“Laleciğim! Kızım bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı? Sürekli kafa dağınık bu ara senin. Bu tatil yetmedi sanırım dinlenmene. Bir yerlere mi gitseydin acaba?”
Lale eve geldiğinden beri halasını dinliyordu. Onun konuyu dönüp dolaşıp Mesut’a getireceğini bildiği için mümkün olduğu kadar az konuşuyordu. Bir yerlere gitmek ve tatil deyince aklına Tarık geldi yeniden ve o güzel gece. O akşam sahilde onunla mutlu mutlu otururken hayatı hakkında bilmediği ne çok şey olduğunu düşündü. Birbirlerine tüm dertlerini anlatmaya karar vermişlerdi bir yabancıya anlatmanın kolay olduğunu düşünerek. Eğer şimdi o yere gitmiş olsaydı ve Tarık’a rastlasaydı yine geceler boyu anlatacak kadar konusu birikmişti. Henüz Nuran hanım bile sağdı o gece ve Lale’yi üzen tek şey onun artık düzelmeyecek olan sağlığıydı. Onu, babasını kaybetmişti o gecenin üzerine. Yetmemiş evlatlık olduğunu öğrenmişti. O da yetmemiş öz ailesinin acı dolu hikayesini öğrenmiş, ağabeyi ve annesinin başına gelenlere üzülmüştü. Öz ailesinde mutlu olan hiç kimse olmamıştı. Belki ağabeyi cenette mutluydu tabi onu bilemezdi.
“Sen beni dinliyor musun?” dedi Feryal hanım, “Aklın yine başka yerlerde! Yoksa başka biri mi var kızım hayatında?”
Birden bir ışık yandı kafasında halası bu soruyu sorunca. Hayatımda biri var dese şimdi hem Mesut’tan hem halasının evlilik ısrarından kurtulabilirdi bir süreliğine. Tam var diyecekti ki, bu defa halasının onun kim olduğunu öğrenmek için bir sürü soru soracağını düşündü.
“Halacığım yanlız kalmaya ihtiyacım var biraz!” dedi ve kalktı oturduğu yerden.
Feryal hanım yine içerledi yeğeninin bu hareketine ama bir şey demedi. Telefonu eline alıp arkadaş grubuna yazarak dert yanmaya başladı. Bu gençlere akıl sır ermiyordu gerçekten.
Lale yatağına uzanıp gözlerini tavana dikti. Gerçekten biraz sessizliğe ve biraz yanlızlığa ihtiyacı vardı. Tarık ile o geceyi hayal ederken uykuya dalıverdi.
Mesut bir kaç gündür hiç yazmıyordu. İşe başladığı içinde halası ile evde çok vakit geçirmiyordu. İşler yoğundu ama evden ve Mesut’tan uzaklaşmak ona iyi gelmişti. Haftasonuna doğru babasına mesaj atarak yemek yemeyi teklif etti. Onunla biraz daha vakit geçirmek istiyordu. Barbaros bey Lale içinde bir mahsuru yoksa evde yemeyi önerdi. Kızına yemek hazırlamaktan çok memnun olacaktı.
“Size zahmet olmasın!” diye yazdı babasına
“Ne zahmeti kızım sanki ne işim var da?”
Etraftan kimsenin dikkatini çekmemek için onunla telefonda konuşmuyordu sadece mesaj yazıyordu. O yazmadığı sürece Barbaros bey ne yazıyor ne de arıyordu. Kızının bütün sınırlarına saygı gösteriyordu adamcağız.
O gün geldiğinde halasına arkadaşları ile dışarı çıkacağını söyledi. Feryal hanım içerlediğini anlasın diye artık hiç soru sormuyordu Lale’ye. Bilmediği Lale’nin bu yeni durumdan çok memnun olduğuydu. Yeğenine söylemeden Mesut ile haberleşmeye devam ediyordu bir yandan. İkisi de Lale’nin hatasını anlayıp ikisinden de özür dileyeceğini düşünüyorlardı.
Barbaros bey sade ama çok lezzetli bir sofra kurmuştu kızına, “İçiyor musun bilmediğim için rakı aldım bir küçük şişe. İçmiyorsan sorun değil. Bir baba olarak kızımın neyi sevip sevmediğini bilmiyorum henüz”
“Bende sizinkini bilmiyorum!” dedi Lale gülümseyerek.
Onu baba yerine koymaya başladığının ilk işareti olan bu cümle heyecanlandırdı Barbaros beyi.
“Ben içeyim mi bir kadeh izin verir misin?”
“Elbette lütfen nasıl rahat ediyorsanız öyle yapın. Burası sizin eviniz!”
