Feryal hanım sabah kahvaltıya inmeyen Lale’yi merak etmişti.
“Lale kızım hasta mısın?” diyerek çaldı kapısını telaşla. Kızın bu saate kadar uyumadığını biliyordu.
“İyiyim hala geliyorum!” diye seslendi halasına ağladığını belli etmemeye çalışaraki “Şimdi kapatmam gerek. Halamın bunlardan haberi yok. Ben sizi ararım yeniden” dedi Barbaros beye.
“Çok sevinirim yavrum, inan bana dünyaları bağışlamış olursun!”
O Barbaros bey ile konuşuruken Mesut’da mesaj atmıştı bir sürü. Annesine söylemişti bu gün için, hiç mi değiştiremezdi?
“Allah Allah?” diye söylendi kendi kendine mesajları görünce, “Nereden çıktı bu annecilik şimdi?”
“Öğleden sonra uygunum” yazdı ve duşa girdi hemen. Zaten çoktan öğlen olmuştu saat.
“Kızım ? İyi misin? Bu saatte kadar uyumazsın sen. Bak gözlerin de kan çanağı gibi olmuş. Dur bir bakayım ateşin mi var?” diye telaşlı telaşlı ateşine baktı Feryah hanım o aşağı inince.
“Yok hala bir şeyim. Gözüme sabun kaçırdım duşta ondan gözüm. Mesut aradı onunla konuşuyordum. Annesi ile buluşacağız”
“A? Bak şimdi? Desene yavrum!” diye briden bire modu değişti Feryal hanımın, “Gençlik işte ne bileyim unutmuşum ben demek saatlerce konuşulan o telefonları!”
“Ya halacığım. Kusura bakma haberde veremedim. Sen de merak etmişsin çok”
“Olsun kızım. Haklısın benim işgüzarlığım. Haydi ye yemeğini. Nerede buluşacaksınız? Ne giyeceğine karar verdin mi?”
Feryal hanım soluksuz soru sormaya başlamıştı Lale kahvaltısını ederken. Barbaros beyle konuştuklarını düşünmeye fırsat bile kalmamıştı Mesut ve annesi ile buluşmaya gittiğinde. Nasıl olupta burada olduğunu kendisi bile anlamamıştı zaten.
Süheyla hanım baştan aşağı bir süzmüştü Lale’yi önce. Mesut daha önce halası gibi olduğundan bahsettiği için kendini ona göre ayarlamıştı Lale. Yarım saat sonra Süheyla hanımın, halasının olmadığı kadar kibirli ve kendini beğenmiş olduğunu çözmüştü çoktan. Mesut gülümseyerek dinliyordu annesinin sözlerini. Bir kedi yavrusu gibiydi bu haliyle daha çok. Tabağındakileri yiyiyor ve annesinin gezmeye getirdiği beş yaşındaki küçük oğlan çocukları gibi davranıyordu. İki saatin içinde Lale’nin tüm hayatı ile ilgili bir sürü soru sordu Süheyla hanım. Halasının yurt dışında yaşamış oldığı ile epey ilgilenmişti. Buna rağmen Lale’nin oraya hiç gitmemiş olmasına da epey şaşırmıştı. Onlarda görmüşlerdi pek çok yeri. Hatta Mesut daha da fazla yere gitmişti. Lale’de tıpkı Mesut’un yaptığı gibi gülümseyerek dinledi durdu kadını. Restorandan çıktıklarında kafasındaki Barabaros bey yerine “baba” sıfatı yerleşmişti. Zihni o gülümserken arkada kendi kendine her şeyi yerli yerine koymaya çalışıyordu sürekli ve dinlediği hikayenin sonunda kızacak bir şey bulamamıştı. Nuran hanım ve Turhan bey nasıl onun anne ve babasıydıysa, biyolojik babası da Barbaros beydi. Ona baba diyebilir miydi onu bilmiyordu tabi ama o kafasında baba sıfatını hakketmişti.
Annesiyle vedalaşırken, Lale’nin düşüncelere daldığını farkeden Mesut, “İyi misin?” diye fısıldadı ona eğilerek, “Annem zor biridir ama iyidir merak etme!”
“Ah tabi!” dedi düşüncelerden sıyrılıp Lale, Süheyla hanımı hayatın bir yerine yerleştiremeyecek kadar meşguldü zihni o anda.
Mesut Lale’ye bırakmayı teklif etmeden annesini alıp ayrıldı onun yanından. Aslında almayada gelmemişti bu gün. Lale taksiye binip gelmişti. Cadde boyu yürürken, babası, Mesut, Süheyla hanım bir sürü düşünce dansetmeye başladılar yeniden. Sakin bir yere gidip düşünmeye ihtiyacı vardı ama bunu eve dönüp yapamazdı.
