı.

“Etme bey, bari çocuk gelsin geri!” diye çok ağlamıştı Dilşat’ın annesi ama Şevket bey Nuh dedi peygamber demedi.

“Olmaz! Anası yok babası yok! Devlet bakar ona!”

Böylece köyden kimse bilmedi Dilşat’ın başına gelenleri. Sandılar ki, bir adam aldı gitti onu şehire, orada mutlu mesut yaşıyor kızıyla birlikte.

Ekrem beyin ailesi çoktan silmişti onu zaten. Elindeki kadınlara onca eziyet eden adamı ailesi tanır mıydı ki? Çocuğun ondan olmadığını öğrenince, hiç oralı olmadılar onlar da. Zaten adamın nüfusunda bile değildi ki çocuk.

Böylece Feyza’ya yurt yolları gözüktü. Bir küçücük köyde başlayan hayatı kısacık zamanda kimsesizlerin yurduna varmıştı.

Yurda ilk geldiğinde ayaklarının üzerine yeni yeni basabiliyordu. Daha yaralar tam iyileşmemişti ama o bastıkça derisi yırtılacakmış gibi acı kalmamıştı artık. Yine de kremleri, ilaçları vardı devam etmesi gereken. Yurt hemşiresine teslim edildi Feyza ile birlikte hepsi.

Alışması çok zor oldu Feyza’nın yurda. Yaşadığı evdede konforu ve huzuru yoktu ama burada insan iyice sahipsiz hissediyordu kendini. Kötü bir yer değildi yurt, kimse kötü değildi ama o yabancılık hissi herkesin içine işlemiş, üzerine yapışıp kalmıştı sanki. Gülen yüzlü öğretmenler ve çalışanların hepsinin evleri vardı. Gözleri saatte olurdu çoğu zaman. Bu dört duvar içinde kalacaklarla vakitleri tükensin de gitsin isterlerdi. Evlerine, ailelerine, çocuklarına. İyice içlenirdi Feyza bunları düşününce.

Arada bir aileler gelir kendileri için uygun çocuklar bakarlardı. Hiç birine çıkmazdı o. Buraya zor alıştırmıştı kendini. Bir yabancı yer daha ne kadar iyi olabilirdi ki.

Yurda başladığının dördüncü ayınca yemekhanede yeni çalışmaya başlayan Zeynep hanımla tanıştı. Önce bakışlarını farketti onun. O yemek sırasındayken, masasında yemeğini yerken. Anlayamadı nedenini. Sonra kadın onunla yavaş yavaş sohbet etmeye başladı. İyi bir kadındı. Diğerlerinden farklıydı. Onlar da iyiydi ama Zeynep hanımda hisettiği sevgiydi sanki daha çok. Herkese çok iyi davranıyor ama Feyza’ya ayrı davranıyordu. Yemeğin iyi yerini ona veriyor. Ona evden hediyeler getiriyordu.

“İstediğin bir şey olursa, söyle tamam mı?” diye tembihliyordu sürekli.

Çalışanların çocuklarla birebir yanlız kalmaları ve sohbet edip yakınlaşmaları yasaktı. Burası istismara açık bir yer olduğundan yetişkin ve çocuk ilişkilerinde katı kurallar konulmuştu. Bunun ne kadar doğru bir şey olduğunu ancak büyüdüğünde anlayacaktı Feyza. On sekiz yaşına kadar kaldığı yurtta Zeynep hanımla ilişkisi hiç bozulmadı. Kadıncağız yıllar boyunca elinden geldiğince sahip çıktı Feyza’ya. On sekizinden sonra yurtta kalması mümkün değildi. Bunun için meslek derslerine başlatılmışlardı Lise seviyesinde. Buradan ayrıldıktan sonra hayata atılmalarını kolaylaştıracak birikmler mümkün olduğunca sağlanmaya çalışılıyordu yurtta. İmkanlar en iyisine elvermiyordu ama yine de iyi kötü bir meslek bilgisine sahip oluyorlardı çocuklar.

