Serap’ın hastaneye yatışının ardından gece konduya döndüklerinde hepsinin içi buruktu. Gülşen kardeşini yanlız bırakmak istemediği için hastanede kalmıştı. Gece kalmasına izin verilmiyordu ama en azından birileri ona git diyene kadar duracaktı orada. Serap tek başına kalacağı fikrini duyunca epeyce tedirgin olmuştu ama doktor onunla bir süre konuşunca ikna oldu. Her gün gündüz ziyarete geleceklerdi onu görmeye. Hemşireler, doktorlar ve hasta bakıcılar da hep yanında olacaklardı. Ayrıca buraya iyi olmaya gelmişti. Bu yüzden biraz dişini sıkması gerekiyordu. Sonra ablasıyla birlikte sağlıkla çıkacaklardı hastanin kapısından.
Gülşen’de yanından ayrılmadan önce epeyce dil döktü kardeşine. Onu bırakıp eve gelene kadar da ağladı. İlk kez böyle ayrı kalacaklardı. Yolsa birisi ağladığını görünce ona para vermeye kalkınca utanmış montunun kapşonunu kafasına geçirip yüzünü saklamaya çalışmıştı.
Gece konduya vardığında kan ter içindeydi bu yüzden.
Utku ve Ferhat onu bekliyorlardı. Serap olmasa da birileri onun yanında kalacaktı. Utku delikanlı çocuktu, sert görünürdü ama Serap’a düşkünlüğü de başka olduğu için, Gülşen’i öyle ağlarken görünce dayanamadı onun da gözleri doldu. Ferhat aralarında en zayıfları olmalarına rağmen onun gibi olmamıştı. Şaşkınlıkla Utku’nun yüzüne bakmaya başlayınca Utku bütün gece ona söz verdirtti ağladığını kimseye söylememesi için.
“Atlatacağız Gülşen! Göreceksin Serap sağlıkla gelecek. Bizler de kendimizi kurtaracağız. Hem de hepimiz! Birimizi bile geride bırakmayacağız!”
“Böyle hırsızlıkla, yasal olmayan işlerle olmaz ki Utku!” dedi Gülşen çaresizlikle. Hem gelen para kirli, hem biz onu çalıyoruz. Boğazımızdan geçen her lokmada kim bilir kimin hakkı var!”
“Haklısın ama bu bir süre için. Sonra inan yoluna girecek! Bunların hiç birine gerek kalmayacak bile!”
“İnşallah!” diye iç geçirdi Ferhat. Utku onun üzerine gidince köşede büzüşmüş kalmıştı.
Utku onun halini farkedince kalkıp gitti yanına koluyla başını koltuk altına sıkıştırıp saçlarını karıştırdı.
“Olacak oğlum göreceksin! Sen de gitmeyeceksin bir daha o eve!”
Normal şartlarda Ferhat sadece gündüzleri gelip kalıyordu Serap’ın yanında. Gece nöbetlerinde ona giç kal dememişlerdi çünkü babası çocuğu kemerle dövüyordu kızdığı zaman. Bu gece ne olursa olsun kalmak istemişti yinede. Gülşen’i yanlız bırakmak istememişti kardeşi gittikten sonra. Ertesi gün dayak yeme riskini almıştı arkadaşları için. Öyle de böyle de yiyecekti o dayağı nasılsa. Sırtındaki kemer izleri iyileşmeden yenileri ekleniyordu yanına. Sırt üstü yatamıyordu bu yüzden. Bol gömlekler giyiyordu. Onlar da terleyip sırtına yapışırsa acıyordu canı çok.
“Gitme lan sen artık! Nasılsa çıktın bir kere evden!” dedi Utku ona sonra.
Haftalardır birileri ona bunu söylesin diye bekliyordu Ferhat. Parası pulu olmadan banada bakın demeye dili dönmemişti garibin. Diğerleri gibi çalışıp para kazanamadığı için Serap’la kalmıştı o zaten. Başka katkı yapamıyordu. Burada kalırsa para kazanamadığı için bir boğaz daha yük olacak diye utanıp diyememişti.
Utku der demez heyecanla açtı gözlerini.
“Vallahi mi? Sahi mi? Kalabilir miyim? Hiç gitmesem oluyor mu?”
Utku ile Gülşen’de şaşırdılar çocuğun tepkisine. Onun bu kadar istekli olduğunu hiç farketmemişlerdi.
“Tabi ki kalabilirsin Ferhat! O zaman nöbete de gerek kalmaz. Herkes evine gider rahatça!” dedi Gülşen gülerek.
“Oğlum bak şimdi de sen ağlayacaksın galiba! Kal tabi !” dedi Utku’da gülerek. İçi de ezildi bir yandan. Oğlanın ne denli çaresiz olduğunu o zaman kavradı. Daha önce düşünemedikleri için kızdı kendine. Sabaha kadar uyku tutmadı üzüntüden. Bir yanda Serap hastanede, öte yanda Ferhat’ın hâli!
