Eski sokaklar – Bölüm 5

“Kabul etmedi ablam!” dedi Feryal yüzü asıl bir şekilde, “Bulurlar bizi, hem babam parayı almış ne diyecekler ele güne diyor!”

“Ne derlerse desinler, kızlarını satmadan düşüneceklerdi onu!” dedi Murat

“Çok dil döktüm işte ne yapayım. Yok gelmem diyor!” dedi Feryal. Kendisi de çok gücenmişti ablasına zaten. Onu kurtarmak için o da gelecekti gece konduya beraber. İkisi birden kurtulacaklardı. Bir sürü hayal kurmuş heyecanlanmıştı.

Hepsi sessizleşti. Sanki Mürşide’nin cesaretsizliği bulaşmıştı hepsine birden. Feryal gibi umutlanmışlardı onlarda nedense. Sanki Mürşide gelmese bu eve doluşamazlar gibi bir adım geri atıvermişlerdi hemen.

“Bu iş böyle olmuyor!” dedi Utku kararlı bir sesle. Bütün yüzler döndü ona doğru, “Ne kendimizi ne birbirimizi böyle kurtaramayız. Çalışıyoruz ama ailelerimiz alıyor elimizden kazandığımızı. Gülşen kendi çalışmasa zaten burasıda dönmez. Daha Serap’ı doktora götürecek parayı tam biriktiremedik.”

“Ne yapacağız ya?” dedi Yusuf merakla.

“Batakhaneyi soyacağız!”

“Şükrü ağabeyin yerini mi?” dedi Kemal gözleri kocaman açarak, “Delirdin herhalde sen! Şıp diye enseler bizi polis ya da Şükrü ağabeyin adamları.”

Batakhane dedikleri yer, merdiven altı kumar oyanan, haraç toplanan mahallenin tüm pisliklerinin hava karardı mı toplandığı yerdi.

“Polise nasıl haber verecekler oğlum? Mekanın pisliğini bilmiyor musun? Akıllı  davranırsak kimse bizden şüphelenmez. Oraya giren çıkan o kadar karanlık tip var ki?” diye devam etti Utku, “Çok para oluyor orada pazartesi günleri. Ağabeyim gidiyor oradan biliyorum. Kendi gözleriyle görmüş, hafta sonları oynatılan oyunlardan, işlerden dönen parayı pazartesi bir araya getiriyorlarmış.”

“Ağabeyin de mi girecek işin içine?” dedi Murat yüzünü buruşturarak.

Utku’nun ağabeyinin mahallenin yedi belası olduğunu bilirdi herkes. Öyle bir işe girecek olsa ilk çocukları satar ya da ele verirdi.

Utku ters ters baktı Murat’a, “O kadar aptal mıyım?” der gibi. Mürşide’yi unutup soygunun detaylarını konuşmaya başladılar kalan vakitlerinde. Sonraki hafta aynı konu ve parayı aldıklarında neler yapacaklarının hayali ile devam etti. Elbette öncelikli konu Serap’tı.

Levent bir doktor bulmuştu annesinden duyduğu bir isimdi adam. Aramış konuşmuş kızın durumunu anlatmıştı. Bu konuda en iyisi olduğu söyleniyordu. Üstelik muayenehanesi olmasına rağmen kıza devlet hastanesinde bakmayı kabul etmişti. Randevuları dolu olduğu için ancak yirmi gün sonraya randevu koparabilmişti.

“İyi ya işte!” dedi Yusuf, “Biz de o zamana şu soygun işini hallederiz!”

Plana göre eğer yakalanan olursa o kimsenin adını vermeyecekti. Soyguna iki kişi hiç katılmayacak işler ters giderse gecekondunun korunması konusuna onlar devam edeceklerdi. Hepsinin birden yakayı ele veripte bu kızların ortada kalması riskini göze alamazlardı. Ferhat zaten kızların yanında duracaktı hep. O geriye kalan iki kişiden biri değildi.

Gruptan hiç biri o iki kişi olmak istemiyordu. Sonunda kura ile belirlemeye karar verdiler. Utku ile Kemal çıktı kuradan. Utku deliye döndü öfkesinden.

“Ben biliyorum en iyi oraları! Bensiz hayatta gidemezsiniz!” dese de adil bir seççim olduğu kararı çıktı. Ayrıca geriye kalanların işi de zor olurdu eğer yakalanırlarsa bu yüzden  Utku’nun kalması daha iyiydi. Serap’ta en çok ona güveniyordu grubun içinde.

Bu konuyu yoluna sokmak  için o kadar sık  bir araya geliylardı ki. Levent’in üvey annesi oğlanın ne iş karıştırdığını merak etmeye başlamıştı. Eski mahalleye gidip durduğunu zaten biliyordu ama oğlanın Serap için konuşmasından sonra doktor dönüp kadını arayınca, Hasibe hanım iyice işkillendi.

