Yangın yeri – Bölüm 1

Dilşat evlendiğinde on sekizini yeni doldurmuştu. Kocası Sadi ile aynı köyün çocuklarıydılar. Evlendiklerinin ertesi yılında bir kızları olmuştu, Feyza.

Yaşadıkları yer bir dağı köyü olduğundan tarım ile pek uğraşan yoktu. Dağda iki taşın arasında bile düzlük bulmak zordu. Genellikle keçi yetiştiriyordu herkes. İlçeye çok uzak olmadıkları için köyün erkeklerinin bir kısmıda ilçede çalışıyordu Özellikle genç olanlar. Nüfus arttıkça köyde herkesin keçilerle uğraşması gerekmiyordu zaten. Eti, sütü, yünü epey geçim sağlıyordu sürülerin. Sürüsünü çobana teslim edip kendi ilçede çalışan da vardı tabi. Sadi’de onlardan biriydi. Hem Dilşat’ın hem kendi çeyizinde onar keçi gelmişti. Zaten evlenmeden önce de ilçede çalıştığı için Dilşat ile konuşmuşlar Sadi’nin işine devam etmesine karar vermişlerdi. Sürü de garantileri olacaktı. İyi adamdı Sadi, buraların erkekleri değer verirlerdi aile hayatlarına eşlerine. Öyle başka yerlerdeki gibi erkekler kahvede, kadınlar tarlada, işte güçte olmazlardı. Karı koca ellerinden geleni yapar kurarlardı yuvalarını beraber. Ataları da öyle yapmış, onlar da el almışlardı.

Feyza daha bir yaşına gelmeden bir kış sabahı köyden ilçeye gitmek için kalkan araç, Bağırcak köprüsüne varmadan, keskin virajı alamamış aşağı yuvarlanmıştı. Sabahın erken saatin buz tutmuş yollar şoförlerin alışık oldukları yollar olsa da, bazen beklenmedik durumlar olurdu böyle. Sadi’nin de aralarında olduğu üç kişi hayatını kaybetmişti oracıkta. Araç aşağı doğru savrulurken, kırılan camdan dışarı fırlamışlardı. Ağır yaralılardı kalanlar.

Yirmi yaşında kucağında bir yaşına varmamış kızı ve on keçisi ile tek başına kalakalmıştı Dilşat. Yas sürecinin ardından, kayınvalidesi ile anası geldiler, evleri kapandı ve Dilşat ile kızı babasının evine döndüler. Kaynıvalidesi bizimle kalsınlar diye ısrar etti ama bırakmadı babası.

“Kız bizim, torun hepimizin” dedi.

Gönül koydular Sadi’nin ailesi bu sefer, “Biz kızı sizden aldık” dediler ama Dilşat’ın babası ikna olmadı. Daha Sadi’nin toprağı soğur soğumaz gücendiler birbirlerine.

Dilşat iki gözü iki çeşme ağladı uzun süre. Bu yaşta el kadar çocukla dul kalmak vardı onun da kaderinde demek. Anası ile beraber Feyza’yı iki yaşına getirdiler. Ev işlerinde anasına yardım etti o da.

Köyün göçenide çok olmuştu zamanında. Bir düğün dernek oldu mu göçerlerin çoğu gelirlerdi hemen. Bir düğün, bir cenaze akrabasız olmazdı. Köylülerden birinin böyle bol misafirli düğünlerinden birine gelen Ekrem bey görmüştü Dilşat’ı anasının yanında. Sormuş, soruştumuş bir kızı ile dul kaldığını öğrenmişti. Komşu köyden gelin alıp gittiği İstanbul’da yaşamıştı bunca zaman. Ancak karısı ona ne bir çocuk verebilmiş, ne de sağlığını koruyabilmişti. Ekrem bey elli beş yaşına gelmiş olmasına rağmen hasta karısınan bakmaktan başka bir şey görmemişti bu evlilikte. Hem yorulmuş, hem usanmıştı bu hayattan. Bir süredir hem karısına bakacak, hem de ona karılık edecek dul bir kadın bakıyordu. Aklında bu kadar genci yoktu ama Dilşat’ı görünce de beğenmişti. Bir kızı büyürdü öyle de, böyle de iki kadının arasında. Bir çocuk görürdü evleri hem, hem belki Ekrem beyin de bir çocuğu olurdu böylece. Belli ki Dilşat kısır değildi karısı gibi.

Haber yolladı Şevket beye kızına talibim diye, bolca da başlık parası ödeyecek dedirtti. Adamın paraya düşkün olduğunu da öğrenmişti sorup. Akıllı adamdı Ekrem bey, yoksa büyük şehirde ayakta kalmak kolay mıydı öyle.

