Gönül kapısı – Bölüm 13

Lale odasına girince Barbaros beye yazdı hemen

“Yarın uygunsanız uğramak istiyorum ama sabaha fikrim değişir diye korkuyorum!”

“Senin için uygun olmama lüksüm olamaz kızım benim. Kendini zorlama. Ne  yapsan haklısın kızım.”

“Tamam o zaman adresi sabah isterim. Eğer fikrim değişirse zaten sormam sizde anlarsınız olur mu?”

“Olur. İyigeceler, Allah rahatlık versin!”

“Size de!”

Halası, Mesut ve annesinin istekleri değildi önemli olan Lale olarak onun ne istediğiydi. Bir süredir sürekli sallanan hayatını yeniden bir dengeye oturtmak istiyordu o. Turhan bey öz babasının kötü biri olduğunu düşünseydi asla onunla görüşmeini istemezdi zaten. İstihbaratçı olmanın pek çok avantajı olmuştu babasına. Hiç süphesi yoktu ki Barbaros beyi ve hikayesini de araştırmıştı mutlaka. Şimdi hikayeyi o da biliyordu. Kendini sakınması için bir neden  yok gibiydi. Çok ama çok üzülmüştü öz ailesinin yaşadıklarına. En azından öz babasını bir nebze mutlu olmasını sağlayabilirdi hem böyle. Nuran hanım ve Turhan bey sağ olsalardı onlarda böyle düşünürlerdi. Halası gibi onun evlenmesine odaklanacaklarına hayatındaki düğümleri çözmesini önerirlerdi önce.  Bu düğümlerden kurtulmadan temiz bir geleceğe ulaşmak zordu çünkü. Zihninin ve vicdanının bir yerlerdinde dolanıp duracaktı bu hikaye. İlla ki su yüzüne çıkmak isteyecekti bir gün ve belkide o gün ulaşabileceği hiç kimse kalmamış olacaktı geriye.

Bu düşüncelerle daldı uykuya. Mesut baya bozulmuş olacaktı ki hiç mesaj gelmedi akşam.

Sabah erkenden uyandı ve duşunu aldı. Halası onun erkenden kalkmış giyinmiş olduğunu görünce Mesut ile buluşacağını sandı hemen.

“Başka bir işim var” dedi halasına.

Feryal hanım açıklasın diye bekledi ama Lale bir açıklama yapmadan kahvaltısını yapıp çıktı evden.

Uyanınca Barbaros beyden adresi istemiş o da hemen yazmıştı.

Verilen adresteki evin kapısına geldiğinde kalbi yerinden fırlayacakmış gibi  atıyordu. Burası bahçe içinde tek katlı bir evdi. Bahçe kapısının hemen arkasında heyecanı her halinden belli olan beyaz dalgalı saçlı adam babası olmalıydı. Olmalıydı demek  çok fazlaydı. Gerçekten de Lale ona o kadar benziyordu ki bu benzerlik kaşısında şaşkına uğradı. Babası da tanıdı onu görür görmez. İkisi de bir süre baktılar birbirlerine karşılıklı. Adamcağızın gözleri nemlenmişti zorla konuştu.

“Hoşgeldin kızım! Gel! Tek başıma yaşıyorum kusuruma bakma”

“Lale çiçeklerle bahçeye girdi hayranlıkla.”

“Yanlız olunca insan kendini böyle şeylere veriyor!” dedi babası mahçup bir sesle, “Çay demledim. İçersin değil mi? Alıp geleyim hemen” diyerek evin içinde kayboldu.

Lale çiçeklerin orta yerine kurulmuş çardaktaki masaya oturdu. Bir masalın içindeymiş gibi hissettiriyordu burası insana.

Barbaros bey elinde tepsiyle geldi biraz sonra.

“Heyecanımı maruz gör. Bunca yıl sonra..”

Sessizce ilk bardak çaylarını içtikten sonra karşılıklı sorularla başladılar sohbete. Lale giderek kendini daha çok ait hissetmeye başladı bu eve. Rahatlamıştı konuştukça. Bir kaç saat sonra izin istedi ayrılmak için.

“Beni dünyanın en mutlu insanı yaptın kızım. Şimdi bende annene gideceğim. Ona senin geldiğini söyleyeceğim!”

“Hatırlayacak mı?” dedi Lale merakla.

“Bilmiyorum!”

Lale hemen eve dönmek istemediği için oyalandı biraz. İş yerinden aldığı izin sona eriyordu bir kaç güne. Yoğun bir  döneme gireceği için buraya yeniden gelip gelemeyeceğini bilmiyordu.  Gelmek isteyip istemeyeceğini de bilmiyordu.

