Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Ferhat’ı mahkemeden önce görme şansları olmadı. İlk mahkeme ancak bir ay sonra yapılabildi. Bu arada Utku’nun kapıya dayanmasının ardından Levent bir kaç kez gecekonduya gitti ve Gülşen ve diğerlerine aynı yalanı tekrar etti. Utku’nun Gülşen’e ne kadar yakın olduğunu farketmiş bu da onu iyice germişti.
“Sen avukatsın!” diye gürledi Utku, “Onunla görüşmemizi sağla!”
“Ben onu görebiliyorum ve o gayet iyi. Merak etmeyin asla Murat gibi olmayacak! Bir şey söylemek istiyorsanız ona iletirim.”
“Hikayeyi ondan duymak istiyoruz!” dedi bu defa Utku tıslayarak, “Anlattıklarının tek kelimesine bile inanmıyoruz!”
Levent Gülşen’e baktı. Hepsi merakla onun yüzüne bakıyordu. Gözlerindeki şüpheyi okuyacak kadar onları tanımıştı.
“Görüyorum ki bana güveniniz kalmamış!” diyerek kalktı ayağa yavaşça ve çıkıp gitti. Mahkeme gününe kadar da bir daha onu görmediler.
Gülşen’in bakışlarında Utku’nun ektiği şüphe tohumlarını görmek Levent’i bir kez daha yıkmıştı. Gecekondudakilerin ondan şüphe duyacaklarını hiç düşünmemişti. Utku olmasa yine de duymayabilirlerdi ama o çocuk zaten her fırsatta Gülşen’in gözünde daha iyi olmak için çaba sarfediyordu. Utku’yu sevmediğinden değildi elbette. Onun ne kadar cesur ve mert bir çocuk olduğunu biliyordu. Yine de Gülşen söz konusu olunca hırslanmamak elinde değildi. Duygularına yeniliyordu.
“Belki de Ferhat yanlış kişiydi!” dedi gece kondudan çıkıp otobüs durağına yürüken kendi kendine. Adına alınmış ama hiç kullanmadığı lüks bir arabayı kullanmaya hevesi olacak son kişiydi o gerçekten. Barış ya da Derviş olabilirdi belki.
“Allahım ne saçmalıyorum ben!” dedi kendi kendine. Resmen korkakça davranmış başka çözüm yokmuş gibi arkadaşlarına hem yalan söylemiş, hem de ihanet etmişti. Gülşen ve Ferhat’ın yaşaması için bir yer bulunabilirdi belki ama zaman o kadar sınırlıydı ki üvey annesinin tehditinden sonra. Üstelik Ferhat daha sağlıklı koşullarda yaşayabilirdi hapishanede, daha iyi beslenir. Üşümez, ev işi yapmak zorunda kalmaz ve çalışmak için de bolca vakti olurdu. Aralarında dışarıda tek başına ayakta kalamayacak biri varsa o da Ferhat’dı.
“Sabıkası ne olacak peki?” demişti Derviş gözlerini kocaman açarak, “Artık üniversiteyi kazansa bile o sabıka ile hangi işe girebilecek zavallı? Bizim amacımız onu okutup kurtarmak değil miydi?”
Levent’in aceleden düşünemediği bir diğer konuydu bu da. Sabıkalı biri, üstelikte adam öldürmekten, üniversite mezunu da olsa ne yapabilirdi ki? Ona hayatı boyu katil gözüyle bakacaklardı. Ferhat bu etiketle mücadele edebilecek bir çocuk değildi.
“Ne yaptım ben?” dedi evlerinin önüne geldiğinde.
Şimdi gidip her şeyi itiraf etse kendi kariyerini de bitirecekti. Gülşen ve Ferhat sokakta kalacaklardı. Düşünceli düşünceli eve girdiğinde üvey kardeşinin arkadaşlarının toplanmış güle oynaya doğum günü partisi yaptıklarını görünce iyice tepesi attı. Zavallı Ferhat bu pislik için mi hayatını bitirecekti. Üstelik kendi isteğiyle bile değil, Levent’in tercihiyle.
“Ne olabilir?” diye düşündü odasına çıkıp. Eğer itiraf ederse Ferhat kurtulur, bu salak oğlan hapse girerdi. Bunu yaptığı için üvey annesi ona savaş açar muhtemelen bu evden atardı. Babası da karısından yana çıkardı elbette. Kariyeri sona ererdi çünkü polise yalancı şahitlik yapmış ve ihbarda bulunmuştu. Üvey annesinin onu tehdit ettiğini söylese bile bu onu lekeleyecekti. Bir diploması vardı. Avukatlık dünyasında yeri olmasa bile bir yerlerde yine yer edinebilirdi aslında. Neden illa avukat ya da savcı olmak zorundaydı. Bunu zaten arkadaşlarını korumak için istememiş miydi? Şimdi ise avukat olmak uğruna onları tehlikeye atmıştı. Aslında tam da öyle değildi Gülşen ile de çok ilgisi vardı. İşin en kötüsü de zaten o her şeyi itiraf ettikten sonra Gülşen başta hepsini kaybedecekti. Tek başına olacaktı artık. Evsiz ve arkadaşsız.