“Nasıl bir hayat bizim ki böyle?” diye düşündü durdu bütün gece.
Ertesi gün Serap’a gidecekleri vakit Feryal geldi ağlarak. Mürşide’yi alıp gitmişti dün yaşlı adam. Öyle düğün müğün olmayacaktı. İmam nikahı yapılmış. Kız o pis gözlü adamın peşine takılıp ağlayarak gitmişti. Feryal’de sabaha kadar ağlamıştı ablasının peşinden.
“Sıra bana geldi artık, Mürşide’yi sattılar!” dedi kapıdan girer girmez. Gözlerinden yaşlar inmeye başlayınca Gülşen, Ferhat hepsi başladılar bu defa. Utku’da ağlayacaktı ama çoğunluk gelince tutttu kendini.
“Ferhat kalacak burda temelli artık! Dün karar verdik!” dedi kararlı bir sesle. Kimsenin itiraz etmesine fırsat vermek istemiyordu. Etmezlerdi de zaten yine de tedbirli olmak lâzımdı, “İstersen sen de dönme artık!” dedi Feryal’e bakıp aynı kararlı sesle.
“Ben aslında ablamı bekliyordum biliyorsunuz! Bu gece de gideyim eşyamı toplayıp gelirim yarın!” dedi Feryal ikiletmeden, “Yer yatağımı da alırım!” dedi sonra. Burada nüfus arttıkça yatacak yer ihtiyacı da artacaktı.
“Haydi Serap’a gidelim gelelim de sonra konulaşım bazı şeyleri!” dedi Levent. Günlerden pazar olduğundan hiç biri işe gitmemişti bu gün. Hepsini içeri almayacaklarını bilselerde Serap orada olduklarını bilsin diye gideceklerdi yine de. Kızın kaldığı oda iç bahçeye bakıyordu. Gülşen ona camdan gösterecekti çocukları, onlar da el sallayacaklar, doktorlar izin verirse birer birer girip çıkacaklardı yanına.
İlk gece biraz tedirgin olmuştu Serap hastanede tek kalmaktan ama onunla güzel ilgilenildiği için de rahatlamıştı.
“Merak etmeyin ben artık büyüdüm kendim kalabiliyorum!” dedi ablası ile Utku’ya.
Utku’yu görünce yüzünde güller açmıştı zaten. Diğerlerini almazlarsa diye riske girmek istememişti Utku herkesten önce Gülşen’le çıkmıştı kızın yanına. Ona cebinden çıkardığı minik ahşap oyma sopayı verdi.
“Çok anlamam ama bunu senin için yaptım. Elinde tutunca benim yanında olduğumu bil diye. Tamam mı canım kardeşim!” dedi sopayı onun eline tutuşturup. Sopanın üzerinde bir tane S harfi ve bir kaç çizgi vardı.
“Tamam!” dedi Serap mutlulukla.
“Bak ucuna da bir ip bağladım kaybolmasın diye!”
“Herkes aşağıda senin cama çıkmanı bekliyor!” dedi Gülşen kardeşine. Yardımla kızı kaldırdıp pencerenin kenarına getirdiler. Aşağıdaki çocuklar daha camda bir silüet görür görmez hareketlenip el sallamaya başlamışlardı bile.
Serap’ta heyecanla onlara el salladı..
“Ben ineyim de onlardan gelen olsun!” dedi Utku onu yenidne yatağına götürdüklerinde. Aynı odada üç çocuk daha vardı. O yüzden azar azar durup hızlıca görecekleri Serap’ı hepsi.
Dönerlerken yine burulmuşlardı ama kızın iyileşeceğine hepsi inandığı için umutlulardı da. Gece konduya dönüp ne yapacaklarını konuşacaklardı bundan sonra. Feryal ve Ferhat’da orada kalacağına göre artık nüfus fazlaydı. Ayrıca bir süre sonra başkaları da sıkışıp kalmak zorunda kalırsa gece kondu onlara az gelecekti. Levent de onlara bir yerlerden bahsedeceğini söylemişti önceki soygundan sonra. Hepsinin konuşulması gerekiyordu hazır hepsi bir aradayken. Akşamdan akşama buluşunca vakit yeterli olmuyordu.
“Gitmeden şu Apti’lerin oradaki elma bahçesine uğrasak mı?” dedi Barış. Elmaların çoğu olmuştu. Kimse de toplamıyordu ne zamandır. Birazını toplayıp getirseler konuşurken de yerlerdi. Karınları kazınmaya başlamıştı hepsinin.
Hepsi kabul edince dönemden hızlıca bahçeye girip koparabildiklerini koparıp kaçtılar. Aslında kimsenin onları kovaladığı yoktu. Kopardıkları da adam başı en çok iki elmaydı ama yine de içlerinde kalan çocukluğu açığa çıkarmaya fırsat olmuştu bu kısa macera onlara.
(devam edecek)