“Seninde evin güzel kızım!”
Lale konuştu o gece daha çok. Babasına bir çok anısını anlattı. Barbaros bey bazen gülerek bazen hüzünle dinledi kızını. Çoğu zaman o anılardaki baba figürü yerine kendisini koyduğunu anlıyordu Lale anlatırken. Yine de bir şeyden eksik kalmadan büyüdüğünü bilsin istiyordu çektiği vicdan azabından kurtulması için.
Gece ilerledikçe baba kızın muhabbeti koyulaştı, ikisi de bir arada olmaktan memnun olmuşlardı bir kez daha. Lale’nin kalkmasına yakın ; “Eğer yanlış anlamazsan kızım, bir daha ki görüşmeye avukatımda gelsin istiyorum. Seni bulduğumuza göre artık bu hayatta edindiğimiz her şey senindir”
Lale ne diyeceğini bilemedi bir anda, “Fakat ben!” diyecek oldu ki Barbaros bey girdi araya, “Benim hakkım değil diyeceksin belki ama fazlası senin hakkın aslında. Sana yaptığımızın bedeli madden ödenmez tabi bunu telafi ettiğimi düşünme. Ancak sen bizim kızısımızsın ve bu mirası sen almazsan kime gideceğini bile bilemeyeceğiz. Avukat geldiğinde sana mal varlığımız hakkında detaylı bilgi verecektir. Kabul edersen beni çok mutlu edersin.”
“Nasıl isterseniz!” dedi sonra. Adamcağızın bunu ne kadar istediği belli oluyordu, Sonuçta doğru söylüyordu da. Henüz bir DNA testi yaptırmamışlardı ama birbirlerini bulduklarına göre mirasçıları da Lale oluyordu.
“Babsn gerekli testleri yaptırmıştı. Senin bizim öz kızımız olduğuna dair DNA raporlarımız var!” dedi Barbaros beyin onun zihnini okur gibi.
Lale iyice şaşırdı, “Seni o kadar çok seviyordu ki ne kadar inandırıcı olursak olalım, biyolojik ispatı olmadan tam güvenemedi bize! Bir baba olarak çok haklıydı ve bende o yüzden bu testleri o zaman yaptırdım. İstersen bir kopyasını da sana verebiliriz o gün. Zaten avukatın dosyasında duruyor.”
“Tamam!” dedi mahcup bir sesle. İki baba her şeyi düşünmüşlerdi onun için. Keşke iki ailesi ile birlikte olma şansı olabilseydi diye düşündü o an. Henüz öz annesini bile görmemişti oysa. Barbaros bey onun bakımevinde olduğunu söylediği için sormuyordu bir şey. Sadece geçen buluştuklarında onu bulduğunu söyleyeceğini söylemişti. Şimdi tutup beni hatırladı mı dese çok abes olurdu. Düşünceli bir şekilde vedalaşıp ayrıldı babasının yanından.
Bu mirası kabul etmekle iyi mi, kötü mü yaptığını tartışıp durdu zihni uyuyana kadar. Halası onu yine düşünceli görünce bulaşmadı hiç. İçten içe meraktan ölüyordu kızın nesi olduğuna dair ama yine de sormuyordu o anlatsın diye. Madem sorulmasından hoşlanmıyordu o zaman ailesi ile kendisi paylaşacaktı herhalde.
“Günaydın, sanırım yokluğum farkedilmiyor!” diye bir mesaj geldi sabah Mesut’tan.
“Günaydın, biraz yoğunum” yazdı sadece.
“Yoğunluğun bitince bir yemek yiyip konuşmak istersen haber ver o zaman!”
Bu mesajdaki kibir kızdırdı Lale’yi cevap yazmadı.
Barbaros bey ertesi hafta aynı günü ayarlamıştı kızı ve avukatı ile görüşmek için. Eğer Lale için uygunsa yine evde bir akşam yemeği düşünmüştü. Avukat çok yakın bir arkadaşının oğluydu, kendi oğlu gibiydi zaten. Onu Akın’ın yerine koydum herhalde biraz yazmıştı gülümseme ile. Lale’de gülümsedi. “Benim yerime de birini koydunuz mu?” yazacaktı ki bunun ağır bir şaka olacağını düşünüp vazgeçti. Niyeti babasını incitmek değildi. Konular öyle hassastı ki üzerine şaka bile yapılamıyordu.
“Benim için uygun!” diye cevap verdi babasına. O güzel bahçeli evde, lezzetli bir akşam yemeğine daha hayır diyecek değildi.
(devam edecek)