Dramatik, sarılmalı ve göz yaşları içinde bir karşılamadan korkuyordu aslında gelirken ama hiç umduğu gibi olmamıştı. Barbaros bey ona o kadar nazik ve uzaktan davranıyordu ki. Korkup kaçmasını istemediği çok belliydi. Lale içinde öz babasına karşı Turhan beye hissettiği sevgiye benzer bir sevgi olup olmadığını düşündü ama yoktu. Olamazdı da zaten. Güven çok zor sağlanan bir şeydi.  Lale büyüdüğü ailesinde kazanmıştı o güveni. Bir başkasına öz babası da olsa o güveni ve o güvenden kaynaklanan sevgiyi duyması mümkün değildi. Bu onu sevemeyeceği anlamına gelmiyordu elbette. Kimseyi diğerinin yerien koymaya çalışmak değildi bu sonuçta. Hayatımıza giren  yeni her insanlar nasıl sıfırdan başlıyorsan bu da öyle bir şeydi. Anne baba olacak kadar değildi belki  ama yakın olmaya yetebilirdi. Kim bilir belki bir süre sonra birbirlerini hiç sevmeyecekler ve görüşmek istemeyeceklerdi. Bu da olabilirdi. İnsanların fiziksel olarak benziyor olmaları bir makastan çıkmış gibi her şeylerinin  aynı olacağı anlamına gelmiyordu ki. Aynı karında yatmış kardeşler bile birbirlerinden çok farklı olabiliyorken ailenin diğer fertleri ile sonsuz bir uyum beklemek  zaten rüya gibi bir şey  olurdu.

Babasının evinden çıktıktan sonra düşünerek epeyce yürümüştü, telefonun sesi böldü yine düşüncelerini. Arayan Feryal hanımdı

“Mesut aradı” dedi doğrudan konuya girerek.

“Senin annesi ile buluşmada bir şeylere kırılıp kırılmadığını sordu. Annesi adına çok özür diledi ayrıca. Kimsenin seni üzmesine izin vermezmiş.”

“Bunları sana mı söyledi?”

“Evet az önce kapattık telefonu, epeyce konuştuk. Gel dedim ama işleri varmış”

“Hala bunları neden sana söylediğini hiç düşündün mü?”

“Sen soğuk davranıyormuşsun ondan dedi”

“İyi de halacığım biz her sorun yaşadğımızda bunu seninle mi çözmeye çalışacak bu adam. Sence bu sağlıklı bir şey mi?”

“Sorun mu yaşadınız ki?”

“Hala!”

“Tamam canım. Üzülmüş adam işte, benden yardım istedi. Ne var? Seven isnan yapar bunu. Suç mu? Hem neredesin sen?”

“Geliyorum”

Eğer öz babası ile görüşecekse bundan halasına da bahsetmesi gerekiyordu.  Görüşecekselik bir durum kalmamıştı aslında görüşmüş, çokta mutlu olmuştu. O harika bahçeye yeniden gitmek isterdi. Halasının bilmesi şart mıydı acaba?

“Neden saklayayım ki? Babamın el yazısı ile isim ve telefon var elimde zaten.”

Aslında bu konunun açılması halasının aklını da Mesut’tan biraz uzaklaştırabilirdi belki. Ya da tam tersi olur Mesut’u da konunun içine çekebilirdi. Kibirli Süreyya hanımın bakışları canlandı gözünde.

“Ne bir de öz babası mı varmış?” derdi kesin böcekten bahseder gibi, “Evlatlıkmış demek! Külkedisi gibi!”

Kendi kendine öyle bir gülmeye başladı ki yolun  ortasında nereye saklanacağını bilemedi.  Hemen çantasından cep telefonunu çıkarıp konuşuyormuş gibi yapmaya başladı.  Gülmesi neredeyse beş dakika daha sürdü.

“Sonunda delirdim herhalde!” diyerek bir taksi çevirdi hemen.  Halası ile şimdi konuşmayacaktı. Öz babası ile bir kaç kez daha görüşecekti önce. Eğer ona hayatında kesin bir yer vermeyecekse şimdilik halasını bu konuya dahil edip iyice arapsaçına dönmesine izin vermeye gerek  yoktu.

Mesut dünden beri onu hiç aramamıştı. Mesajda yazmamıştı. O kadar uyanıktı ki herşeyin Lale’den kaynaklandığını düşünmesi için halasını arayıp hikaye yazmıştı hemen.  Nasılda inanmıştı bu adamın samimiyetine baştan. Neyse ki daha ciddi bir şey olmadan gerçek yüzünü görebilmişti. Ya bunları çok geç farketmiş olsaydı neler olurdu kim bilir?

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s