Dilşat daha duyar duymaz itiraz etti bu teklife. Şevket bey çoktan ikna olmuştu. Dilşat’a söz düşmedi, daha düğünden iki gün geçmeden kızın bohçası toplandı, imam nikahı yapıldı, kucağına Feyza verildi Ekrem beyin peşine gönderildi.

Dilşat İstanbul’a varınca öğrendi kuma geldiğini. Şevket beyin nikahlı karısı Firdevs hanım gerçektente hasta ve zayıf bir kadındı. Adımlarını zor atıyormuş gibi dursada yine de elinden geldiğince kocasına bakmaya çalışıyordu. Kocasının memleketten eve genç bir kadınla döndüğünü görünce şaşırmadı ama bozuldu içten içe. Bekliyordu böyle bir şeyi ondan. Kızın kucağında iki yaşında bir de kız çocuğu görünce içi eridi ama. Çok istemişti bir çocuğu olsun. Bu hastalık yüzünden olmamıştı. Bir çeşit kas hastalığı demişti doktor. Günden güne eriyordu kasları sanki. Ağrısından yere göre sığamıyordu kadıncağız bazen. İğne vurduruyorlardı.

Firdevs hanıma kuma gelmiş olmasının şokunu atlatamadan o gece Ekrem beyin koynunda buldu kendini Dilşat. Adamın şiddete düşkün olduğunu da daha o geceden öğrendi. Bolca tokatlamıştı zavallı kızı. Firdevs hanım kızın seslerini duymuştu ama her şeyden habersiz uyuyan Feyza’nın başını beklemişti mecbur. Biliyordu kocasının huyunu, hastalığına aldırmadan onu da dövmüştü yıllarca. Sonunda kemikleri de çabucak kırılmaya başlayınca, bırakmıştı dayağı. Elimde kalacak, hapise gireceğim diye korkmuştu. Biliyordu Firdevs hanım. Bu zavallı kızı almış gelmişti şimdi kendine. Pekte gençti üstelik.

Firdevs hanım elinden geldiğince akıl vermişti Dilşat’a. Kızın her gün ya dudağı patlıyor, ya gözü morarıyordu.

İki ay sonra sana iş buldum diye geldi bu sefer Ekrem bey, nüfus arttı birinizin daha çalışması lazım.

“Firdevs bebene baksın, sen de temizliğe git bundan böyle!”

Mecbur Ekrem beyin bulduğu evlerde temizliğe de başladı Dilşat. Akşam yorgun argın eve geliyor Ekrem bey ile odaya girdiği anda şiddet başlıyordu. Bir kaç ay sonra Firdevs hanımın durumu iyice kötüleyip Feyza’ya bakamaz olunca, giderken Feyza’yı da yanına almaya başladı Dilşat. Haftanın üç günü aynı eve gidiyordu zaten. Evin hanımımının da Feyza’da iki yaş büyük bir torunu vardı. Onunla da oynarlar diye ses etmiyorlardı kızını da getirmesine.

Aybars ile Feyza böyle tanıştılar ilk olarak. Haftanın üç günü Dilşat’ın işi bitene kadar beraber oynadılar. Bir süre sonra Aybars Feyza’nın kolundaki morlukları farkedince, Fayza ağlayarak babasının annesini ve onu dövdüğünü anlattı Aybars’a. Aybars daha beş yaşında olmasına rağmen acayip hırslandı.

“Sen merak etme! Ben seni kurtaracağım! ‘Bir, iki, üç, Süper Kahraman!’ dersen yanında olur ellerini tutarım hatta!”

“Gerçekten mi?” dedi Feyza.

“Gerçekten! Deneyelim mi?”

Feyza gözlerini kapattı “Bir, iki, üç, Süper Kahraman!” dedi mırıldanır gibi. Aybars hemen tuttu onun ellerini.

“İşte böyle olacak. Seni kurtaracağım. Söz veriyorum!”

Feyza annesi veya kendi her dayak yediğinde hatırladı bu sözleri evde. Ekrem bey bir de zavallı kızı bodruma kilitlemeye başlamıştı çok ağlayınca. Her akşam annesini hırpalayınca geceleri korkar olmuştu Feyza. Firdevs hanım artık yataktan kalkamadığı için onu koruyamıyordu. O da kapılarına dayanıp “Anne!” diye bağırınca, Ekrem bey onu geceleri bodruma kapatmaya başladı. Feyza’nın karanlık korkusu o bodrumlarda gelişti iyice. Aybars’ın öğrettiği gibi sayarak kendini cesaretlendirmeye çalışıyordu sürekli.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s