Yurtta kaldıkları süre boyunca hesaplarına cüzi paralar yatırıyordu devlet. Yurttan çıkarken bu paralarda onlara veriliyordu. Yurttan çıkar çıkmaz sokakta kalmamalarına yetecek kadar bir paraydı bu. Bir haftadan çok kimse idare edemezdi. Feyza içinde bu olanaklar sağlandıktan sonra vedalaşıldı yurt girişinde. Çok sokulgan bir kız olmamıştı hiç bir aman ama terbiyeli ve saygılıydı. Bir tek Zeynep hanımı görememişti Feyza son gün geldiğinde. İzin gününe denk geldiğini düşünüp sormamıştı kimseye de. Bir küçük çanta eşyası, harçlığı ile ayrıldı yurttan. Şehir merkezine nasıl gideceğini tarif etmişlerdi zaten.

Bazen bir haftanın sonunda paraları bitince geri gelirdi çocuklar. Kapıda beklerlerdi yeniden içeri alınmak için. Çoğunu bir iki gün misafir eder, ceplerinden para toplar yollarlardı yeniden. Varsa imkan çevreye haber salıp bir şeyler bulmaya çalışırlardı. Her gidenin ardından olduğu gibi Feyza’nın ardından da konuşmuşlardı geri gelecek mi diye.

Yurdun önündeki ana caddeye çıkıp yokuş yukarı biraz yürüyünce durağı göreceksin demişlerdi. Bahçe kapısından çıktıktan sonra çevresine baktı. Karşı kaldırımda takılı kaldı gözleri. Zeynep hanım orada gülümseyerek el sallıyordu. Hemen yolu kontrol edip onun yanına geçti.

“İçeri gelmedim kusura bakma, yani kuralları çiğnememek için elbette!” dedi kadıncağız mahcup bir edayla.

“Ben de sizi görmeden gideceğim diye üzülüyordum!”

“Var mı ki gidecek yerin?”

“Hayır ama bulurum herhalde!”

“İşte bu yüzden bekliyorum seni. Bize gidiyoruz!” dedi Zeynep hanım gülerek.

“Nasıl yani?”

“Canım çocuğum. Seni ilk gördüğümden beri benim için çok özelsin. Kaybettiğim bir çocuğum var benimde. O uzun hikaye boş ver! Hem burada çalışan hem yanlız yaşayan bir kadına çocuk vereceklerini bilsem çoktan başvuracaktım benim kızım olman için ama yasalar malum. Artık on sekizine gelip yurttan ayrıldığına göre sen de istersen birlikte oturabiliriz. Olmaz mı?”

Feyza ne diyeceğini bilemedi ayak üzeri, “Yani siz birlikte yaşamayı mı öneriyorsunuz bana?”

“Evet, beni tanıyorsun yıllardır. Tabi yine de güvenmeyebilirsin ama dışarıdaki hayat daha güvenilmez inan bana. İstersen şimdilik diyelim. Bir hayat kurunca gidersin karar verirsen.”

“Ben ne diyeceğimi bilemiyorum!”

“Haydi gel eve gidelim, bir gör, sonra karar verirsin! Bu gece olsun misafirim olmanda bir sakınca olmaz herhalde değil mi?”

“Hayır olmaz!”

Böylece birlikte Zeynep hanımın evine gittiler. Burası neredeyse tek göz küçücük bir daireydi.

“Küçük ama ikimize yeter!” dedi Zeynep hanım o etrafı incelerken.

“Çok güzel!” dedi Feyza.

Kendi evlerinde bile bu sıcaklığı bulamamış, bodrum katlarında kalmıştı, ardından yurt zaten öyle lüks bir yer değildi. Burası şimdiye kadar gördüğü en şirin evdi.

“Bu gün izin aldım seni alabilmek için. Yarın zaten tatil günümdü. Sonra işe başlayacağım yeniden. Bu iki günü eve alışman için birlikte geçirebilriz”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s