Levent’in bir an önce okulunu bitirip gitmesini dört gözle bekliyordu zaten. Kendi oğlu Veysel onun yüzünden evde rahat edemiyordu. Koca herif olmuştu artık. Kendi yolunu çizmesinin zamanı gelmişti. Annesi öldükten sonra kocasının hatırına bakmıştı tabi ona da ama onun o sevgisiz bakışlarını her zaman hissetmişti. Nankör oğlandı. Evden habire bir şeyler taşıması da dikkatini çekiyordu son günlerde. Ne iş çevirdiğini öğrenirse belki de ondan kurtılmak için iyi bir fırsat olurdu diye düşündü.

Ne doktorun aradığından ne de şüphelerinden Levent’e hiç bahsetmeden bir gün düştü oğlanın peşine. Onun tepedeki eski gecekondularına doğru gittiğini görünce iyice meraklandı. Çocuğun içeri girmesinden sonra on beş dakika bekleyip pat diye açıp kapıyı girdi içeri.

İçeride bir sürü çocuğu bir arada görünce şaşırdı önce.

“Ne yapıyorsunuz siz burada be?” diye bağırdı hepsine, “Karı kız mı atıyorsun lan sen bu eve?” dedi sonra Levent’e dönüp.

Oğlan kıpkırmızı oldu birden.

Utku hemen çekti Gülşen’i kendine “Hasibe teyze ya genciz bizde anlayış göster!” dedi sırıtarak. Kemal’de Feryal’e sarıldı hemen. Kızlarda oyunu bozmamak için tuhaf tuhaf kırkırdadırlar.

“Yuh hepiniz iki kıza mı yürüyorsunuz hayvanlar?” dedi Hasibe bu sefer. Levent’e gelmesi için işaret etti, “Puh hepinize!” diye çıktı dışarıya.

“Ne lan bu rezillik. Baban biliyo mu gece konduyu kârhaneye çevirdiğinizi!” dedi kaşlarını çatarak, Akşama deyivereyimde, atsın hepinizi buradan. Bu kızların anaları biliyor mu burada olduklarını?”

Alalh’tan Hasibe hep burnu havada olmuştu da mahalleliyle fazla muhatap olmamıştı buralarda yaşarlarken. Çocukların hiç birini tanımıyordu sahiden. Anaları kimdir, nerelerde yaşarlar haberleri yoktu ama Levent’in babasının üzerinde fena etkisi olduğu kesindi. Daha annesi ölür ölmez allem etmiş kallem etmiş adamın koynuna girip kandırmıştı. Nikahı kıydırtıktan sonra bir de hamile kalıp parmağında çevirmişti hepsini. Levent bir kendi bilir, bir de Allah bilirdi bu iki yüzlü kadınla yaşadıklarını.

“Babama söylemezsen ne istersen yaparım!” dedi kadının yüzüne bakıp.

Kadın pis pis sırıttı hemen. Zaten istediği oğlana karşı bir koz kazanmaktı ama hemen kullanıp harcayacak kadar aptal da değildi.

“Ne istersem mi?” dedi imalı imalı.

“Ne istersen, söz veriyorum. Yeter ki babama bahsetme. Kızlar bu mahalleden değil zaten. Bizim de başka ortamımız yok işte anlarsın!”

“Eh hadi madem ama bak sözünü unutma! ” dedi Hasibe kırıta kırıta. Sonra döndü indi yokuştan.

Levent içeri döner dönmez, hepsi merakla baktılar onun yüzüne.

“Merak etmeyin hallettim. Kimseye bir şey söylemeyecek!” dedi sakin bir şekilde. O kadına gebe kaldığı için kendini çok kötü hissettiğini belli etmedi kimseye. Gülşen için her şeyi yapardı.

“Düştüğümüz hale bak!” dedi Gülşen. Kendini çok kötü hissetmişti aldıkları pozisyondan dolayı.

“Özür dilerim!” dedi Utkı ona bakarak mahcup bir şekilde. O anda aklıma başka bir çözüm gelmedi. Sizin burada temelli yaşadığınızı öğrernirse her şey daha kötü olur. Bizim planlarda bozulur diye düşündüm!”

“Biliyorum!” dedi Gülşen’de. Burada hepsi kardeş gibi olmuşlardı. Kızlar oğlanların onlara kötü gözle bakmadıklarından yüzde yüz emindi ki zaten geceleri sırayla kalıyordu her biri evde. Birinin niyeti bozuk olsa, çoktan çıkardı ortaya. Evin ortasına bri çamaşır ipi gerip çarşafla ayırıyorlardı yattıkları yerleri. Oğlanlar Gülşen ile Serap rahatsız olmasın diye gece tuvalete bile kalkmıyorlardı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s