Kemal’in babası çalıştığı fabrikada bir kaza geçirdiği için artık çalışamayacak duruma gelmişti. Kaza haberini hâlâ ailesi ile oturmaya devam eden Yusuf getirmişti gece konduya. Bu olay Kemal’in ailesine daha fazla sırtını dönmesine engel olan bir durum yaratmıştı. Çalışamayan baba ve küçük kardeşlerini annesi ile başbaşa bırakmayacağından. Üzülerek gece konduyu terkedip onların yanına döndü Çocuklar sorgundan kalan paradan onun hakkını da hemen verdiler. Kemal’de bir işe girmiş çalışyor olsa da, babasının tedavi masrafları ile birlikte her şeyi karşılayacak durumu yoktu.
Kemal’in de böyle zora düşmesi, biriken paranın azalması ve hâlâ gecekondudan çıkamamış olmaları onları yeni bir soygun fikrine itiyor ama Levent ısrarla karşı çıkıyordu. Eğer civarda benzer bir soygun daha olursa bu defa ortaya çıkma riskleri çok yüksekti. Zaten son soygunda bile çok büyük risk almışlardı. Ayrıca o mezun olmak üzereydi ve iyi bir geliri olacağına inanıyordu. Tam yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken mesleğini riske atarsa, tüm arkadaşlarını riske atmış olurdu.
En büyükleri o olduğundan çocuklar yüzüne karşı bir şey diyemiyorlardı ama o eve gittikten sonra aralarında konuşurken hem Feryal’e daha iyi bakabilmek, hem de Kemal’in ailesine destek olmak ve tabi buradaki hayatlarını da daha iyi koşullara taşımak için bir sorgun daha yapmaları gerektğini konuştular.
“Levent’e söylemeyiz!” dedi Barış, “Soygun olduktan sonra duyar o!”
“İyi ama sayı sürekli eksiliyorken becerebilecek miyiz? Öncekilerin planlarını Utku, Levent, Murat yapmışlardı. Şimdi diğer ikisi olmayınca Utku’da tek kaldı!” dedi Yusuf.
Utku bütün bakışlar kendine dönünce ne cevap vereceğini bilemedi. Aslında Levent’in haklı olduğunu biliyordu ama çocuklar da haklıydı. Levent işe dahil olmayacaksa onların güvenebileceği bir tek o kalıyordu geriye ama en az riskle nereyi soyabileceklerinden o da emin değildi.
“Levent’e söylemeden araştıralım biraz!” dedi sadece. Bu zaten onun onayladığı anlamına geldiğinden çocuklar başlarını salladılar, “Yanlız Kemal’de gelmeyecek!” dedi son olarak. Ailesinin ina ihtiyacı varken riske girmesi doğru olmazdı. Böylece bir kişi daha eksilmiş oldular. Daha dikkatli bir plana ihtiyaçları vardı.
Böylece Levent’in haberi olmadan bu defa gerçekten çok daha uzak bir bölgede başka bir bahis çetesini soymaya karar verdiler. O bölgede kimse onları tanımıyordu ama bu bir yandan da bilgi toplamaları için dezavantaj oluyordu. Gülşen her gece vazgeçmeleri için onlara yalvarıyordu ama çocuklar karar vermişlerdi. Levent bir an önce para kazanmak için hocasının önerdiği bir avukatlık bürosunda çalışmaya başladığından artık haftada bir gün gelebiliyordu ancak. Bu da çocuklara onsuz planlarını işletebilmeleri için zaman kazandırmıştı. Gündüz hepsi işlerine gidiyorlar. Ferhat evde ders çalışıyordu. Onunda ruh hali çok iyi değildi ama evdekilerin motivasyon vermesi sayesinde elinden geleni yapmaya gayret ediyordu. Tabi yemek, çamaşır vb işler hâlâ ondaydı. Gülşen akşamları gelince yardımcı olabiliyordu sadece.
Yaklaşık yirmi günlük bir araştırma döneminden sonra soygunu yapmaya karar verdiler. Levent’in de ortalıkta az görünmesiyle birlikte evin lideri Utku olmuş gibiydi artık. Hem soygunu planlıyor, hem de Levent’in yokluğunda aslında içten içe hoşlandığı Gülşen’e daha yakın davranıyordu.
Evin anne ve babası gibi olduklarını düşünüyordu ikisinin. Hayalinde her zaman böyle bir şey vardı elbette ama Levent’den çekindiği için biraz olsun hayalini yaşayacak bir ortam hiç bulamamıştı. Gülşen bu masım aşkın farkında bile değildi, tıpkı Levent’in aşkının da farkında olmadığı gibi. Aynı evin içinde bunca erkekle uzun süredir yaşıyor ve hepsinin ona kardeş gözüyle baktıkalrından şüphe dahi duymuyordu. Aslında haksız değildi, gerçekten de çocukların hiç birinin art niyeti yoktu. Aşık olmak art niyet değildi ayrıca. Acılardan fırsat olsa, belki Gülşen’de kalbinin söylediği ismi farkedebilirdi.
