Nuri dışardaki sesleri duyunca camdan uzattı, kafasını. Çocuklar hemen saklandılar.
“ŞŞt itler gidin lan burdan!” diye bağırdı maşa Nuri. Köpekler orada olmadılar elbette. Murat sıçrayıp getirdikleri köpeklerden birini çekiştirerek depo kapısına sürükledi. Levent cüssesinden faydalanıp kapıya bir omuz atınc kapı açıldı köpek içeri girdi. Onun içeri girdiğini gören diğerleri de havlayarak içeri daldılar. Nuri bir anda içeri dolan köpekleri görünce ne olduğunu şaşırdı. Hayvanların gürültüsünden depo kapısının kırıldığınıda duymamıştı. Köpekler içeri dalınca çocuklarda vakit kaybetmeden daldılar içeri.
Köpekler Nuri’nin olduğu odanın kapısının önüne gelmişlerdi çoktan. Adam hayvanları görünce panikle kendini bulduğu ilk odaya kapatmıştı. İki kişi köpeklerle kapıyı gözetlerken ötekiler içeriyi talan edip parayı aramayı başladılar.
“İnşallah o odada değildir!” dedi Barış.
Derviş elinde bir çanta ile çıktı geldi koridordan. Parayı bulmuştu. Tam hepsi birden sıvışacaktı ki silah sesiyle kaldılar oldukları yerde. Köpeklerden biri can acıtan bir çığlıkla yıkıldı yere. Nuri içeride sıkışınca panikle kapının arkasından ateş etmeye başlamıştı. Rastgele yağan kurşunlar köpeklerden birine gelmişti çoktan. Bu sefer bütün köpekler kapıya doğru hırlamaya başladılar.
Kurşunlar devam edince çocuklar depo kapısına yönelemedikleri için odalardan birinin camını açıp oradan atlayıp kaçtılar. Yusuf’un ayağı burkulmuştu ama Levent onu hemen sırtlayıp aldı düştüğü yerden. Silah sesleri ve köpeklerin sesleri karıştı arkalarında birbirine. Onlar gecekonduya yaklaştıklarında polis arabalarının siren sesleri duyulmaya başlamıştı bile. Muhtemelen silah sesi oluna polisi aramıştı birileri
Nefes nefese gece konduya vardıklarında. Utku hâlâ kapının önündeydi.
“Ne oldu oğlum silah sesi oradan mı geldi?” dedi heyecanla.
Levent’e Yusuf’u taşmaya yardım ettikten sonra içeride sesli konuşamayacakları için bir çırpıda anlattılar olan biteni.
“Bizim hayvanları orada mı bıraktınız?” dedi Gülşen.
Hepsi dönüp ona baktılar tuhaf tuhaf.
Kız kendi canları yerine hayvanların canını düşünmesine kızdıklarını anlayıp uzatamadı.
“Kaç lira var çantada peki?” dedi Utku bu sefer.
“Saymadık! O heyecanla alıp kaçtık!” dedi Derviş. Hiçbirinin yüzünde giderken ki korku ve endişe kalmamış. Yerine heyecanlı bir maceranın tadı kalmıştı.
Çantayı içeri alıp saydılar hemen sessizce.
“Tam tamına iki bin yedi yüz elli lira var burada!” dedi Barış.
“Hepsi bu mu yani?” dedi Levent hayal kırıklığına uğramıştı.
“Oğlum kasino mu soyuyorsun. Altı üstü gece kondu bölgesinde bi batakhane burası!”
Hiç biri yüksek tutarlar beklemiyordu ama bu kadar az olacağını da hiç düşünmemişlerdi.
“Yani ben on bin yirmi bin çıkar diyordum!” dedi Yusuf ayağını ovarak.
“Haydi artık dağılalım. Polis mahalleye girdi! Sonra konuşuruz!” dedi Murat çantayı yatakların altına iterek. Sessizce dağıldılar vedalaşıp.
Şimdilik hayal ettiklerini yapacak bir noktaya gelememenin burukluğu çöktü içlerine. Levent haklıydı. Böyle bir yerin kirasını ödeyip bir de Serap’ın tedavisini götürmek çok zordu.
Şimdi sıra doktorun ne söyleyeceğine gelmişti. En azından bu para çocuğa yetse yinede hepsi çok mutlu olacaktı. Kutuda da birimiş beş yüz yirmi beş liraları olmuştu zaten. Hiç birisinin bir kerede sahip olmadığı kadar çok paraydı şimdi ikisi bir araya gelince. Bu bile mutluluk vericiydi.
Bir kaç gün nöbet dışında gece konduda buluşmamaya karar verdiler dikkat çekmemek için. Köpeklerin hepsi ertesi gün yerlerine geri gelmişlerdi. Vurulan köpek onlardan gidenler olmadığı için Gülşen başta hepsi sevinmişti. Serap’ın doktora gideceği günün akşamı ne olduğunu öğrenmek için yeniden geleceklerdi bir araya.