Hıçkırarak ağlamaya başladı. Aşağıdan neşe dolu çığlık ve kahkahalar geliyordu. Elbette o davetli değildi bu partiye.
Ertesi gün öğlen vakti evlerinin kapısına polis geldiğinde, akşam partiye katılan aile üyeler hâlâ uyuyorlardı. Levent’in babası kapıda polisi görünce kendisi için geldiklerini sanıp, paniğa kapılmıştı. Yatak odasının balkonundan önündeki ağaca atlayıp kaçıp gitti hemen. Karısına da dün gece onu hiç görmediğini söylemesini tembihledi.
Polislerin kocası için geldiğini sanan kadın sabahlığına sarılıp kapıyı açtı. Daha öncede polise yalan söylemişti. Bu yüzden herhangi bir tedirginlik duymuyordu. Kodlanmış gibi “Kocam evde yok!” dedi kapıyı açar açmaz.
“Turan Petek kocanız mı?” dedi polis.
“Hayır!” dedi kadın afallayarak, “Oğlum!”
“Kasten adam öldürmekten onu tutuklayacağız, lütfen sorun çıkarmayın ve oğlunuzu çağırın!” dediğini hatırlıyordu polisin sadece. Polisler kadının toparlanamayacağını anlayınca yukarı çıkıp akşamdan kalma oğlanı yatağından alıp gitmişlerdi.
Aynı günün akşamı Gülşen ve o gün onunla kalacak olan Barış, kapıda Ferhat’ı görünce sevinçten neredeyse çıldıracaklardı.
“Ferhat!” diyerek koşup çocuğun boynuna atıldılar ilkin, sonra “Kaçmadın değil mi?” dediler şaşkın şaşkın.
“Hayır kaçmadım! Levent söz verdiği gibi beni kurtardı!”
“Levent mi?”
“Evet. Polise arabayı alanın ben değil üvey kardeşi olduğunu söylemiş. Kamera kayıtları ile de ispatlamış söylediğini!”
“Ama?” dedi Gülşen, Barış onu koluyla dürttü. Şimdi Levent’in baştan anlattıklarını söyleyip de Ferhat’ı üzmeye gerek yoktu. Önemli olan onun eve dönmüş olmasıydı.
“Yani sen şimdi serbest misin?” dedi Gülşen yeniden.
“Evet serbestim. Sabıkamın da olmayacağını söyledi Levent. Beni sokağın başına kadar getirtti polis arabasıyla.”
“O nerede peki?” diye sordu Barış gözlerini kısarak.
“İşleri olduğunu söyledi bilmiyorum, sonra gelir herhalde!”
Sabah işe gitmeden gecekonduya uğramayı adet haline getiren Utku ve Derviş şaşkınlıktan ve sevinçten bayılacaklardı neredeyse. Dört çocuk birbirine sarılıp uzun uzun ağlaştılar. Bir türlü Ferhat’ı bırakıp işe gitmek istemiyorlardı ama mecburlardı.
“Merak etmeyin!” dedi Ferhat, “Ben kendime bakabilirim, artık hapis yatıp çıktım unuttunuz mu?”
“Sahi bak daha onları dinleyeceğiz!” dedi Utku gülerek.
“Akşama anlatırım! Önce biraz evimin tadını çıkarayım şimdi!” diyerek kendini eski püskü yatağına geri attı Ferhat. Ellerini başının altında kenetleyerek, “Haydi gidin ekmek parası kazanın!” dedi gülerek.
Çocuklar uzun zamandır ilk defa içten gülümsediler ve ayrıldılar evden. Ferhat içeride yaşadığı korkuları onları anlatmamaya karar vermişti. Herkes yeterince acı çekmişti zaten. Levent söz verdiği gibi sonunda onu kurtarmıştı. Bu evde ve bu insanlarla olduğu için çok şanslıydı. Kendi evinde olsa asla böyle bir sevgi ve birliğin parçası olamazdı. Dışarı çıkıp köpeklere baktı biraz, sonra özlediği günlük işlerine döndü yeniden.
Levent uykusuz geçen gecenin ardından, o sabah erkenden kalkıp adliyeye gitmiş her şeyi itiraf etmişti. Bir yasa adamı olur olmaz kötülerin kazanmasına izin verecekse zaten olmasın daha iyiydi. O duygularına kapılıp baştan hata yapmıştı. Artık bu mesleği kendine zaten yakıştıramıyordu. İtirafının ardından gidip işinden istifa etti. Hakim muhtemelen mahkemeyi yanıltmaktan ona da bir para cezası verecekti.
(devam edecek)