Biraz ilerideki bol ağaçlı park ilişti gözüne. Hızlı adımlarla oraya doğru gitti ve gölgede kalan bir banka oturdu. Park sakindi. Etrafına bakarken, bir puset canlandı gözünün önünde boşmboş parkta tek başına. Sabah dinlediği hikaye bir film şeridine dönüştü ve aktı zihninden tek tek. Yüzler yoktu bu hikayede ama acılar, duygular çok canlıydı.
“Beni bulmuş olsalardı?” diye düşündü bu defa. Babası ona bakmaya devam edecek annesi yine bir bakımevinde olacaktı. Acı dolu bir baba ve kızı olacaklardı ikisi. Nuran hanım ve Turhan beyin evinde büyüyen ve sevgi ile ışıldayan o kız olamayacaktı muhtemelen. Ölmüş bir ağabeyin yasını tutacaktı onu hiç tanımadan, babasının gözlerinde görecekti daima bu acıyı. Parkta bir akşam karanlıkta ve yanlız kalmakla aydınlık bir hayat kazanmıştı aslında. Elbette her çocuk ailesi ile olmak ister ama Lale zaten ailesi ile hisssetmişti hep. Geride bıraktığı ailesi içinde çok üzgündü şimdi. Büyük acılardı gerçekten hepside. Annesine onu parkta unuttuğu için kızacak bir bahanesi kalmamıştı. Babasına onu bulmadığı için kızacak bir bahaneside yoktu. Olmuştu bir kere. Tıpkı ağabeyinin o aniden o tekneye binip hayatını kaybetmesi gibi. Lale o parkta unutulmuştu. Hayatta geri dönüşü olmayan ani kararlarla bir ailenin tüm geleceği mahvolmuştu. Bu acı dolu tablonun içinden biri onu kesip çıkarmış ve Nuran hanım ile Turhan beyin mutlu aile tablolarına yapıştırmıştı.
Lale’nin bilmediği Nuran hanım ve Turhan beyin ona mutlu ve kaliteli bir hayat verebilmek için kendileri çocuk yapmaktan vazgeçtikleriydi. Turhan bey bundan bahsetmemişti kızına. Nuran hanım kendi çocukları olursa ve onu Lale’den çok seversek diye korkmaya başlamıştı onun evlat edinmelerinin ardından.
“Bunu ona yapamayız!” diyordu sürekli.
Turhan bey böyle düşünmüyordu ama karısının endişeleri o kadar ciddiydiki, kabul etti. Bir evlatları vardı artık öyle ya da böyle. Onu Nuran hanımın doğurmuş olması ya da olmaması bir şeyi değiştirmezdi. Kendisi gelmişti bu bebek onlara. Onların olmayı seçmişti.
Nuran hanım ve Turhan beyin ölümleri ile bu sır sonsuza kadar ikisinin arasında kaldı ama sevgili okuyucu sizinle paylaşmakta bir sakınca görmüyoruz.
Lale’nin düşüncelerini çalan telefonu bozdu yine, arayan Mesut’tu.
Bu gün nesi vardı bu adamın böyle diye düşünerek açtı telefonu.
“Nasılsın? Eve döndün mü?”
“İyiyim, hayır henüz dönmedim”
“Akşam yemek için uygun musun? Konuşuruz hem. Şu akrabanla ilgili de anlatırsın belki.”
“Bu gün gerçekten yorgunum Mesut. Daha sonra konuşuruz. Şimdi dışardayım ve birazda meşgulüm açıkçası.”
“Anladım” dedi Mesut biraz bozularak, “Haberleşiriz o zaman”
“Haberleşiriz, hoşçakal!”
Artık düşünceler iyice dağıldığı için kalkıp bir taksi çevirdi. Halası da birazdan aramaya başlardı merakla.
Daha kapıdan girer girmez koşturarak geldi gerçektende halası.
“Annesini hiç sevmedim!” dedi gülerek Lale.
“Neden?”
“Annesinin yanındaki Mesut’u da hiç sevmedim halacım”
“Yok canım!” dedi Feryal hanım iyice şaşırarak.
Halasına ikisi hakkındaki düşüncelerini kısaca özetleyiverdi ayak üstü, “Lale’ciğim peşin fikirli olma sen yine de. Yani bak Mesut çok düşünceli nazik bir çocuk. Annesi evlenince kapının dışına kalıverir.”
“Evlenince mi?” dedi Lale, “Bu arkadaşlık nereye gidiyor diyordum bende!” dedi Lale şaşkın şaşkın.
“Nereye gidiyormuş?” dedi Feryal hanımda şaşırarak.
“Hiç bir yere halacığım ya böyle apar topar anne tanışması falan?”
“Yavrum aparı toparı mı kalmış, ikinizinde yaşı müsait…”
“Ben yukarı çıkıyorum hala!” diyerek böldü kadıncağızın lafını ve odasına girdi hemen.
(devam edecek)