O da her gece kardeşini düşünerek ağlamaya devam ediyordu, Murat, Feryal’de bunun üzerine ekleniyor sabaha kadar uykusuz kalktığı çok oluyordu ama diğerlerine bunlardan hiç bahsetmiyordu elbette. Gerçektende bir şekilde hepsi onun psikolojisinden etkileniyordu evde. Belki de sahiden ayrıldıkları ve neredeyse hiç sevgi göremedikleri anneleri yerine koymuşlardı onu. Tıpkı Peter Pan masalında kayıp çocuklara annelik yapan Wendy gibi.
Bu soygun planı ortaya çıktığından beri de içinde çok kötü hisler vardı. Hiç birinin buna dahil olmasını istemiyordu. Bir ara Levent’e bundan bahsedip planı bozmayı bile düşündü ama bunu yaparsa çocukların güvenini kaybederdi. Bu yüzden sadece her konu açıldığında itirazlarını ve içindeki kötü hisleri dile getiriyordu.
Çocuklar kararlarını vermişlerdi. Kemal için de bunu yapmak istiyorlardı. Artık attıkları her adımda acı ile yüzleşmek, her hikayeyi mutsuz sonla tamamlamaktan bıkmışlardı. Bir çeşit kendilerine ispat çabasına dönmüştü bu. Bu acı dolu zor hayattan bir çıkış vardı. Olmalıydı. Bunu başarmak ve hep birlikte kurtulabilmek için de ne gerekiyrosa yapacaklardı. Başka çareleleri de yoktu zaten.
Böylece planladıkları gibi bir gece katılanlarla soyguna yine gittiler. Gülşen her zamankinden stresliydi. Onlar geri gelene kadar evin içine bile giremedi bahçede beklemeye devam etti. Ferhat Feryal olayından sonra artık hiç bir şeye karışmıyor her zaman yaptığı gibi öyle sessizce kenarda bekliyordu.
Gülşen’in hisleri boşuna değildi. Bu defaki soygun sırasında gerçekten işler tam planladıkları gibi gitmemiş. Ardı ardına bir sürü aksilik yaşanmıştı. Gitmelerinden beş altı saat sonra ancak dönebildiler gecekonduya kan ter içinde. Parayı almışlardı ancak bahis oynatılan yerin uydurukta olsa bir alarmı olabileceğini hiç düşünmemişlerdi. Onların içeri girmesiyle ötmeye başlayan alarma hemen üç kişi koşup gelmiş. Çocuklar tam parayı alıp kaçarlarken içeri girmişlerdi. Evden hızla çıkıp bir kaç gruba ayrılmış ve hızla koşmaya başlayarak adamların dikkatini dağıtmaktan başka çareleri kalmayınca hepsi bir başka yöne koşmaya başlamıştı. Adamlar da peşlerinden. Neyseki peşlerinden gelenlerin sayıları kalabalık değildi yoksa zaten kaçmaları da imkansız hale gelebilirdi. Beklemedikleri için olsa gerek adamlar şaşkınlıktan arabayla değil de koşarak gelmişlerdi peşlerinden. Bu da onları kurtaran bir neden olmuştu.
Ayrı ayrı gruplara ayrıldıkları için gece konduya da hep birlikte dönememişler ancak arda ardına varabilmişlerdi. Gecenin bir yarısı o kadar koştuktan sonra bir de yürümeleri gerekiyordu buraya kadar. Son gelen grupta bahçeye girince Gülşen derin bir “Oh!” çekti ki, gelenleri tek tek kontrol eden Utku “Yusuf nerede?” dedi aniden.
“Seninle değil miydi?” dedi Barış endişeyle.
“Hayır benimle değildi!”
Hepsi panikle etrafına bakınmaya başladı. Kimse onu görmemişti.
“Onu almadan mı geldiniz!” diye bir çığlık attı Gülşen.
“Geri dönmeliyiz!” dediler çocuklar hep bir ağızdan, “Gidip onu bulmalıyız!”
“İyi de bu gece geri dönersek adamlar bizi şıp diye enselerler! Sabah olmasını bekleyelim bari. Zaten bir kaç saat kaldı”
“Ya o arada Yusuf’a bir şey yaparlarsa?” dedi Gülşen ağlayarak.
“Polise veremezler, zaten yasa dışı bir yeri soyduk!” dedi Utku mırıldanır gibi, “Ama…” dedi gerisini getiremedi.
“Hemen şimdi dönmeliyiz!” dedi Derviş telaşla.
“Biz dönene kadar hava aydınlanır zaten!” diye ekledi Utku ve para dolu çantaları bırakıp yeniden soygun yaptıkları yere doğru yola çıktılar.
(devam edecek)