Doktora onlarla Levent gidecekti. Çünkü iki kızında ebevenyni yanında olmayacak ve yaşları da tutmayacaktı. Levent kuzenlerim diyecekti ikisi için. Doktor o kadarını bilemezdi. Hasibe’nin onu üvey annesi olduğunu biliyordu.
Serap’ın doktora gidişinin akşamında hepsinin yüzünden düşen bin parçaydı. Çocuğun ciğerleri hiç iyi durumda değil demişti doktor. Öyle gelip gidip tedavi edilecek bir şey de değildi üstelik. Hasteneye yatıp tedavi görmesi gerekiyordu ki bunun da ne kadar süreceği belli bile değildi.
İyileşme sürecini öngöremediği için ücret için de net bir şey diyemiyordu. Üniversite hastanesiydi tabi ama malzeme ve benzeri için yine de para alınıyordu. Çocuğun bir süre solunum cihazına bağlanması gerekebilirdi. Ellerindeki para üzerine daha bir sürü daha gerekiyordu özetle.
Serap konuyu tam anlamadığı için bebeğiyle oynamaya devam ediyordu ama diğerleri ne yapacaklarını kara kara düşünmeye başladılar. Hep birlikte gece konduya yerleşseler ve gelirlerini birleştirseler bile hepsinin mutfak, yol masrafından kalan bile çok fazla bir şey olmuyordu. Başlangıçta elllerindeki para ile biraz idare edebilirlerdi tabi ama mutlaka gerisi de olması gerekiyordu.
O akşam da moral bozukluğu ile dağıldılar. İki gün sonra Serap’ı hastaneye götürecek ve ihtiyaç olan parayı bulmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Doktor bekledikçe tedavinin fayda etmeyecek noktaya geleceğini söylemişti açık açık. Şimdi bile çok ilerlemişti durum.
“Daha erken gelmiş olsanız daha umut verici şeyler söyleyebilirdim!” demişti.
Batakhane işinin sonucunda polis mekanı keşfettiği için Nuri ve oraya giren çıkanlardan bildiklerini almıştı içeri. Çoğunun içeride fazla kalmayacağı ortadaydı. Şükrü “Mekan benim ama bu heriflerin gece ne halt karıştırdığından haberim yok!” deyip sıyrılmıştı işin içinden. Deponun kapısının bozuk olduğu ve köpeklerin içeri öyle daldığına karar vermişlerdi. Utku’nun ağabeyinden öğrenmişlerdi bu kısmı. Neyse ki onu kimse ele vermediğinden polis gelmemişti. Çalışnan bir paradan bahsetmediği için de konuyu örtbas ettiklerine kanaat getirmişti çocuklar.
Ancak bir kez daha orayı soyacak halleri yoktu Serap’ın tedavisi için.
“Ne yapacağız peki?” dedi Kemal.
“Tek batakhane burada değil ya!” dedi Murat. Bir kez başardıkalrına göre bir daha başarabilirlerdi.
“Buradakileri biliyorduk ama !” dedi Derviş araya girip.
“Diğerlerini de gözetler öğreniriz. Filmlerde öyle yapmıyorlar mı?”
“Ne yani hep böyle soygun mu yapacaksınız bizim için? Hayatta olmaz! Kendinizi daha fazla tehlikeye atmanıza izin vermemem! Başka yok buluruz!” dedi Gülşen kararlılıkla.
“Gülşen haklı!” dedi Feryal’de.
“Kızlar duygusal davranmayın. Bu yola birlikte çıktık varsa aklınıza gelen başka yol söyleyin yapalım!” dedi Levent. Onunda çok canı sıkılmıştı. Babasından bildiği bir kaç batakhane vardı aklında. Bir şeyler öğrenebilirse oralar hakkında oralara gireriz diye hesap ediyordu kafasında. Hasibe’nin çenesini çok fazla tutamayacağını ve ondan olmayacak şeyler isteyeceğini o da çok iyi biliyordu. Bu nedenle en azından Serap’ın durumunu bundan önce garantiye almaları lazımdı.
“Vallahi bakkal, çakkal ne varsa soyarız kardeşim!” için dedi Utku.
“Yok artık!” dediler hep birlikte
“Bu iş batık para polise gidemezler diye yaptık unuttun mu?” dedi Yusuf. Ayağı hâlâ ağrıdığı için topallıyordu.
“İyi de bulaştığımız herifler belalı!” dedi Utku yeniden.
“Evet ama bizden ummuyorlar!”
“Aklımda bir yerler var!” diye araya girdi Levent, “Bana biraz zaman verin!”
(devam edecek)